İlköğretim müfredatından felsefeyi ve matematiği çıkaran...

Evrim Teorisi’ni yok farz ederken:

İslâmiyet’in öğrenilmesini zorunlu hale getiren MEB...

Pek çok özel ilkokulda:

Eleştirel düşünme ile...

Bilişsel psikoloji dersleri verildiğinin...

Pek çok özel ilkokulda:

Çocuklara daha şimdiden, protesto kültürü öğretildiğinin...

Eleştirel protestonun nasıl yapılacağının uygulamalı olarak gösterildiğinin:

İyi ki farkında değil...

Farkında olsaydı...

Örümcek bağlamış kafalar:

O özel ilkokulların hepsini kapatırdı...

Canlarım...

MEB, Devlet ilkokullarında:

Ezbere ve itaate dayalı eğitim/öğrenim verdirirken...

Özel ilkokullarda:

Soru sormayı cevap vermekten daha çok seven:

Yeni bir nesil yetişiyor...

Gelecekte ülkeyi işte o yeni nesil yönetecek...

Diğerleri ise...

O yeni neslin eski kafalı köleleri olacak...

Yani canlarım...

Özel ilkokullarda mükemmel ve çağdaş eğitim alan...

Atatürk ilke ve inkılaplarının medeniyet olduğunu öğrenen nesiller...

Devlet okullarında ise:

Çağdışı, ilkel zihniyetli, medeniyetten uzak politikacılara itaat eden çocuklar yetiştiriliyor...

Bu durum:

İmkân eşitsizliğinin yanı sıra:

Fırsat eşitliğinin de eğitim sisteminden kaldırılması demek...

Yani...

Bizzat Devlet eliyle...

Yeni sahipler için yeni köleler eğitmek gibi bir şey...

Bu durum tabii ki:

Ne, özel ilkokullarda “sahip” olarak eğitilen çocukların kusuru...

Ne de “yeni sahipler için köle” olarak yetiştirilen çocukların kusuru...

Devlet okullarındaki bu, itaatkâr ve ezberci eğitim sistemi ile:

Kendilerine köle yetiştiren siyasal iktidarların suçu (Kusur değil...).

Günün sözü

“Köpeğin itaat etmesini sağlayan yükseltilmiş çubuktur...”.

Danimarka Atasözü

YÜRÜRLÜKTEN KALKACAK

Kimileriniz:

“Mehmet Şimşek, yeni vergilerin hayat pahalılığına yol açmayacağını söylerken doğru söylemiyor mu?” diye sorabilirsiniz...

Cevap vereyim:

Şimşek:

Doğru söylüyor...

Doğru söylüyor ama...

Yoksulluk veya açlık sınırında yaşayanlar için değil...

“Vergiler arttı” diye 30-40 milyon TL’ye bir daire...

8-10 milyon TL’ye bir otomobil alabilenler için doğru söylüyor...

Vergi artışları onlar için hayatı pahalandırmayacak...

Sadece:

Biraz daha fazla ödeme yapmalarına sebep olacak...

Yeni vergi artışları halk için:

Yılan ısırığı etkisi yaratırken...

Varlıklı kesimler için ise kara sinek ısırığı kadar bile etkin olmayacak...

Yani canlarım...

Uzun zamandır sadece anayasa kitapçığında kalan demokratik, laik hukuk devletinden sonra...

Sosyal devlet de...

Anayasamızın 101. Maddesi gibi:

Yürürlükten kalkmış olacak...

NOT:

Son 30 yıldır, “solcu” olmadan “sosyalist” olmayı başardığıma inanıyorum.

Yani:

“En az eşitsizlik” isteyen liberal demokrat sosyalistim...

BENİ Mİ SEVECEKTİ

Fotoğraftaki “Gurbetçi Bacı” aynen şunları söyledi:

“Bizim Almanya’da büyüdüğüm halde ben Türkiye’yi o kadar seviyorum ve Türkiye’dekiler inşallah vatanımızın, yurdumuzun kıymetini bilirler. Çok güzel bir ülkedeyiz. Havası olsun, meyveleri, yaşamı; onun için bu müziği açtım, yani ağlamam geldi...”.

Atalarımız:

“Tok, açın halinden anlamaz” derken işte böyleleri için söylemiş...

Açın halinden anlamayan bu karnı tok teyze...

Onların Almanya’dan bizim Türkiye’ye geldiğinde:

200 Euro bozdurup karşılığında 7,000 TL alınca...

Beni sevecek değil ya...

Tabii ki Erdoğan’ı sevecek...

UYGUN DEYİM

Kadın elindeki ipek mendili sallayarak sordu:

“Bu senin sekreterinin mendili mi?..”.

“Evet” dedi adam ve devam etti, “Nerede buldun?..”.

“Ben bulmadım” diye cevap verdi kadın, “Postacı yatak odamızda bulmuş, bana verdi...”.

Bu fıkraya uyan halk deyimi şöyledir:

“Benim anam senin ananı genelevde görmüş...”.

YENİ VERGİLERİN AMACI

Karma ya da liberal ekonomi ile yönetilen az gelişmiş ülkelerde vergi artışlarının amacı:

“Tüketimi kısıcı tedbir” olarak tanımlansa da...

Asıl amaç:

Nakit varlık zengini kesimlere yüksek faiz...

Yandaş müteahhitlere ise...

Kamu ihaleleri yoluyla yapılan ödemelerin yarattığı bütçe açıklarını:

Kapamaya çalışmaktır...

Ancak...

Sadece vergilere zam yaparak, yeni vergiler yaratmak yolu ile ekonomik büyüme ve...

Kalkınmanın (İnsanî gelişmişlik) sağlanamayacağı da:

Gerçektir...

Yani canlarım...

Parlamentoya getirileceği konuşulan yeni vergi kanunlarının:

Ekonomik büyüme ile de...

Kalkınma ile de uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayacak...

Bu vergiler:

Batağa saplanmış bir ekonomiyi bir süre daha ayakta tutmak...

Kamu çalışanlarıyla emeklilerin maaşlarını bir süre daha para basmadan ödeyebilmek...

Yani:

Sosyal ve ekonomik acıları biraz olsun dindirebilmek amacıyla getirilecek...

Yeni vergilerin tüketimi kısacağı iddiası ise arşivlere:

Sevimsiz ve hatta...

Kamuoyunun aklını hafife alıcı nitelikte yalanlar olarak geçecek...

KAFAYI ÇEKİNCE NELER OLUR NELER

Bekri Mustafa bir gün kayıkla boğazda dolaşmaya çıkmış...

Yanında rakısı, bir yandan demleniyor bir yandan da kayıkçıyla sohbet ediyormuş...

Bir sarayın önünden geçerlerken:

“Acaba bu Sarayı bana satarlar mı?” diye sormuş Bekri...

Kayıkçı gülmüş:

“Hiç bu Sarayı satarlar mı?..”.

Bekri:

“Neden satmasınlar?.. Parasıyla değil mi diye” yüksek sesle ve öfkeyle bağırmış...

Ertesi gün Kayıkçı bu olayı arkadaşlarına anlatmış...

Olay kulaktan kulağa yayılmış ve padişahın kulağına kadar gitmiş...

Bekri meyhanede demlenirken, yaka paça tutuklanarak Saray’a götürülüp Padişah’ın huzuruna çıkarılmış...

Padişah sormuş:

“Sen mi satın alacaksın sarayı?..”.

Bekri, kelleyi kurtarmak için ne cevap vereceğini düşünmüş ve aceleyle:

“Bana izin verirseniz Sultanım” demiş, “Sarayı kimin satın almak istediğini size ispatlarım...”.

Padişah kabul etmiş...

Bunun üzerine Bekri, Padişah’tan, emrine üç adam verilmesini istemiş...

“Biri kör olsun” demiş, “İkincisi kolsuz, üçüncüsü beş parasız züğürt...”.

Padişahın adamları Bekri’nin taleplerini yerine getirmiş, tarif ettiği üç kişi bulup Bekri’nin yanına koymuşlar...

Bekri yeni gelenlere kendi elleriyle üç beş kadeh rakı içirmiş...

Çok geçmeden adamları kafayı bulmuşlar...

Kör, elindeki kadehi kaldırmış:

“Şu rakının rengine bakın ne de güzel maşallah” demiş...

Bunu duyan kolsuz adam:

“Görmediğin şeyi nasıl översin?.. Şimdi kamamı çeker, seni delik deşik ederim” demiş...

Bu sırada parasız pulsuz züğürt adam lafa karışmış:

“Ne duruyorsun bıçakla... Diyeti neyse ben öderim...”.

Bekri, bu konuşmaları dinleyen Padişah’a dönmüş: “Gördünüz mü Sultanım” demiş, “Birkaç kadeh daha içerlerse benim gibi değil saray dünyayı bile satın almaya kalkarlar...”.

Padişah Bekri’yi haklı bulup affetmiş...

TEMENNİ EDİYORUM... 

Ben:

“Dünyada sol ve sağ diye bir şey yok” diyorum ya...

Az da olsa itirazlar geliyor...

“Sen ne şiş yansın ne kebapçısın” demiş bir güzel insan...

Cevap verdim...

Verdiğim cevabı sizlerle de paylaşayım...

Doğru...

Ben:

Ne şişin yanmasını istiyorum...

Ne de kebabın yanmasını...

Yani...

Ne patron yansın...

Ne emekçi...

Solcu olsaydım:

Patronun yanmasını isteyecektim...

Sağcı olsaydım:

Emekçinin...

Canlarım...

Azgın sağ, dünyanın tüm ülkelerinde yükselişte gibi ama...

Şu yaşımda ben bile en geç bir seçim dönemi sonra dünya ülkelerini:

Şişi de kebabı da yakmamak için çaba gösterenlerin yöneteceğine inanıyorum...

Ve tabii ki temenni ediyorum...

HE HE...

Arkadaşlarıyla sohbet eden Avcı:

“Size bir av hikâyemi anlatayım” deyip başladı, “Bir kurşunla tilkinin hem kulağından hem de arka bacağından vurdum...”.

Dinleyicilerden biri:

“Bu ne büyük yalan yahu!..” diye bağırdı, “Bir tek kurşunla bu dediğin olur mu?..”.

Avcı cevap verdi:

“Niye olmasın?.. Ben nişan ederken tilki arka sağ bacağıyla kulağını kaşıyordu...”.

Eğer ekonomi yönetiminden biri size:

“Enflasyonla mücadele ederken ekonomik büyümeyi sağlayacak, işsizliği %1’lere düşürecek, gelir dağılımında adaleti sağlayacağız” derse...

Ona bu fıkrayı anlatın lütfen...

Ve sonra da:

“He he” deyip susun...

DÜNÜN X’İ

Ferit Demir

@DemirFerit

Hakkari’de 75 yaşlarında bir abi yanıma gelerek birşey diyeceğim vallahi söz vereceksin yazmak için. Tabi söz dedim ve şöyle dedi : “Yılmaz ERDOĞAN bizim buralıdır. Bütün dünya alem onu tanıyor.

@yilmazerdogan

 bir kez bize sahip çıksa kayyum yanlıştır dese vallahi çok kuvvetli bir destek olur. Bunu yaz ve Ahmet amca böyle söyledi diye belirt”  Ahmet amcaya söz verdim ve yazdım gerisi sana kalmış Yılmaz ERDOĞAN...