Yavaş: Kimin dindar olup olmadığını Allah'tan başkası bilmez
Niğde’de Millet Buluşması’nda konuşan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, Millet İttifakı cumhurbaşkanı yardımcısı adayı Mansur Yavaş, “Toplumu dindar, dindar olmayan diye ayırıyorlar. Kimin dindar olup olmadığını Allah'tan başkası bilmez” dedi.
Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş ile birlikte bugün Niğde’de miting düzenledi. Yavaş, mitingde şunları söyledi:
“2019 yılında aday olduğumuzda, baktılar anketler ters çıkıyor, dediler ki ‘Bunlar, gelir gelmez işçileri çıkaracaklar’. Seçildik, bir kişi çıkarmadık. O yetmedi, ‘Sosyal yardımları kesecek’ dediler. Artık bütün Türkiye duyduğu için çok kısa anlatacağım. Eskiden bir tane müteahhitten ihaleyle mal alırlardı, kapı kapı, koli koli dağıtırlardı. Gelen kamyonun üzerinde de ‘ABB Yardım Aracı’ yazardı. Yani bir yandan övünürken bir yandan karşıdakini incitirlerdi. Gelir gelmez hemen bir Başkent Kart çıkardık. Şimdi biz, ona para yatırıyoruz. Aileler gidip, köylerdeki bakkala, kasaba kadar, ailesinin, çocuğunun ihtiyacı neyse onu alıyor. Bir elin verdiğini öbür el görmüyor. Sadece o değil. 60 bin öğrenci Ankara’da, destek alan öğrenci, ücretsiz gelip gidiyor okullarına. 16 bin öğrencinin servis ücretini ödüyorum. 15 bin öğrenciye kantin yardımı yapıyoruz ki arkadaşları kantinden alışveriş yaparken onlar mağdur olmasın. Çoğunun KPSS ve diğer sınav ücretlerini yatırıyoruz, onlar da okuyabilsin diye. Onlar bari yardım alan aile olmasın, kendini yetiştirsin diye. Yetmedi. 200 bin aile, suyun tonunu 1 liradan içiyor. Eskiden tonunu 20 liradan, 30 liradan içiyorlardı. 200 lira ayda ceplerinde kalıyor. 200 bin aileye üçer ay, iki yıldır doğal gaz veriyoruz, çocuklar üşümesin diye. 17 aydır, 200 bin aileye birer kilo et parası yatırıyorum. Başka yerde harcayamıyor, sadece eve et alabiliyor. Çocuklar protein alsın; gelişme, öğrenme güçlüğü çekmesinler diye. Hani yardımlar azaltılıyordu? Dolayısıyla seçim zamanı söylenen sözlerin hiçbirisine inanmayın.
“BUNLAR, SEÇİMİ KAZANMAK İÇİN HER İFTİRAYI ATARLAR”
Anketler iyice artınca bu sefer şunu söyledi; ‘Ankara’da sayaçları PKK’lılar okuyacak, faturaları da DHKP-C’liler götürecek’ dedi. Ne oldu birader? Hani PKK’lı? Bir tane bulabildiniz mi benim belediyemde? Bunlar, seçimi kazanmak için her iftirayı atarlar. ‘Devletin bekası söz konusu’ diyorlardı. Ankara, İstanbul giderse devletin bekası tehlikeye düşer diye. Tam tersine; çözüm sürecinde gidip, PKK’lılar istedi diye kaldırdıkları T.C. tabelasını ilk hafta geldik, yerine çaktık. Bu arada baktılar ki Millet İttifakı’nın seçtiği hiçbir belediyede işten çıkarılan yok, insanların başörtüsüyle uğraşan yok, yani ne kadar iftira attılarsa hiçbirisi olmuyor, hemen gittiler, mayısın altısında İstanbul seçimini iptal ettiler. Ne diye? Zarfın içinde dört tane pusula var. Üç geçerli, biri geçersizmiş. Nasıl yapılabiliyorsa? Başladık İstanbul seçimine. Biz de gidiyoruz artık Ekrem Bey’e yardıma. Bakın diyoruz, ötekilere inanmayın. Neyse, bu sefer devletin bekası bitti. Çünkü o konunun yalan olduğu ortaya çıktı. Bu sefer de dediler ki ‘İstanbul düşerse Kudüs düşer. İstanbul düşerse Mekke düşer. İstanbul düşerse Büyük İsrail kurulur’. İstanbul’u Ekrem aldı da hepsi yerli yerinde duruyor. Ne alaka?
“SEÇİM GELDİ YA MİLLİYETÇİ OLMALARI LAZIM”
Seçime giderken biraz milliyetçi olmaları lazım, biraz da muhafazakar olmaları lazım ki ancak seçmeni korkutup öyle ikna etmeleri için. Millet ona da inanmıyor. Hatırlayın, bunların yeni kuvvetleri var şimdi, yine sürdüler piyasaya. Gittiler, 33 askerimizi Bingöl’de şehit eden olayın planlayıcısı Osman Öcalan’ı, AKP’ye oy verdirmek için televizyona çıkardılar. O yetmedi. Şimdi ‘Bebek katilini serbest bırakacaklar’ diyorlar, gittiler o bebek katilinden mektup getirip devletin televizyonunda okuttular. Niye? AK Parti’ye oy versin, Binali Yıldırım kazansın diye. Yapmadılar mı? Şimdi de yapıyorlar. Şimdi göz boyamak için biraz milliyetçilik, biraz muhafazarlık süsü veriyorlar. ‘14 Mayıs’tan sonra, siz şampanya içerek kutlayanlara mı, yoksa şükür namazı kılanlara mı oy vereceksiniz’ diyorlar. Ben anlatayım. Biz, Ankara’da seçimi kazandık, otobüsün üzerine çıktık dedik ki ‘Ankara halkına teşekkür ediyoruz. Bu saatten sonra rozetimizi çıkardık. Oy versin vermesin bütün Ankaralıya hizmet edeceğiz’. Asla zafer kazanmadık. Sadece 5 yıllığına görevi devraldık. Çünkü zafer kazanman için karşında düşman olması lazım. Ankara’da veya Türkiye’nin hiçbir yerinde düşmanımız yok. Yine yok. Dolayısıyla Cumhur İttifakı’na oy verecekler de başımızın üstündedir, Millet İttifakı’na oy verecekler de başımızın üstündedir. Seçmene bir şey deme hakkımız yok. Toplumu ‘dindar olan ve olmayan’ diye ayırıyorlar. Sabah oldu, hep beraber Ankara’nın manevi sahibi Hacı Bayram Camii’ne gittik, şükür namazımızı kıldık. ‘Haydi Bismillah, başlıyoruz’ dedik, başladık. Dolayısıyla sadece şükür namazını kendileri kılar, kendilerinin de hiç şampanya içeni yok gibi konuşuyor. Nasıl kutlarsa kutlasın, sana ne? Böyle der demez aklıma bir şey geldi. Bunların, her cuma Google’a girip, internetten bulup bir ayet sallayan bakanları vardı. Hiç yüzü kızarmadı. Kimse ona tek kelime laf etmedi. Hakkında yolsuzluk iddiaları var onun, biliyorsunuz, internete düştü. Kocaman şişeyi devletin uçağında devirmiş, gözler dönmüş, bayılmış bir görüntüsü vardı. Sayın Bakan. Buna tek kelime ettiniz mi? Etmedikleri gibi bu tür insanları büyükelçi yaptılar. Devletin adına büyükelçilik yapıyor. Onun için, kimin daha dindar olup olmadığı cevabını Allah’tan başkası bilmez. Siz ne sanıyorsunuz da Allah’a şirk koşuyorsunuz, millete hüküm veriyorsunuz? Oysa onlar ne zaman kaybetti biliyor musunuz? 2002’de gelirken ‘Bir lokma, bir hırka’ diye gelip, ‘Biz sadece ve sadece dünyalı geçim değil, sizin öbür dünyanızı da kurtaracağız’ diye gelip, bize cenneti vaat edip cehenneme çevirdiğiniz için kaybettiniz. Haksızlığa uğrayan kim olursa olsun mutlaka hakkını savunmanız gerekirdi. Eski dönemlerde böyle yapıyordunuz ama iktidar olunca, artık haksızlık yapılan sizden değilse ‘Vur tepesine’ dediğiniz için kaybettiniz. Devletin imkanlarını her yerde kendiniz için kullanıyorsunuz. TRT, hepimizin vergi vererek, o vergilerden kesilerek bütçe ayırdığı TRT, Sayın Cumhurbaşkanı’na 32 saat, Sayın Genel Başkan’ımızı 32 dakika konuşturuyor. Nereden nereye? Şunu söylüyorum; bu, bütün AK Parti yöneticileri, iktidar yöneticileri için geçerlidir. Ellerini vicdanlarına koysunlar. 2002’deki aile fotoğraflarına baksınlar, bir düşünsünler. ‘2002 yılında ben neredeydim, şimdi nereye geldim?’ Bir baksınlar, 2002’deki hallerinden eser kaldı mı?
"ANKARALI ÇİFTÇİNİN CEBİNE 4,5 MİLYON LİRA PARA KOYDUK"
İstanbul’da da İstanbul halkı, tam 806 bin farkla demokrasiyi gasp edenleri sandığın dibine gömdü. Diyorlar ki ‘Biz gidersek şu olur, bu olur’. Eski ile yeniyi kıyaslarsanız… Kırsal kalkınmada nohut tohumu dağıttım. Çiftçimiz çok, arazimiz çok. Arpa, buğday tohumu dağıttım. Belediyede ürettiğim sıvı gübreyi çiftçiye verdim. O yetmedi, deposunu doldururum, Ankara için üretsin diye. Ankara’nın bütçesinden harcadığımız para, 4 yılda 650 milyon lira. Ankaralı çiftçinin cebine tam 4,5 milyar lira para koyduk. İşte belediyecilik budur, ‘Yapamaz’ dedikleri belediyecilik. Bir de baktık ki Sayın Cumhurbaşkanı, Ankara seçimlerinde devreye girdi, ‘Mansur Yavaş, 35 bin nüfusluk küçük bir belediyenin başkanı, nasıl yönetir’ diye. Nasıl yönetti gelir gelmez? Yüksek israfı ortadan kaldırdık. Tam 3 bin 500 ihale internette yayınlanıyor. ‘Yönetemez’ dedikleri Mansur Yavaş, 5 katrilyon eski borcu ödedi. 1,5 katrilyon benden, Ulaştırma Bakanlığı fazla para kesti. 1 milyar lira Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan alacağımız var. Şükür, belediye hizmetleri tıkır tıkır gidiyor. Bunun karşılığında da Uluslararası Şeffaflık Ödülü aldık. Millet İttifakı geldiği zaman olacak şey şudur; sosyal yardımlar artık kimsenin insafına bırakılmayacak. Aile Destek Sigortası adı altında her aile, mutlaka çoluğunu çocuğunu yedirecek, giydirecek, asgari hayat standardı sahibi olacak. Kırsal kalkınmada da aynı destekleri yapacağız. Yapmak zorundayız, yoksa aç kalacağız. Sebebi şu; artık buralar çölleşiyor. İklim krizi nedeniyle biliyorsunuz ki üretimde büyük sıkıntılar var. Ya sel oluyor ya kuraklık ya yangın. Çiftçimizi üretmeye sevk etmek zorundayız. Şimdi pandemi döneminde örneğin, Ukrayna bize un vermedi. Yine Ukrayna-Rusya Savaşı çıktı. Önce kendi insanını düşünüyor. Oysa biz, şu soruyu kendimize soralım. Biz, çocukluğumuzda okullarda okurken Türkiye kendi kendine yeten, dünyada ender ülkelerden biriydi. Ne oldu şimdi? Samanı dışarıdan getiriyoruz, eti dışarıdan getiriyoruz. Her şeyi dışarıdan getiriyoruz. Şimdi yine başladılar getirmeye patates, soğan. Pahalı olacak diye dışarıdan ithal ediyorlar. Halbuki üreticinin maliyetini azaltın, bizim gibi destek olun. Ucuz üretsin. Hem Türk insanı ucuz yesin hem Avrupa’ya dahi ihraç etsin. Ama Tarım Bakanlığı, biliyorsunuz tarımı geliştirmek için Sudan, Afrika ve Nijer’de yer kiraladı. Buradaki tarımı hallettik, sıra oraya geldi. İşte artık hükümetin bakış açısı ortada. Şimdi ağızlarında tek kelime var; PKK. Seçim geldi ya milliyetçi olmaları lazım. Birçok insan şunu unutmaz. Sayın Cumhurbaşkanı, çözüm sürecine girdiğinde, ‘Ben her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım’ dedi. Herkesin bir milliyetçilik anlayışı var ama bu, ‘Her türlüsünü tümden reddediyorum’ dedi. Maşallah. Şimdi seçime mi gidiyoruz, savaşa mı gidiyoruz, bilmiyorum. Toplar, tüfekler, uçaklar meydanda. Fakat açlık konuşulsun istemiyorlar. Enflasyon, pahalılık konuşulsun istemiyorlar. Ankara seçiminde, benden önceki dönemde ‘Adam çalıyor ama çalışıyor’ lafını duymadınız mı? Onların hesabını da soruyoruz. 16 katrilyonu Anka Park’a gömdü. Kendi adamları gitti, mal getirdi, orayı işletti. 9 milyarlık, Türkiye’nin bugün en zengin adamlarını ortaya çıkaran bir belediye var. Hepsi şu anda yargılanıyor.
“AMERİKALILAR ASKERLERİMİZİN BAŞINA ÇUVAL GEÇİRDİĞİNDE NE YAPTINIZ”
İHA’lar, SİHA’lar, gemiler… Bakın, şunu açıkça söylüyoruz; Allah hepsinden razı olsun. Bunlar 90’lı yıllarda başladı, bu aşamaya geldi. Anadolu Gemisi’ni yapan tersane 72 yılında yapıldı. İyi ki yapmışlar ama şimdiye kadar silahlı kuvvetlerimizi hiçbir zaman siyasete alet etmediler. Önüne gelen her yerde ‘İHA’lar, SİHA’lar, şöyle güçlüyüz’… Bakın, burada ilan ediyorum. Elbette milli savunmamız çok güçlü olmalı, şikayetimiz yok ama bir ülkenin büyüklüğü, itibarı, halkının geçimiyle direkt alakalıdır.
Sizlerin çocukları, karakola girip polise dahi tokat atacak cürete sahipler. Bir tanesi diyor ki ‘Sağlıkta çok ilerledik. Eskiden doktorlar bizi azarlıyordu, şimdi hastanede doktorları döver hale geldik’ diye övünüyor. Nereden nereye. Sağlıkçılar yurt dışına gitmek istiyor, diyorlar ki ‘Nankörsünüz’. Bakın, biz en az sizin kadar milliyetçi, en az sizin kadar muhafazakarız. Sizin yaptıklarınız ancak İslam’a zarar veriyor. O füzeleri, topları, tüfekleri de Amerika ve Rusya gelip sınırımızda devlet kurdurmak istedikçe, PKK’ya silahlı eğitim verdikçe o füzeler gidecek, onların başına füze olarak yağacak. Sadece kendiniz mi var sanıyorsunuz orada? Amerikalılar askerlerimizin başına çuval geçirdiğinde ne yaptınız? Nota verin dedik, ‘Müzik notası mı’ dediler. Bunlar böyle. Bu ‘müzik notası mı’ deyince askerlerin zoruna gitti. Bunu iyi anlayın. Ne yaptı biliyor musunuz? Amerikalıları bir yerde kıstırdı. Cep telefonlarını kırdı, attı. O askerin başına çuval geçirenlerin, komutan dahil hepsini çırılçıplak soydu ve fotoğrafladı. Çuval öyle geçirilmez böyle geçirilir diye derslerini verdi. Biz, nota bile veremedik. Dolayısıyla PKK ile, şunla, bunla kandıramazlar. Üç defa Meclis’e pişmanlık yasası getirdiler. Bunların içinde şu var; bir defa da olsa terör örgütü kurucusunun pişmanlıktan yararlanması. 2006, 2008, 2012’de getirdiler.
“BİZİM NE KANDİL’LE NE ŞUNUNLA, BUNUNLA İŞİMİZ OLMAZ”
Bunlar, seçim kazanmak için Öcalan’a adam gönderirler. Gönderdiler mi yine? Bunlar Kandil’e de adam gönderir. Gönderir mi? Ondan sonra da bizi suçlarlar. Bizim ne Kandil’le ne şununla, bununla işimiz olmaz. Türki cumhuriyetlerle devam edecek ilişkilerimiz, İslam coğrafyası ile de devam edecek. 21 yıldır bir başkasını görmeyince artık vatandaşı da unuttular. Kendileri yüksek yerlerde oturdukları için, oturdukları semtler değiştiği için, ‘Soğan pahalı’ diyene de ‘Soğan kafa’ diyerek hakaret etmeye başladılar. Biz PKK’ya niye karşıyız? 40 yıldır mücadele ediyoruz. Elinde silah olan örgütle zaten müzakere edilmez, mücadele edilir. Peki ne istiyor PKK? Ayrı bir devlet kurmak istiyor, özerklik istiyor, federasyon istiyor. Diyor ki ‘Türk bayrağı’ denmesin. Bizi hep ‘Altı tane benzemez yan yana geldi’ diye eleştirdiler. Aynı görüşleri savunan HÜDA PAR’ı yanlarına aldılar. Soruyorlar, ‘Meclis’te yemin edecek misiniz’, ‘Bakacağım’ diyor. Hükümet kanadına soruyorlar, ‘O bizden değil’ diyorlar. ‘O ittifaktan değil, ayrı’ diyorlar. Ben de diyorum ki utanıyorsanız niye aldınız HÜDA PAR’ı?
“İMRALI’YA GİDEN HAKİM KİM? NE GÖRÜŞTÜNÜZ? NE TALEP ETTİNİZ”
Gençlerden birisi bir şey söylediği zaman ‘Çıkar telefonunu, kaç paralık telefon taşıyorsun? Bir de işsizim diyorsun’. Demiyorlar mı? Bu ülkenin bütün gençlerin en iyi cep telefonu, en iyi araba, en iyi ev, en iyi yaşam şekli, tatil hayal etmek ve bunu umut etmek hakkıdır. Sadece ve sadece sizin çocuklarınızın hakkı değildir. Diyor ki Hazine Bakanı, ‘Öyle bir güruh var ki vize almak için memleketi satar’. Gençler ‘güruh’ olarak adlandırılıyor. Artık sevgi diliyle gençlere yaklaşan, vatandaşı kucaklayan bir yönetime ihtiyaç olduğu ortada. En son HÜDA PAR’ın yöneticisi şunu diyor; ‘Sınırlar suni, ortadan kalkması lazım’. Şimdi, HDP’ye bakanlık verilecekmiş. Meral Hanım açık açık söylemedi mi? ‘Onlar varsa biz olmayız’ demedi mi? Siz HDP’ye bakanlık vermediniz mi? Verdiler. Görüşmediniz mi? Görüştüler. Şimdi diyor ki -grup başkanvekili- ‘İkinci tur gelirse herkesle görüşürüz’. Herkes kim? İmralı’ya giden hakim kim? Ne görüştünüz? Ne talep ettiniz? Kalkıp başkasını suçlamayın.
“SEÇİME GİDİYORUZ VE İNŞALLAH BİRLEŞE BİRLEŞE KAZANIYORUZ”
‘Seçim yoluyla darbe yapacaklar, bizi indirecekler’ diyorlar. Kardeş, biz seçime sizi yenmek için giriyoruz. Bundan daha doğal bir şey var mı? Gençler, özellikle sizlere sesleniyorum. Altı tane farklı genel başkan yan yana geldi, uzlaştılar. Diyorlar ki ‘Nasıl uzlaşırsınız?’ Kavga mı edelim? Bu memleket kavgadan çok çekti, artık kavga yok. İnsanların birbirine sevgi diliyle seslendiği, hoş baktığı zaman geldi. Herkesi kucaklama zamanı geldi. Bunun için altı siyasi parti genel başkanı, bir mutabakat metni yaptı. Seçime gidiyoruz ve inşallah birleşe birleşe kazanıyoruz.” (ANKA)