Korkusuz
Can Ataklı

Vallahi de billahi de bu kadarı çadır devletinde bile olmaz !

ANALİZ

Vallahi de billahi de bu kadarı çadır devletinde bile olmaz !


Dış politikada korkunç günler yaşıyoruz.

Dünyada hiç itibarımız kalmadı.

Kimsenin güvenmediği ve inanmadığı bir ülke konumundayız.

Bunun da tek suçlusu dış politikada çok yetersiz ve çapsız kalan iktidardır.

Son büyük sorun Libya’da ortaya çıktı.

AKP iktidarı sırf iç politikada prim sağlanması için Libya’ya asker göndermeye kalkıyor.

Buna gerekçe olarak da Libya’da meşru bir iktidar olduğunu, buna karşı darbeci grupların saldırdığını, bu meşru yönetimin de Türkiye’den yardım istemesini gösteriyor saray yönetimi.

Ama her yerdeki ilkesizlik burada da kendini gösterdi.

Afra tafra ile yola çıkan saray iktidarı Putin’in ziyaretinden sonra birden tavır değiştirdi ve “meşru saymadığı” darbecilerle ülkenin meşru yönetimi arasında ateşkes çağrısı yaptı.

Meşru olmayan darbeci güçler! AKP’nin bu çağrısını duymadı bile, “Biz ateşkese uymayız” dedi.

Asıl rezalet ondan sonra yaşandı.

AKP iktidarının Dışişleri Bakanı akıl almaz sözler söyleyerek Türkiye’nin itibarını bir kez daha yerle bir etti.

Dedi ki “Rusya ile sağladığımız mutabakata göre şu andaki tek meşru yönetimi bu çağrıya destek vermeleri konusunda ikna edecektik. Rusya tarafı da Hafter’i bu çağrıya destek verme konusunda ikna edecekti. Ve biz üzerimize düşeni yaptık. Hemen Trablus ile temasa geçtik. Daha o akşam ortak açıklamayı desteklediklerini güçlü şekilde vurgulayan açıklamalar yaptılar. Ama Hafter’den böyle bir açıklama gelmedi, dün basına yansıdığı kadarıyla tam tersi açıklama geldi. Rus dostlarımızdan beklentimiz, iki devlet başkanının da dediği gibi Hafter’i de ikna etmeleri.”

Böyle kötü bir dışişleri yönetimi olur mu?

AKP iktidarı “Darbeci” dedikleri güçlere karşı meşru yönetimi ateşkes için ikna etmeye çalışmış ve başarmış. Ama öteki taraf buna uymuyormuş.

Şimdi oturmuş ağlaşıyorlar.

Vallahi de billahi de çadır devleti bile daha düzgün yönetiliyordur.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

New York’taki “Taksiye binenlerin hakları beyannamesi” İstanbul’da olsa


Yasemin Alptekin Amerika’da yaşayan bir akademisyen.

Yıllar önce bir üniversitede öğretim görevlisi olmak için Amerika’ya gitmiş, sonra idealist duyguları ağır basmış “Burada değil ülkemde olmalıyım, kazanımlarımı, deneyimleri kendi halkıma aktarmalıyım” diye düşünerek geri dönmüş.

Ama bu kez de “Türkiye gerçeği” ile karşılaşmış.

Aldığı eğitimin, deneyimlerinin, yeteneklerinin artık akademik olarak hiçbir anlamının kalmadığını görüp birkaç yıl sonra tekrar geri dönmüş.

Şimdi Seattle’da aralarında Türklerin de olduğu öğrencilere ders veriyor yine.

Yasemin Alptekin tüm bu deneyimlerini bir kitapta toplamış.

“Gitmek mi zor kalmak mı” isimli kitabında başından geçenleri anlatıyor.

Kitabı ben de bir solukta okudum.

Geçenlere bir gazetede taksilerle ilgili çok ayrıntılı bir haber okuyunca kitaptaki bir bölüm aklıma geldi ve bunu sizinle paylaşmak istedim.

Yasemin Alptekin’in kızı Bahar bir gün New York’te her takside asılı duran “Müşteri hakları beyannamesi’nin” fotoğrafını çekmiş.

Yasemin Altekin de kitabında bu beyannameye yer vermiş ve “Türkiye’deki taksilerde bu beyanname ne anlama geliyor” diyerek başından geçenleri özetlemiş.

Beyannamedeki  cümleleri yazarak bunların Türkiye’de uygulanmasını şöyle hicvetmiş;

Gideceğiniz yola en kısa veya sizin istediğiniz güzergahtan gidilir.

(Orası çok sıkışık abla, öteki yoldan idelim, fazla yazar ama çabuk gideriz)

İstediğiniz anda klima çalışmak zorundadır.

(İki dakika ölmedin ya be ablacım)

Gürültüsüz yolculuk hakkınızdır, radyoyu kapattırabilirsiniz.

(Bu trafikte çekilmez be abla)

Temiz ve dumansız hava hakkınızdır, araçta rahatsız edici koku olamaz.

(Ben sigaramı içerim, kusura bakma.)

Kullanılabilir emniyet kemeri olmak zorunda.

(32 yıllık şoförüm, şehir içinde gerek yok.)

Sürücü arabayı güvenli, kurallara uygun kullanmak zorundadır.

(Yavaş git diyorsan keyfin bilir, geç kalırız o zaman)

Evcil hayvanınızı yanınıza alabilirsiniz.

(Olmaz ablacım, köpek almıyoruz.)

Sürücü araç kullanırken cep telefonuyla konuşamaz.

(10 lira verdin arabayı mı satın aldın, sana ne konuşurum.)

Taksinin içi de dışı da temiz olmalı.

(Bu saatte taksi bulmuşsun işte temizini mi arıyorsun?)

Haklarınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız Yolcu Hakları Bürosu’na başvurun.

(Git istediğine şikayet et, haydi anca gidersin.)

BUNU YAZMAK GEREK

Hiç olmazsa bu kız haddini biliyor


Korkusuz’un dünkü manşeti manken olarak ünlenmiş Tuğçe Kazaz’a ayrılmış.

“Bu kadına dur diyecek yürekli bir savcı yok mu?” diye soruluyordu.

Çünkü hemen her gün bir başka kılıkla karşımıza çıkan bu manken kız son olarak Atatürk’e dil uzatan bir video çekip sosyal medyada paylaştı.

Gazete de saf saf “yürekli savcı” arıyor.

Mümkün mü?

Böyle bir iklimde Atatürk’e dil uzatan, bir gün bikinili bir gün türbanlı fotoğraf çektiren, bir gün Hristiyan olan sonra hidayete eren, hemen her gün saraya methiyeler düzen bir kıza karşı hangi savcı hareke geçebilir ki?

Aslında bırakın manşet yapmayı adından bile söz edilmez böyle tiplerin ama neyse.

Bir kızımız daha var böyle çok popüler olan.

Acun Ilıcalı’nın eski eşi Şeyma Subaşı.
Bu kızımız da zenginlerin turistik eğlence merkezi İbiza’ya gitmek istemiş. Ama direk uçuşu olmadığı  aktarmalı gidişin de 9 saati aşmasına öfkelenip “THY İbiza’ya ne zaman direk sefer koyacak” diye sormuş.

Fatih Altaylı da kızın bu sözlerini eleştirmek için “Köy yanar, k.. taranır” diye yazmış.

Şeyma kızımız da bu lafın altında kalmamış kalkmasına da hiç olmazsa haddini bildiği için “Çok bir şey beklemeyin benden” demiş Fatih Altaylı’ya.

Sonra da “Sanırım sizler için o kadar değerliyim ve beni öyle konumlara koydunuz ki, politikadan konuşmamı, ülkeyi kurtarmayı bekliyorsunuz. Arkadaşlar ben Şeyma’yım. Zaten saç, makyaj, güzellik, spor, kıyafet paylaşıyorum o kadar. Ben size bir şey vermedim ki. Çok bir şey beklemeyin benden, bende sadece bunlar var. Çok şeyler yok bende, ancak bu kadar var. Bende boş şeyler var. Beni erkekler takip etmesin, kızlar takip etsin sadece” diye eklemiş.

ÇOK GÜLDÜM

Hastanedeki Yıldırım Tuna’dan üç hastane fıkrası


Bu hafta Yıldırım Tuna’dan gelen maili açtığımda çok şaşırdım.

Çünkü “Sevgili Can, yılbaşından önce hastaneye yattım, hâlâ oradayım” diye yazmış sonra da eklemiş “Bari fırsattan yararlanayım, hastane fıkraları göndereyim sana diye düşündüm.”

Tabii hemen aradım.

Aşırı soğuk algınlığı ve grip sonra da bunun zatürreye dönüşmesi üzerine tedavi altına alınmış.

Dün yani cumartesi itibarıyla da taburcu edildi sevgi Yıldırım Tuna.

Hastanede olmasına rağmen neşesini kaybetmeyen Yıldırım Tuna’dan gelen üç hastane fıkrası ile pazar günümüzü şenlendirelim;

Estetik Ameliyat

Hastaneye ‘ Yüz Gerdirme Ameliyatı ’ olmak için gelen orta yaşlı kadına tahlil takip numarası vermek için “Size şimdi bir bilezik takılacak..” demiş doktoru.

“Ooooo” demiş kadın doktoruna takılmak için , “ Yakut ve pırlantalı bir şey mi bu?”

Doktor “Yok.. tabii ki değil” demiş kadının yüzünü daha da dikkatli inceleyerek, “Ama sanırım o kadar tutar!”

Kocan öldü.. Valla öldü..

Kadının biri alışveriş için şehre inmiş, ilk girdiği dükkanda harika ayakkabılar bulmuş, ikincide de nefis bir elbise.. Üçüncü dükkanda her şey 5 dolara inmiş, gözlerine inanamazken birden cep telefonu çalmış..  Hattaki bir kadın doktor ona kocasının feci bir trafik kazası geçirdiğini, durumunun kritik olduğunu, yoğun bakıma kaldırıldığını söylemiş..

Kadın doktora kocasına çarşıda olduğunu iletmesini, bir an önce orada olacağını söyleyerek telefonu kapatmış, ama akabinde hayatının en verimli alışverişini yapmakta olduğunu fark etmiş ve hastaneye gitmeden 1-2 mağazaya daha girmiş, birkaç saat sonra sabah alışverişini bir fincan kremalı kahve ile tamamlanmış ki birden kocasını hatırlamış.. Suçluluk duygusu ile hastaneye koşmuş, koridorda doktoruna rastlayıp kocasını sormuş.

Kadın doktor kadının elindeki paketlere bakıp “Buraya hemen gelmek yerine alışverişine devam ettin değil mi?” demiş bağırarak, “Sanırım kendinle gurur duyuyor olmalısın.. Adam burada yoğun bakımda, sen mağaza mağaza dolaş. İyi be! Ama bu senin son alışverişin olacak.. Artık ömrünün sonuna kadar onun hastabakıcısı olacaksın, hem de başından 1 dakika bile ayrılamadan.!”

Kadın son derece üzgün başını önüne eğmiş...

Kadın doktor onun bu haline uzun uzun baktıktan sonra kıkırdamaya başlamış, “Şaka yapıyorum şaka..” demiş, “Takıldım sana.. Kocan öldü.. Vallahi öldü.. Hadi aç bakayım şu poşetleri de neler aldın görelim..!”

Ameliyat Sonrası

Hasta ameliyattan sonra narkozun etkisi azaldıkça hafif hafif ayılmış, odasının perdelerinin sıkıca kapalı olduğunu fark etmiş. Doktoru gelince de sormuş “Neden perdeleri öyle kapattırdınız?” diye. “Hastanenin bahçesinde korkunç bir yangın var” demiş doktor, “Ayılır ayılmaz ameliyatınızın başarısız geçtiğini zannetmeyin istedim!”

NOT: Tekrar tekrar geçmiş olsun sevgili Yıldırım Tuna.