Korkusuz
Ümit Zileli

Utançtan yüzünüz kızardı değil mi?!

Tarım ve Orman Bakanı sıfatlı muhterem Türk büyüğü tee cehennemin dibindeki Venezuela’dan seslendi...

Ne yapıyordu peki dünyanın öbür ucunda? Kiralık tarım toprağı bakınıyordu tabii ki! “Nasıl yani” diye sorduğunuzu duyar gibiyim; Şöyle yani:

-Türkiye Venezuela’da 400 bin hektar arazi kiralayıp tarım yapma projesi geliştirdi!

Yalnızca Venezuela’da da değil, Afrika ve Latin Amerika’da 10 ayrı ülkede toprak kiralayacak Türkiye!

Peki, Türkiye’nin verimli arazilerinin suyu mu çıktı? Türkiye’de ekilecek arazi mi kalmadı? Türk çiftçisi bir eli yağda, bir eli balda da “Valla daha fazla toprak ekemem” mi diyor? Bu soruların yanıtlarını birazdan paylaşacağım. Önce Tarım Bakanı sıfatlı Vahit Kirişci’nin Venezuela’dan nasıl seslendiğini anlatayım müsadenizle...

Bakan Bey, Venezuelalı mevkidaşıyla meraları gezmiş, pek hayran kalmış, kendini tutamamış şöyle demiş:

-Siz bu merayla hayvancılıkta bir numara olmalısınız. Biz hayvanlarımıza, pizza alır gibi dışarıdan yem alıp yediriyoruz. Burada her şey hazır!

Ne kadar dokunaklı! Acaba neden “pizza alır gibi” yem alıyoruz, onun yanıtı yok! Ben onun yerine anlatayım...

-Bakalım kimin, kimlerin yüzü kızaracak?

Tarımına düşman bir iktidar!


Öncelikle TÜİK verileriyle tarım verilerine bakalım:

-Türkiye’de toplam 38 milyon 300 bin hektar tarım arazisi mevcut...

-Türkiye, son 10 yılda tarım arazilerinin yüzde 8.2’sini kaybetti. Yitirilen 2 milyon 113 bin hektar tarım arazisi dünyanın 87 ülkesinden daha büyük!

-Bunun üzerine, 3 milyon hektar verimli tarım toprağı da ekilmiyor, ekilemiyor!

-Çünkü son 10 yılda topraklarımızı kaybettiğimiz gibi bu işe gönül vermiş, babadan, dededen çiftçimizin neredeyse yarısını da kaybettik!

-Çiftçimiz tembeldi, fazla kazançtan şişmişti, bir eli yağda diğer eli baldaydı da onun için mi kaybettik? Hayır, tarladaki ürününe verilen taban fiyat yaptığı harcamanın yarısını bile karşılamıyor, aracı tüccarın elinde oyuncak haline geliyordu da onun için kaybettik! Çiftçi, “asgari ücretle çalışsam yine kardayım” diyecek duruma düşmüş vaziyette!

-Bir zamanlar buğday ambarı diye bilinen Türkiye’nin her yıl artarak ithal ettiği başlıca ürün buğday, iyi mi! Tohumu Anadolu’dan dünyaya yayılan bu altın ürünün son hali bu!

-Sonra sırasıyla arpa, mısır, baklagiller geliyor. Dünyanın yüz küsur ülkesinden ithalat yapıyoruz.

-Meralarımız deseniz, bugün var, yarın yok tadında! Önünden geçtiğiniz merayı ertesi gün bulamıyorsunuz neredeyse! Çünkü üzeri binalarla, villalarla donatılıyor!

-Ege’deki o güzelim zeytinliklere de göz diktiler, “sanayi ve turizmi gelişmesi” adı altında yağmalamak için gün sayıyorlar. Böyle olunca ne oluyor peki? Bakan Bey’in “Pizza alır gibi yem alıyoruz” dediği saman ve yemler Bulgaristan’dan ithal ediliyor!

-Mesela İstanbul’un burnunun dibindeki güzelim araziler bina-villa işgaline uğradığı için 20 milyonluk mega kentin ihtiyacı olan meyve, sebze tee Antalya’dan geliyor. Mazotun yüzde 300 pahalandığı bu süreçte enflasyon da yüzde 200’lere doğru
uzanıyor tabii!


-Üstelik, tee Kemal Derviş’ten miras “kendi tohumunu üretme yasağı” 20 yıldır bu iktidar tarafından da titizlikle uygulandığı için Türk çiftçisi
örneğin İsrail’den ithal edilen “bir defalık” tohuma muhtaç bırakılıyor. Yasağa uymayanlara hapis ve para cezası var!


-Kepazeliğin tarım boyutu böyle!

Hayvancılık mı dediniz?


Tarım böylesine bir sefalet içinde de hayvancılık farklı mı sanki?

-Türkiye, hayvancılıkta, “ithalattan kurtulmak” için ithalat yaptıkça daha çok dışa bağımlı hale geliyor. Damızlık düve, besilik dana, kasaplık sığır, karkas et, koyun, kuzu, keçi, yem, saman, aşı, ilaç ve daha bir çok ürün ithal ediliyor.

Yukarıdaki sözler değerli kardeşim Ali Ekber Yıldırım’a ait. Tarım ve hayvancılık konusunda tam bir “bilgi deposu” olan Yıldırım, sözü hiç dolandırmadan, yukarıda verdiğim ürün ithalatını saydıktan sonra noktayı koyuyor:

-Hayvancılık çöktü!

Bu dramatik çöküşü siz de kolaylıkla görebilirsiniz; et ve süt fiyatlarına bakmanız yeterli! Süt üreticisi çaresizlikten süt veren ineklerini ağlayarak kesime yolluyor! Et için Arjantin’den Sırbistan’dan ve bir yığın başka kaynaktan canlı ya da karkas et ithal ediliyor. Zaman zaman, namuslu medyada hastalıklı hayvanların ya da etlerin Türkiye’ye kakalandığına dair haberler görüyorsunuzdur; ehh olacak artık o kadar! Kimlerin bu ticareti yaptığını öğrenmek çok daha heyecanlı olur zannımca ama o da ticari sır kapsamına giriyor bildiğim kadarıyla!

Sanırım bu kadar yeter; tarım ve hayvancılıktan sorumlu beyefendi, yukarıda saydığım gerçeklerin ne kadarını mevkidaşıyla paylaşmıştır bilemem...

-Utançtan yüzünüz kızardı değil mi? Sorumlular adına tabii!