Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Üç muhteşem insan ve milli etik...

Her birey önce insandır; cinsiyet sonra gelir.

Hukuk öncelikle sosyolojik insanı hedef alır, sosyolojik insana göre düzenler yasaları...

Yasalar karşısında cinsiyet değil sosyolojik insan öncelik alır.

Yasalar kadın/erkek diye ayrım yaparak yazılmaz.



Kutsal kitaplar ise kadın ve erkeği insan olarak değil cinsiyet olarak ayırır...

Kuran’da kadına erkeğin yarısı kadar miras verilmesi, bir erkek şahidin iki kadın şahide eşit olması falan gibi...



Demek ki modern hukukta ve modern yaşamda olaylara öncelikle kadın/erkek penceresinden değil insan penceresinden bakmak daha doğru...

Yani “Kadın ve erkek eşit mi olmalı?” diye tartışmak abesle iştigal...

İnsan, cinsiyeti ne olursa olsun insandır...

Her insan her konuda eşit haklara sahiptir...



Geleyim asıl konuya...

Canan Kaftancıoğlu, Berna Laçin, Nevşin Mengü’ye yapılan çirkin ve vahşi saldırıları “Üç muhteşem insana saldırı” olarak tanımlıyorum.

Saldırganlardan tiksiniyorum...

Onlardan “İnsan” diye söz etmek içimden gelmiyor...

Onlar için kullanılacak en doğru sıfat “İnsanımsı” olsa gerektir...


SEVGİLİ MAHİR ÜNAL


İnsana cinsiyet ve ideoloji penceresinden bakışınız sizi; çağdışı zihniyetin temsilcilerinden biri olarak görmeme sebep oluyor.

Çünkü bu ülkede yaşayan herkesin milli ahlakı aynıdır...

Aksini iddia etmek, “Ben milliyim sen değilsin” gibi hiç de ahlaki olmayan bir sahiplenmeyi gösterir ki kabul edilemez...



Sahip çıktığınız Milli Etik Hesap, “Milliyetçi Etik Hesap” olarak değiştirilmeli...

Ama yapamazsınız çünkü...

“Her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altında eziyorum” diyen aklın peşinden gidiyorsunuz...



Yani sevgili Mahir kardeş;

Canan Kaftancıoğlu, Nevşin Mengü ve oyuncu Berna Laçin’e, “Milli Etik Hesap” diye tanımladığınız hesaplardan gelen iğrenç saldırıları gördükten sonra: “Sosyal medya etik kurallara uyacağını taahhüt edip bu kurallara uymayan paylaşımlarda bulunmak ciddi bir ahlaki sorun” deyişiniz, “Milli Etik Hesap” diyerek desteklediğiniz o ahlaksızları kınadığınız anlamına gelmez...

[caption id="attachment_5817460" align="alignnone" width="400"] Mahir Ünal[/caption]

NE ZAMAN GÜVEN DUYACAKLAR?..


Pandemi nedeniyle 90 ülke IMF’den kredi istedi...

Biz ise başvuru yapmadık...

Bizim ekonomi yönetimi “Para veririm ama sıkı denetlerim ha” diyen IMF yerine “Denetlemem ama yüksek faiz isterim” diyen FED’le görüşmeyi tercih etti...

Müzakereler sürüyor.



Sonuç alabilir miyiz?..

Richmond FED Başkanı Thomas Barkin’e bakarsanız olmaz...

Neden olmaz?..

Sebebini şöyle açıklıyor Barkin:

“Bunu ancak karşılıklı güven duyduğumuz ülkelerle yapıyoruz.”...



Evet “Güven.”...

Her türlü mal ve para alışverişinde bir numaralı kurum, öncül değer...

O nedenle Richmond FED Başkanı’nın “Bunu ancak karşılıklı güven duyduğumuz ülkelerle yapıyoruz” cümlesini, “Türkiye’ye güvenmiyoruz” olarak algılayabilirsiniz...



Bu güvensizlik ne zamana kadar sürecek?..

Ya, Erdoğan ve Albayrak görevlerinden ayrılıncaya kadar...

Ya da Erdoğan, ABD’nin askeri, siyasi ve iktisadi bütün taleplerine “Evet” deyinceye kadar...

ÖCÜLER VE KAHRAMANLAR


Önce doların yükselmesine izin veriliyor...

Ardından “Dış güçler” adını verdikleri hayali bir öcü yaratılıp suçlanıyor...

Eş zamanlı olarak 50 – 60 milyar dolarlık swap anlaşmaları yapılmak üzere olduğu haberi yayılıyor medyaları aracılığıyla...

Ve aynı anda...

Küresel finans kurumlarına TL verilip yüksek faizli kısa vadeli dolar satın alınıyor...

Kamu bankaları aracılığıyla piyasaya satılıp TL’nin dolar karşısındaki değeri bir miktar yükseltiliyor...



Ve takiben...

Yine medyaları aracılığıyla ekonomi yönetiminin dış güçlerin ve dolar lobilerinin çanına ot tıkadığı naraları atılıyor...

Yani...

Hayali öcüler yaratılarak sahte kahramanlar üretiliyor...



Bu oyun böylece sürüp gidiyor...

Hafızaları olmayanlar...

Dolarla değil, ekmek paralarıyla ilgilenenler ise darbe ve suikast korkularıyla uyutulup bir de hamaset dolu haber ve yazılarla gaza getirilince...

En azından oy kaybı bir süreliğine durdurulmuş oluyor...

Ama sadece bir süreliğine...

Sonra kaçıp gitmeler devam ediyor...

GÖZLER KAPALI...


Camdan sarayda yaşıyorlar...

Dışarısı zifiri karanlık...

Sarayın içinde ise bütün ışıklar yanıyor...

Haliyle...

İçeriden dışarısı görünmüyor...



Saray ahalisi saklambaç oynayan çocuklar gibi...

Kimseyi görmedikleri için kendilerinin de görünmediklerini zannediyor...

Çocuklar da öyledir...

“Saklan” dediğinizde gözlerini kaparlar...