Korkusuz
Can Ataklı

Türkiye’ye yetecek maske yok

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Türkiye’ye yetecek maske yok


Bazı okurlar vardır, okurdan biraz daha iledir.

Her gün mesaj yazar, yanlışları düzeltir, sürekli önerilerde bulunur, eleştirir, yeri gelir gönül koyar, hatta azarlar bile.

İşte böyle okurlarımdan biri elektrik mühendisi Semih Kalkanoğlu.

Herkes ne kadar ciddiye alıyor tam bilemiyorum ama Koronavirüs adı verilen hastalık gerçekten çok tehlikeli.

Semih Kalkanoğlu, Almanya’daki bir tanıdığının talebi üzerine Türkiye’de küçük bir ticari araştırma yapınca bir süre sonra belki de yaşayacağımız önemli bir tehlikeyi ortaya çıkarmış.

Bana yazdıklarını size de aktarıyorum:

Pazar günü Almanya’dan iyi görüştüğümüz yabancı bir aile (sağlık alanında ticaret yapıyorlar) telefonla arayıp 100 milyon adet yüz maskesi aradıklarını söyleyip bizim bulup bulamayacağımızı sordu. Çarşamba gününe (12 Şubat) kadar süre istedik yanıt için.

Pazartesi önce gazeteden Çin ile 2 milyon adet üretim için anlaşma yaptığını okuduğum Zonguldak’taki MFA adlı maske fabrikasını aradım. “Çok doluyuz, yapamayız” dedi ilgilisi.

Google’da basit bir tarama yaptım, İzmir’de ve Nazilli’de birer firma buldum. Bu kadar ürünü veremeyeceklerini belirtiler.

Biz bu kadar ürünü tek bir üreticiden bulamayacağımızı biliyoruz. Birkaç üretici firma ne kadar üretebilirlerse razıyız. 10 milyon, 20 milyon, 50 milyon da olabilir.

Belki doktorlar odası bilgi verebilir diye düşünerek İstanbul Tabip Odası’nı aradım, tek kelime bilgi alamadım.

Son olarak “Sağlık Bakanlığı bana üretici birkaç firma adı verebilir” diye düşündüm ve (santrali birkaç kere aradım, açan olmadı) Bakan yardımcısı makamını aradım. Karşıma çıkan özel kalem ilgilisi, bakanlık birimi olan İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Genel Müdürlüğü’nün telefonunu verdi. Genel müdür makamındaki ilgili kurum çalışanı Seda Hanım adlı bir yetkiliye yönlendirdi. Bu bayan oldukça ilgilendi, meramımı dinledi ama “Bakanlık olarak firma adı veremeyiz” dedi. Bu konudaki üretici firmaları nasıl bulabileceğimi tarif etti.

Bakanlığa bağlı “Ürün Takip Sistemi” adlı web sitesine girilecek. Ana sayfada sağ taraftaki “Bilgi bankası” tıklanacak. Açılan sayfada sol tarafta “daha fazla kriter” linki tıklanıp açılacak.

Sonuçta bir form çıkıyor, tıbbi ürünlerle ilgili GMDN kısa adlı iki ayrı kod (37713 ve 35177) var.

Bunları teker teker o sayfadaki ilgili kutucuk içine yazıyorsunuz ve maske üreticisi veya ithalatçısı firmaların listesi çıkıyor.

37713 kodunu yazdığımda tek bir firma çıktı.

35177 kodunu yazınca tam 334 firma çıktı.

Bu kodu yazdığımda açılan sayfada “Ürün adı” yazan kutucuğa “maske” diye yazdım, bu kez maske üreticisi ve ithalatçısı toplam 98 firma çıktı.

İş edindim, üşenmedim ve bu firmaları tek tek telefonla aradım, tümüyle konuştum.

Birisi “Hazirana kadar doluyuz” dedi. Bir tanesi “Üretim makinemiz bozuk, hammaddemiz de yok” dedi. Birisi “şirket ortağımıza (adını vermiştim) telefonunuzu ileteceğim, sizi arayabilir” dedi. Çoğunluk “biz üretim yapmıyoruz, ithalatçıyız” dedi. Biliyorum, Çin’den geliyor (du) maskeler, şimdi gelemiyor.

Tüm dünya büyük panikte.

83 milyonluk Türkiye’de bırakınız 100 milyonluk bir üretimi, 1 milyonluk dahi üretim yapılamıyor. Allah korusun, bir salgın bizi vursa, halimiz nice olur (!)

Benim iş alanım değil ama yeri ve günü geldiğinde bizim de başımız ağrıyabilir.

Oysa Türkiye, son teknoloji ile bu sektöre yatırım yapmalı ve dünyada Çin ile rekabet ederek Türk malı üretim olarak bir yer ve isim kazanmalıyız.

Saygılarımla.

Bİ SORALIM BAKALIM

Amerika’nın PYD desteği yine gündeme gelecek mi?


Amerika’nın Suriye Özel Temsilcisi Türkiye’ye geldi, kırık bir Türkçe ile sanki “bizden biriymiş” gibi şehitlerimizden falan söz ederek “Merak etmeyin, Amerika olarak arkanızdayız” dedi.

Yandaş yalaka kesimde bir sevinç var ki sormayın gitsin.

Hep yazıp söylüyorum ya “Dış güçler lafı bir palavradır, cahil ve yoksul halkı kandırmak için uydurulmuş bir sözdür” diye, işte bu bir daha kanıtlandı.

Yandaş takım Amerika’ya olan (sözde) düşmanlığı bir anda unutuverdi.

İktidar, Suriye’de ne kadar haklı olduğunu şimdi Amerika’nın arkasına sığınarak göstermeye çalışıyor.

İyi de örneğin PYD konusunu ne yapacaklar çok merak ediyorum.

Gerçi PYD konusu bir süredir zaten konuşulmuyordu.

Öncelik İdlib’e geçince bu konu biraz geride kalmıştı.

Üstüne şimdi Amerikan desteği geldi.

Geldi gelmesine de bu destek PYD’ye olan desteği etkilemiyor.

Amerika yine PYD’ye silah ve mühimmat gönderiyor, hatta daha da ileri gittiler Amerikan bütçesine PYD’ye yardım parası bile kondu.

Tabii AKP zihniyeti için fark etmiyor.

Dün kara dediğine, bugün rahatlıkla ak diyebiliyorlar.

Bu nedenle “PYD konusu ne olacak?” sorusu da anlamsızlaşıyor aslında.

SORDUM ÖĞRENDİM

Sınırımızda bir “İdlib emirliği” kurulabilir


İdlib nedeniyle sanki savaş hali oluştu.

Gerçi bir savaşın tanımına uyan bir iki çatışma oldu, üstüne şehitler de verdik ama henüz tam bir savaş yok.

Dün de yazdığım gibi bu ihtimal bana göre daha az.

Elbette bir çılgınlık yaşanabilir.

Buna karşı sanki hiç bilmediğimiz bazı gelişmeler oluyor, bölge için planlar yapılıyor, bunların uygulanabilmesi için gerekli ortam yaratılıyor.

Erdoğan’ın Meclis konuşması üzerine dün yazdığım yazıda çok kısaca belirtmeye çalışmıştım, bu bölgede bir küçük devlet kurulabileceğine dikkat çekmiştim.

Yazımdan sonra arayan iki emekli büyükelçi “Yanlış düşünmüyorsun, böyle bir ihtimal giderek güçleniyor” dediler.

Anlattıkları şu; İdlib’de savaştan kaçtığı söylenenlerin büyük bölümü aslında masum sivil halk değil.

Türkiye-Rusya-İran arasında iki yıl önce yapılan anlaşmada dinci terör örgütlerinin Suriye topraklarına dağılmış bazı grupların İdlib’e toplanması kararlaştırılmıştı.

Rusya ve Suriye terörle mücadele adı altında bir tür katliama neden olmamak için görevi Türkiye’nin üzerine yıkmıştı.

Erdoğan iktidarı o tarihte bu dinci teröristleri toplama, ıslah etme, bazılarını ülkelerine gönderme konusunda sözler vermişti.

Ancak bu görevini yerine getiremedi. Bu da Rusya ve İran’da “Türkiye teröristleri kayırıyor” endişesine yol açtı.

Ancak bu aynı zamanda yeni bir planın da ilk ışığı oldu.

Suriye’nin çoğunluk nüfusu Sünni, ancak yönetim Nusayrilerin elinde.

İdlib ve çevresinde kümelenen teröristler de yerli halk da Sünni.

Esad bu bölgeye askeri olarak egemen olsa bile orta vadede sorunları çözemeyecek.

O halde bu bölgeye bir tür emirlik gibi özerklik verilebilir.

Bunun kontrolü örneğin 10 yıl için Türkiye’de olur.

Bu sürenin sonunda bölge halkı ne yapacağına karar verir, ister bağımsız olur, ister Türkiye’ye ilhak eder isterse yine Suriye yönetimine döner.

Emekli büyükelçiler “Kansız çözüm bu olur” dediler ama eklediler “Böyle bir süreç Türkiye’nin çevresinin dinci örgütlerle çevrelenmesi anlamına gelir ki, yaratacağı hasarı gidermek çok zor olur.”

YENİ ÖĞRENDİM

DYP’liler, İstanbul’daki Kudüs Mitingi’ni yarıda terk etmiş


Geçen hafta pazar günü İstanbul’da Saadet Partisi’nin önderliğinde “Kudüs Mitingi” yapıldı hatırlarsanız.

Bu mitinge Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu da katılarak birer konuşma yapmıştı.

Ben CHP’nin bu mitinge katılmasını yadırgadığımı belirmiştim ve “CHP, Müslüman ülkelerde demokrasi ve laiklik mitingi yapsa Saadet Partisi buraya gelir mi?” diye sormuştum.

Mitinge sadece CHP değil, bütün siyasi partiler davetliydi.

AKP ve MHP mitinge gelmemeyi tercih etmişti.

Davete uyan ve alana gelen DYP heyeti ise “gördükleri manzara” karşısında mitingin ortasında çıkıp gitmiş.

Nedenini parti Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Kemal Abdullahoğlu’na sordum.

Şunu söyledi; “Saadet Partisi İstanbul il Başkanlığı nezdinde düzenlenen miting iyi organize edilmişti ve takdire şayandı. Ancak bizlerde şaşkınlık yaratan şöyle bir tablo ile karşı karşıya kaldık: Sahne gerisinde iki dev poster vardı. Rahmetli Erbakan ve ABDÜLHAMİT! Bu ülkenin ve Cumhuriyetimizin kurucusu, her şeyimizi ve her şeylerini borçlu oldukları Büyük Önder ATATÜRK’ ün tek bir portresi bile yoktu, asılmamıştı. Ayrıca konuşmalarda Büyük Önder Atatürk’ün lafı bile edilmezken, Hamas temsilcisinin konuşturulması ve

İstanbul’dan söz edilirken “payitaht” tanımının kullanılması mitingin amaç ve ruhuna uymadığı gibi, bizlere de derin bir şok etkisi yaptı.”

Kemal Abdullahoğlu, ana muhalefet partisinin lideri ve diğer kadrosunun bu manzara karşısında tepkisiz kalmasını ve Abdülhamit fotoğrafı altında konuşmasını ise şaşkınla izlediklerini söyledi.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Bize bilmece çözdürmeseler daha iyi olmaz mı?


En çok siyasetçiler yapıyor, medya da bazen aşağı kalmıyor tabii.

Konu şu; çok önemli bir ifşaat yapılacak, çok önemli bir haber duyurulacak.

Ama nedense bunun ne olduğu söylenmiyor, “tecessüs yaratılıyor” önce yani meraklandırıcı bir ortam oluşturuluyor.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı da aynısını yaptı.

Dedi ki “Benim danışmanım olarak sunduğunuz o kişiyi, halen hükümette olan hangi bakanınız seçimden önce biletini alarak İzmir’e çağırdı?”

Sonra vurucu soruyu sordu; “O bakan ‘İmamoğlu’nu FETÖ’cü ya da yolsuzluk yapan biri olarak göster” dedi mi? Bunu Sayın Cumhurbaşkanı da biliyor mu?”

Şimdi çok net anlaşılıyor ki, İmamoğlu aleyhine iftiralar atılması için bir bakan devreye girmiş.

İmamoğlu da bunu biliyor.

Hatta bu kişiye verilen talimatları bile harfi harfine öğrenmiş.

Ama bize söylemiyor.

Bize bilmece çözdürmek istiyor.

Yapmayın ne olur; söyleyin gitsin. Bir iki gün “Kimdi, o muydu, bu muydu, yok o olmaz” tartışmaları yapacağımıza direkt konuya girelim ve bitirelim şu işi.

NOT: Medyamız be bu yazıyı yazdığım saate kadar henüz o bakanla ilgili bir ipucu sunmamıştı. Bilemem belki siz bunları okurken ortaya bir bakan adı atılmış olabilir.

ŞAŞIRDIM

O envaiçeşit kanalları nasıl merak ediyorum bilemezsiniz


Çarşamba günü önce Meclis’te esti gürledi AKP Genel Başkanı.

Sonra Kahramanmaraş’a gitti.

Orada da aynı hızda ve tonda konuştu.

Bütün esip gürlemelerin arasına her zamanki gibi yine “mağduriyet edebiyatı” sokuşturdu, bu işi çok iyi beceriyor Allah’ı var.

Dedi ki;

“Her gün envaiçeşit kanaldan yürüttükleri yalan, iftira, çarpıtma dolu kampanyalarıyla insanlarımızı ifsat etmeye çalışanları, ancak bu şekilde durdurabiliriz. Hakikat güneşi karşısında erimeyecek hiçbir buz, gerçekler karşısında sönüp gitmeyecek hiçbir yalan yoktur. Yeter ki biz kendimizi milletimize anlatabilelim. Biz dünyanın dört bir yanında ve ülkemizin 780 bin kilometrekare vatan toprağının her karışında bu mücadeleyi veriyoruz.”

Görüyorsunuz değil mi, her gün çok sayıda kanal yalan, iftira ve çarpıtma dolu haberler yapıyormuş.

Tamam da sağdan sayıyorum iki kanal, soldan sayıyorum üç kanal var. Oysa iktidarın emrinde 40 bilmem kaç kanal harıl harıl çalışıyor.

Olsun fark etmez.

Yoksullaştırılmış cahil kitleler bu dilden anlıyor.

Hep ağlayacaksın, hep mağdursun, hep ezilen, horlanansın.

İFSAT ETMEK, ne demek bilmeyenler için yazıyorum. İki karşılığı var bu kelimenin. 1) Düzeni bozma, karışıklık çıkarma, karıştırma. 2) Kargaşalık, karışıklık.

Yine bilmeyenler için; ENVAİÇEŞİT ise çeşit çeşit anlamına gelen bir tanımdır.