Korkusuz
Ümit Zileli

Teslim olmanın dayanılmaz hafifliği!

Teslim olmak, ilk başta biraz rahatsız edici, hatta utanç verici gelebilir...

En azından bazıları için böyledir... Ama çok sürmez, teslim olmanın kaçınılmazlığı, yararları, hatta haklılığı üzerine üretilecek düzinelerce fikir görünümlü bahane sonrasında şööle rahat bir nefes alıp, ne kadar doğru yaptığınızı insanlarla paylaşmaya başlayabilirsiniz...

-Nasıl olsa dışarda size katılmaya hazır bir yığın insan beklemektedir!..

Sonrası kendiliğinden gelişir; bir bakarsınız buyurganlardan birinin masasında siftiniyorsunuz, bir diğer gün haysiyetini portmantoya bırakmış bir kağıt parçasında röportajınız yayınlanmış, övülmenin, göklere çıkarılmanın o tarifsiz tadını hissediyorsunuz damağınızda...

Artık yolunuz açıktır; ikbal kapıları ardına kadar açılmıştır, eh doğal olarak dünyalığınızı biriktireceğiniz gelir muslukları da gürül gürül akma pozisyonuna geçmiştir... Kısacası, artık “karada havada ölüm yoktur” size... Tabii, böylesine “zengin ve şaşaalı” bir yaşamın bazı kuralları, sınırlamaları da olacaktır haliyle...

Öncelikle esnek olacaksınız; verilen talimata göre istenildiği oranda sünmeyi öğreneceksiniz. Yakınınızda, uzağınızda, nerede olursa olsun insan satmayı, karalamayı, şantaj ve tehdit gibi yeni hayatınızın olmazsa olmaz sözcüklerini iyice hazmedeceksiniz...

Tabii, bunları yapabilmek için eski hayatınızla, dost ve arkadaşlarınızla bağlarınızı kökten koparacaksınız... Haa, “zorlanırım, ya yapamazsam?” diye düşünmeyin sakın, zaten onlar ilk fırsatta yüzünüze tükürüp sizi defterden sildikleri için pek zorlanmazsınız...

Söylemesi biraz acı ama işler yolunda gitmeyebilir, kendinizi bulutların üzerinde zannederken bir de bakmışsınız çakılıvermişsiniz... Yeni hayatınızda edindiğiniz “dostlar” uzaklaşıvermiş, kullanılmaktan iyice aşındığınız için tarihin çöplüğüne atılıvermişsiniz... Kısacası buharlaşıvermişsiniz...

-O zaman da yeni iktidar trenini beklemeniz lazım zannımca. Bu konuda “liberal paydaşlardan” “yetmez ama evetçi” güruhtan faydalı bilgiler edinebilirsiniz!

Sivas’tan çıkan ders!


Bir örnek vermek gerekirse, Sivas Kongresi esnasında Mustafa Kemal’in işi çok zordu...

Kongrenin ağır toplarının çoğu, güçlü bir ülkenin kanatları altına, yani “mandasına” girmek yanlısıydı. Türklerin bağımsızlıklarını kazanacağına ve daha da önemlisi kendilerini yönetebileceğine ihtimal vermiyorlardı. Bir büyük ülke, örneğin ABD, bunu yapabilir, Türklere bu kabiliyeti kazandırabilirdi!

O sıralarda “Amerikan mandası” isteyenlerin önde gelenlerinden Halide Edip Hanım, Mustafa Kemal Paşa’ya bir mektup yazdı. Mektubunda mandayı hararetle savunuyor, “Asri milletler” arasına girmek için 20 yıllık bir teslimiyete mutlaka katlanmak gerektiğini ısrarla vurguluyordu. Hatta daha ileri giderek şunları söylüyordu:

-Pek tabiidir ki manda süresince izzeti nefsimizden biraz fedakarlık edeceğiz. Ama sonunda tıpkı Filipinler gibi kalkınacak, kendimizi yönetebilir hale geleceğiz...”

Filipinler o tarihte Amerikan mandası altındaydı. Halide Edip, “gururumuz, haysiyetimiz biraz kırılacak, ama onlar gibi kalkınacağız” diyordu.

Filipinler’in bugünkü hali ortada, dibine dek sömürülmüş bir hizmetçi ülke!..

Mustafa Kemal, bu mektubu okudu ve yanıtını Sivas Kongresi’nde kürsüden haykırarak verdi:

-Ya istiklal, ya ölüm!

Esnek ya da haysiyetli yaşamak!


Esnek olmanın hiçbir zahmeti yoktur.

Yapmanız gereken tek şey, haysiyet, gurur, onur gibi lüzumsuz sözcükleri defterinizden silmek, verilen talimatları yerine getirmektir, o kadar!..

Ne kadar iyi yaparsanız o kadar yükselir, o kadar rahat yaşarsınız, kendi kıratınızı aşmayan cüce toplumlarda tabii!..

Haa, bir de, iki şeye çok dikkat etmeniz gerekir; kendi küçük hesaplarınızın dışında başka bir şeye burnunuzu sokmayacak ve izzeti nefsinizi rafa kaldıracaksınız, hepsi bu kadar!..

Meslek, öğrenim, aile, bulunduğunuz ortam hiç fark etmez, siz yeter ki teslim olmaya karar verin, teslim alan mutlaka bulunacaktır...

Görmeyecek, duymayacak, konuşmayacak, her koşulda size verilen emirler dışında üç maymunu oynayacaksınız. Bulunduğunuz çevrede her zaman muktedir olanın yanında yer alacaksınız.

Düşenin dostu olmayacak, tam tersi okkalı bir tekme de siz atacaksınız... Düsturunuz hep, “bu memleketi ben mi kurtaracağım yahu” olacak...

Her daim esnek, her durumda ideolojisiz, efendinizin verdiği her görevde daha gaddar, daha acımasız olacaksınız...

-İşte bu kadar kolay!

Haysiyetli olmak ise her daim zordur...

Teslim olmanın dayanılmaz hafifliği karşısında, uzun, çetrefilli, zahmetli bir yolculuktur. Yaşamı öncelikle teslim olanların saldırılarına göğüs germekle geçer. Hayatın her alanında çoğunlukla yalnız kalır, sırtından hançerlenir, iftiralarla, ihanetlerle boğuşur... En yakın sandıklarının bir gün güle oynaya teslim olduğunu, haysiyetini sattığını görmenin büyük acısını yaşar...

Demem o ki; zor şeydir haysiyetli yaşamak... Anlık mutlulukların, pırıl pırıl insanların sevgilerinin dışında serveti yoktur...

-Ama tarih onları, onlarda tarihi yazar...

Son 20 küsur yılda edindiğiniz eşsiz deneyimle artık maskelisinden açık oynayanına, yanaşmasından Atatürkçü numarasına yatanına kadar bu tür tipleri hemen tanıyabilme yeteneğinizin epey geliştiğini düşünüyorum...

-Seçim sürecinde çok işinize yarayacak!