Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Tek adam rejimi, Stalin ve Kruşçev

Tarih: 25 Şubat 1956...

Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Nikita Kruşçev...

Partinin 20. Kongresinde tarihe geçen o ünlü konuşmasını yaptı...

Raporu paylaştı...

Özelliği ise:

Hem konuşmanın...

Hem de raporun “gizli” tutulmasıydı...





Kruşçev konuşmasında...

Komünizmin katili ve gelişmenin en büyük engeli olarak tanımladığı “Tek Adam” Stalin’e yüklendi...



Kruşçev’e göre Stalin, genel sekreterliği döneminde (1922-1953) çok başarısızdı...

Çünkü...

Sovyet İmparatorluğunu:

Bir padişah...

Ya da bir kraldan çok daha:

Acımasız ve plânsız yönetmişti...



Devleti ele geçirebilmek için:

Orduda...

Emniyette...

Ve...

Yargıda:

Kabul edilemez tasfiyeler yapmıştı...



Yine Kruşçev’e göre Stalin aynı zamanda:

Kişisel zaafları da olan biriydi...

Sadistti...

İnsanlara acı çektirmekten...

“Öldürün” emrini vermekten büyük haz duyuyordu...



Kruşçev, Stalin’le ilgili tüm bildiklerini ateşli bir konuşmayla anlatırken...

Duma üyelerinden biri seslendi:

“Yoldaş Stalin bütün bunları yaparken, sen neredeydin Yoldaş Kruşçev?..”.



Kruşçev, sesin sahibini de nereden geldiğini de fark edememişti...

Konuşmasını kesti...

Sert bir ses tonuyla sordu:

“Kimdi o?..”.



Hiç kimse:

“Bendim” diyemedi...

Kruşçev, ses tonunu daha da sertleştirerek bir kez daha bağırdı:

“Kimdi o?..”

Yine ses yok...



“Son kez soruyorum, kimdi o; aksi halde tüm Duma’yı cezalandıracağım...”.

Bir adam ayağa kalktı...

Korkulu ve titreyen bir ses tonuyla:

“Bendim Yoldaş” dedi...



Kruşçev birden bir kahkaha patlattı:

“Stalin o kadar sert, o kadar acımasız, o kadar kanun tanımazdı ki; hiç kimse ona itiraz edemiyordu ve o bütün bunları yaparken ben de işte şu an senin olduğun yerdeydim...”.



Sözümün özü canlarım:

Totaliter/Tek adam rejimi:

Çağdaş demokratik hukuk devletinin katilidir...

Fıkra bu ya




Napolyon dünyaya tekrar gelmiş...

Biden onu Beyaz Saray’a davet etmiş...

Yemek yerken:

“Bay Biden” diye söze girmiş Napolyon ve devam etmiş: “Eğer benim elimde sizin sahip olduğunuz silahlar olsaydı, Waterloo savaşını asla kaybetmezdim...”.



Daha sonra Rusya’ya uçmuş, Putin’in davetlisi olarak...

Kremlin Sarayı’na konuk olmuş...

Yemekte:

“Sayın Putin” demiş... “Sizin elinizdeki KGB’ye benzer güçlü bir istihbarat teşkilatı, gizli servis bende olsaydı, Waterloo savaşını asla kaybetmezdim...”.

Oradan da Ankara’ya gelmiş...

Beştepe Sarayı’nda Erdoğan’la yemek yemişler...



Yemek sonrası kahveler içilirken:

“Mösyö Erdoğan” diye başlamış Napolyon... “Sizin elinizdeki medya gücü benim elimde olsaydı; Waterloo savaşını yine kaybederdim ama kaybettiğimi hiç kimse duymazdı...”.

Ben haberci değilim




Sosyal medya takipçilerim bilhassa; Nedim Şener’in...

Millet İttifakı’na:

Uydurma haberlerle saldırmasına yönelik görüşlerimi sordular...



Öncelikle Nedim Şener’in Millet İttifakı’na hangi iftiraları attığını bilmiyordum...

Ve ayrıca:

Nedim ve türleri, ilgi alanımın dışındaydı...

Yani:

Millet İttifakı’na yönelik iftiralarını bilseydim de...

İlgilenmezdim...



Hilal Kaplan’ın, Flamingo Yolu’nu hatırlatan ikili ilişkileri de keza umurumda bile değil...

Hakkında anlatılan ve yalanlamadıkları beni hiç şaşırtmadığı için de zaten:

Haber değeri olan olaylar değildi...



Ve Serdar Akinan’ın yaptığı haberler...

Onları da keza arkadaşların paylaşımlarından öğrendim...



Yorumlamayacak mıyım?..

Hayır...

Çünkü...

Serdar Akinan’a anlatılanların da:

(Bence) Siyasî ya da iktisadî özelliği yok...



Ama...

Eğer haberci olsaydım...

En ince detayına kadar bütün o haberleri yayınlar...

Böylece: Kamuoyunun, bu tipler hakkında doğruları öğrenmelerine:

Yardımcı olurdum...

Dünün tweeti


Mahfi Eğilmez

@mahfiegilmez

 

Bir yerin finans merkezi olması için elde finans olması ya da oranın merkez olması lazım.

Bizde ikisi de yok.

Bu iş bina yapmakla olsaydı dünyanın en iyi adalet sistemine ve eğitim sistemine sahip olurduk.

Usta yalancılar


“Yalan söylediğimi nasıl anladın?” diye sordu Pinokyo annesine.

“Yalanlar sevgili oğlum”, diye başladı annesi söze: “Hemen ortaya çıkarlar ve iki türlü yalan vardır... Bu yalanlardan biri kısa bacaklı yalanlar diğeri ise uzun burunlu yalanlardır. Senin yalanın Pinokyo; gördüğün gibi uzun burunlu yalanlardandır...”.



Az gelişmiş ülkelerdeki siyasetçinin yalancı olup olmadığı ise:

İktidarda kaldığı sürenin uzunluğundan anlaşılır...

En usta yalancılar:

İktidarda en uzun süre kalanlardır...

Ekonomi felç oluyor


Geçtiğimiz günlerde yayımlanan yazılarımdan birinin başlığı idi:

“Hayr-ül umuri evsatuha...”.



Sosyal hayatımızda...

Kişisel ilişkilerimizde...

Kamuyla olan ilişkilerimizde...

Her yerde ve her zaman:

“Hayr-ül umuri evsatuha...”.



Bir şirketi de yönetseniz...

Devleti de yönetseniz...

Hedefleriniz asla:

Abartılı olmasın...

Vaatleriniz asla:

Abartılı olmasın...

Taahhütleriniz asla:

Abartılı olmasın...



Siyasetçiyseniz...

Ve...

Devleti yönetmeye talipseniz:

Abartılı taahhütte bulunmamalısınız...

Bilhassa aydın seçmen...

Abartılı taahhütte bulunan siyasetçiye:

Güvenmiyor...

Ve...

Hem siyaset...

Hem de siyasetçi:

Güven erozyonuna uğruyor...



Ve haliyle...

Verilen sözler yerine getirilmek istendiğinde:

Ekonomi felç oluyor...

B.k attığı


Seçim elbette demokrasilerin olmazsa olmazıdır...

Ama...

Âdil olursa...



Aksi halde...

Seçim sandıkları:

Hıyar sandıklarından farksızdır...



Medyanın özgür olmadığı...

Seçime katılan yarışmacılardan birinin...

Rakipleriyle aynı ekranda tartışmayı:

Kabul etmediği...



Seçmenlerin genelinin:

Kendi kötüsüne taptığı...

Karşı tarafın iyisine b.k attığı bir rejimde yapılan seçimler:

Âdil olmadığı gibi...

Meşru da değildir...

Dert ve din


Bir şehir...

Ya da ülke...

Kötü yönetiliyor...

Şehir...

Ya da ülke halkının geneli:

Fakr-ü zaruret içinde yaşıyorsa...

Biliniz ki:

O şehri...

Ya da...

O ülkeyi yönetenler:

Hırsızdır...



Bir şehir...

Ya da ülkeyi yönetenler...

Dertlerinizden çok:

Dininizle ilgilenmiyorsa;

Bilin ki onlar:

Sahtekârlardır...