Şehir, baskılara dayanmaya çalışıyordu. Yönetenler (din adamları ve soylular) sürekli yeni vergiler icat ediyordu. Canı ne isterse o cezayı, emrindeki mahkemeler aracılığı ile veriyordu!
12. yüzyılın başında Laon şehri Fransa’nın, ticaret ve zanaatkarlarının en yoğun merkeziydi. Halk kendisini yöneten piskoposun zulmünden bıkmıştı. Şehir halkının önderleri, kraldan şehrin yönetimini istedi ve kral kendine bağlı kalmak şartı ile verdi.
Ancak piskopos ise kral ile anlaşarak halkın bu hakkını fesih etti. Halk nefes alamaz haldeydi. Burjuvazi önderliğinde, köylüsü, işçisi, kölesi ayağa kalktı. Piskoposun sarayı yakıldı ve piskopos öldürüldü! Malları da halka dağıtıldı...
Avrupa’da burjuvazinin (zanaatkar ve köylü) feodalite ve kiliseye karşı kazandığı ilk zaferdi! O günün burjuvazisi devrimciydi. İtalya, Belçika ve Almanya’da etkilendi. Belçika’da dokumacılar, yün işçileri, ayakkabıcılar ayaklanmış ve Altın Mahmuz Savaşı’nda Fransa Kralı’nı yenmişti. 14. yüzyılda Paris ve birçok şehirde burjuvazi kazanmıştı. İtalya’da ve Almanya’da da meslek örgütlenmelerinin başkaldırışları dikkat çekiciydi.
Burjuvazinin bu ilerici hareketleri kısa sürede feodalite tarafından bastırıldı. Ancak Rönesans ve Reform’un kapılarını açarak feodalitenin çökmesini de hızlandırdı. Eşitliği, özgürlüğü, adaleti, ekonomik, dil ve toprak bütünlüğünü getiren ulus devletin yolunu araladı.
O günün devrimcisi burjuvazinin önderliği olmasa Rönesans ve Reform gerçekleşemezdi. Bilim insanının ve sanatçının adı bile olmazdı. Tüm bu başkaldırışlar, Rönesans ve Reform’u doğurmuş sadece Avrupa’da değil dünyada da etkili olmuştu.
Dinde yenileşme başlamıştı. Hristiyanlığın bir daha geri dönmemek üzere ikiye bölünmesi ve mezhepsel farklılıklar ortaya çıktı. Reform her ne kadar Protestanlık mezhebinin doğması olarak adlandırılsa da sorgulama, araştırma ve hak arama esas başlıklardı.
Elbette köleci toplumun(Antikçağ) Aristo, Plüton vb. önemli isimlerinin eserleri çevrilerek insanlığına ışık olsa da toplumu oluşturan sınıflar arası çatışmalar hep ikinci plana bırakılmıştı.
O dönem yapılan bu çeviriler ve Gutenberg’in matbaası elbette insanlığa ışık tutmuştu. Dünyanın bilgiye ulaşmasının anahtarını icat eden Gutenberg, Rönesans ve Reform’un hızlanmasına yol açtı. Ortaçağın sonlanması ve ulus devletlerin kurulmasında etken olan bu çalışmalar elbette çok önemliydi.
Her bölgedeki bu devrimci burjuvazi önderliğinde ve köylü desteği ile başlayan hareketler güçlenerek ulus devletleri kurma yönünde hızla ilerliyordu.
Bizde ise ulus devleti kurduktan sonra bu çevirilerin yapılmasının bir anlamı yoktu çünkü Atatürk daha fazlasını yapmıştı. Köleci toplumun devleti ile eşitliği, adaleti, özgürlüğü ve kardeşliği getiren ulus devlet elbette bir tutulamazdı!
Sonuç olarak somut şartların somut tahlilini yapan Atatürk’ün, devrim ile kurduğu bu ulus devlet, her şeye rağmen ayakta! Sen sahip çıktıkça da yaşayacaktır!
Pazartesi ulus devletlerin kuruluşunda buluşmak dileğiyle...