Selanik tek kurşun atılmadan Yunanlılara teslim edilmişti. Selanik’i savunmada görevli olan ordunun silahları da! Sırplar, Yunanlılar, Bulgarlar ve Karadağlılar Osmanlıya savaş açmış ve Bulgar ordusu, Çatalca’ya dayanmıştı. I. Balkan Savaşı tam bir hezimetti.

Yaşananlar, Hürriyet ve İtilaf’ın, ordudaki liyakati bir kenara bırakıp kendine yakın kadroları başa getirmesinin sonucuydu. Yabancı basında, Balkan Savaşı’nı Türk askeri kaybetmedi, zorunlu ihtiyaçları karşılanmadan askeri, ateş hattına süren komutanlar kaybetti diye yazıyordu! Sadece Kırklareli’nde bir gecede yüz bin asker toprağa düşmüştü. Şehit düşenlerin ve yaralılarının iniltilerini, “Ekmek! Ekmek!” diye aç askerlerin haykırışları bastırıyordu...

Eski padişah II. Abdülhamit, Selanik’te gözetim altında tutuluyordu. Eski de olsa bir padişahın düşman eline geçmesine izin verilemezdi. Sadrazam Kâmil Paşa getirilmesi için emir verdi ancak II. Abdülhamit’i, damatları, kızları bile ikna edemiyordu. Ta ki kendisini almaya gelen Alman gemisi Loreley’in subayını görünceye kadar. Alman subay, Alman İmparatoru’nun emri ile kendisini götürmeye geldiğini söyleyince hemen kabul etti.

Tarihte İttihat Terakki ve Enver Paşa’nın Alman hayranı olduğu yazılmaktadır. Oysaki doğru değildi. Osmanlıda Almanlar ile en güçlü bağı II. Abdülhamit kurmuştu...

Bulgarlar; İngilizlerin, Fransızların ve Çarlık Rusya’sının desteği ile Çatalca’ya dayanmışlardı. Bulgar Kralı Ferdinand, “Önümüzde bir de Çatalca çiti kalmıştır; onu da bir tekme ile yıkacağım, Ayasofya’da muhteşem dini törene hazır olun...” diyordu. Başkent İstanbul tehdit altındaydı. İstanbul halkı başta olmak üzere tüm Anadolu’nun bağrı yanıyordu...

Hükümetin başı Kâmil Paşa ateşkes için İngiltere başta olmak üzere Avrupa ülkelerinden yardım talep etti. Düşmandan medet ummanın acı sonuçlarını defalarca görmüş bir devlet olarak hala aynı yanlışta ısrar ediliyordu.

1908’te İngiliz emperyalizmi, Çarlık Rusya’sına karşı olan politikasını Ruslarla Reval’de yaptığı anlaşma ile değiştirmişti. Artık Ruslara karşı Osmanlının yanında yer almayacaktı! Çöken Osmanlıyı paylaşmaya karar vermişlerdi. Her ne kadar Osmanlıdaki Alman asker ve bürokrat kadroları Osmanlıyı savunmaya devam etseler de Alman İmparatoru ve hükümeti Balkan Savaşında tarafsız durmayı seçmişti.

Kâmil Paşa’nın yardım talebine karşılık gelmedi. Bulgarlar Çatalca’ya saldırmışlar, ordu canı pahasına “Çatalca çitini” yıktırmamıştı! Barış görüşmeleri sonucu ise Edirne Bulgarlarda kaldı. Edirne Kalesi’ndeki aç askerlerimiz de ölüme terke edildi!

Eylül 1912’de başlayan Londra Barış Konferansı tam bir paylaşım konferansı idi. Hatta Almanlar İngilizlere Osmanlının parçalanmadan herkesin istediği bölgeyi sömürge haline getirmesini teklif dahi etmişti...

Osmanlı parçalanmaya devam ediyordu. Başkent düşmek üzereydi. Ne Kâmil Paşa ne de Hürriyet İtilaf, tehlikenin farkında değildi. Tehlikeyi görenler, Hürriyet ve İtilaf’ın iktidardan uzaklaştırılmasına karar verdiler.

Talat Paşa harekete geçti! Başka çaresi yoktu...