Suriyeli öğrencinin yazılı kağıdı
Erdoğan iktidarının Türkiye’ye bırakacağı en büyük hasarlardan biri kuşkusuz Suriye başta olmak üzere Afganistan, Pakistan, Irak ve bazı Afrika ülkelerinden getirilen sözde sığınmacılardır.
Şaka değil, şu anda ülkemizde bu statüde ellerini kollarını sallayarak yaşayan 6 milyonun üzerinde kişi var.
Bunların neredeyse tamamı Türk vatandaşlarına bile tanınmayan haklardan yararlanıyor.
Ülkelerinde kendilerine yönelik hemen hiçbir tehdit ve tehlike olmamasına rağmen Türkiye’de kalmayı tercih ediyorlar.
Böyle bir kitlesel yığın Türkiye’nin demografik yapısını değiştirir.
Ülkemizde kalanların sayısının doğumlarla birlikte çok hızlı biçimde arttığı da bir başka gerçek.
Üstelik bu doğumlarla nüfusa eklenenler doğal olarak Türk vatandaşı oluyorlar.
Bu yeni doğanlar, ki sayıları milyonu aştı şu anda, 20 yıl sonra büyük tehlike haline gelecekler.
Kendi ülkelerini bilmeyen, buna karşı buradaki yaşam koşulları pek iyi olmayan bu kitleler hak iddia etmeye hatta ayrılıkçı olmaya bile yöneleceklerdir.
Bunlar bildiğimiz tehlikeler.
Bugün size Anadolu’nun bir köşesindeki normal lisede eğitim gören bir Suriyeli çocuğun yazılı sınavda verdiği yanıtları sunmak istiyorum.
Nasıl bir ortamdan geldiği verdiği yanıtlarla ortaya çıkan bu öğrenci ve gibilerinin ülkemizdeki inanç sistemini de nasıl sarsacağını herkesin görmesi gerek.
Bu iktidarın eğitim politikasını beğenmesek de normal okullarda yine de pozitif eğitim verilmeye çalışılıyor.
Henüz müfredatın tüm ayrıntıları ile oynayamadı bu iktidar.
Buna karşı komu ülkeden getirilen yığınların fikri yapılarının ve inançlarındaki bağnazlığın nereye vardığını görmek açısından bu yazılı sınav kağıdının anlamı çok büyük bence.
Aylardır belki de yıllardır Türk eğitim sisteminden geçen bir Suriyeli öğrenci coğrafya dersinin sınavındaki sorulara “Allah bilir” diye yanıt veriyor.
Belli ki çok bağnaz bir yapıdan gelen bu çocuk, muhtemelen derslerde bir şeyler öğreniyordur.
Ama iş sınava gelince, muhtemelen evindeki iklim nedeniyle pozitif bir bilim dalı olan coğrafya ile ilgili sorulara doğru cevap vermek yerine içinde bulunduğu yapının meşrebine göre cevap vermeyi tercih ediyor.
Bu zihniyet önümüzdeki 20 yılın sonunda Türkiye’yi Afganistan’dan daha beter bir ülke haline getirecektir.
Tabii acil önlem alınmazsa.
Bİ SORALIM BAKALIM
Erdoğan son anda bir savaş mı çıkaracak?
Büyük deprem felaketinden sonra “Bu seçim döneminde miting yapmayacağız, müzik çalmayacağız” diyen Erdoğan durumun pek iyiye gitmediğini görünce yine mitinglere sarıldı.
Çünkü AKP tabanı sadece Erdoğan’ı biliyor ve tanıyor, ancak onun meydanlara çıkması ile coşup günlük dertlerini unutuyor.
Erdoğan her ne kadar toplama kalabalıklar olsa da kürsüye çıktığında kalabalığı elinde tutmayı başarıyor.
Her gün esip gürlüyor Erdoğan, muhalefete demediğini bırakmıyor.
Şimdi size Erdoğan’ın bir meydan konuşmasından medyanın dikkatini pek çekmeyen bir bölümü sunmak istiyorum.
Erdoğan bu cümleleri Şanlıurfa’da söyledi.
Ancak sanıyorum medyanın dikkatini çekmemesi üzerine bu cümleler gece yarısı Twitter’a da kondu.
Şöyle diyor Erdoğan:
“Türkiye’nin millî güvenliği hudutlarımızın dışında başlamaktadır. Bölgemiz sükunete kavuşmadan biz başımızı yastığa huzurla koyamayız. Suriye’nin veya Irak’ın kuzeyinde hava gücüyle, kara gücüyle, asimetrik silahlarla donatılmış bir terör oluşumu varken biz asla güvende olamayız. Bu ülkeleri güvenliğe, huzura, refaha hasret bırakanların gayesi Türkiye’yi de aynı cendereye sokmaktır. Biz işte buna izin vermedik, vermeyeceğiz. İnşallah önümüzdeki dönemde aynı doğrultudaki gayretlerimizi artırarak sürdüreceğiz. Kimsenin, hiçbir küresel ve bölgesel aktörün gözümüzün içine bakarak ülkemizin güvenliğini tehlikeye sokmasına eyvallah etmeyeceğiz.”
İlk bakışta sanki daha önce de bu tür açıklamalar yaptığı düşünülebilir.
Ancak bu cümlelerin özellikle Twitter üzerinden de verilmesi, zihnimde “Seçimden önce zafer gibi sunulabilecek bir sınır ötesi harekat hazırlığı mı?” sorusu yarattı.
Hulusi Akar’ın “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganına verdiği “O da gelecek, onu da göreceksiniz” cevabı sanki bir hazırlık olduğu ihtimalini güçlendiriyor sanki.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Bir halkın nasıl aldatıldığının resmi belgesi
Ekonomi berbat.
Halk geçim sıkıntısı içinde.
Bir kilo et alabilmek için insanların sahurdan sonra Et ve Süt Kurumu’nun önünde kuyruklara giriyor.
Rakamı yüksek gibi görünen asgari ücretle, emekli maaşlarıyla geçinebilen kimse kalmadı.
Durumu Erdoğan da biliyor elbette.
Her ne kadar ekonomide kötü gidiş var iddialarına “Yoooo” diye karşılık verse de sahada bunun söyle olmadığı adeta gözünün içine sokuluyor.
Durum bu olunca iktidar “kandırmaca” yolunu seçiyor.
Örneğin ne yapıyor, Erdoğan’ın sahiplendiği Tarım Kredi Kooperatifi marketlerindeki birçok ürünün fiyatını sabitliyorlar.
Şimdi yeni gelen bir habere göre de “bu sabitleme” süresi bir ay daha uzatılmış.
Yani seçime kadar fiyatlar sabit olacak.
İşte bu devlet eliyle halkın aldatılmasının resmi belgesidir.
Fiyatların bir süreliğine emirle belirlenmesidir bu uygulama.
Günlük ihtiyaç mallarının fiyatlarının artacağını bilen iktidar “ucuzluk” furyasını seçime kadar sürdürmek istiyor hepsi bu.
Seçimi kaybederse gelenin mecburen zam yapacağını biliyor.
Yok kazanırsa zaten ortada itiraz edebilecek, eleştirecek kimse kalmadığı için yine umurunda olmuyor.
BUNU YAZMAK GEREK
Emekliler arasında bu kadar büyük ayırım adaletsizliktir
İktidarın seçime doğru giderayak açıkladığı “müjdelerden” biri en düşük emekli aylığının 7 bin 500 lira olmasıydı.
Elbette en düşük emekli maaşının 5 bin 500 liradan 7 bin 500 liraya çıkartılması yetmese bile emeklilerin hoşuna gitmiştir kuşkusuz.
Tabii bu sözde yükseltme emekliler arasında büyük haksızlık yarattı.
Bir kere en düşük emekli maaşı asgari ücretin bile altında.
İkincisi bu maaş artışına rağmen emekliler önümüzdeki dönem kök maaşlarına göre artış alacaklar.
Bu da maaşı 7 bin 500 liraya çıkan pek çok emeklinin önümüzdeki birkaç yıl zam alamayacağı anlamına geliyor.
Ancak en düşük emekli maaşının 7 bin 500 liraya çıkarılmasına rağmen bundan BAĞ-KUR’lular ile emekli dul ve yetim maaşı alanların yararlanmaması ayrı bir adaletsizlik.
Son bir haftadır okurlarımdan sayısız mesaj aldım.
“İlk gün bizler de sevindik, maaşlarımızın 7 bin 500 liraya çıkacağını sandık ama şu anda BAĞ-KUR’lular, emekli tul ve yetimler en çok 4 bin 500 lira emekli aylığı alıyor” diyor.
Muhalefet seçimden sonra emeklilere asgari ücret düzeyinde bir bayram ikramiyesi vaat ediyor, bunu yaparken BAĞ-KUR’lular ile dul ve yetimleri unutmamalı.
OKURDAN MESAJ
Türk Telekom’un altyapı için bütçesi yokmuş
Türk Telekom’un şikayetlere pek kulak asmaması ile ilgili iki okurdan gelen mesajı yayınlamamdan sonra pek çok başka şikayetler de aldım.
Gelen mesajlarda ortak nokta şu: Türk Telekom, Anadolu illerindeki şikayetlere yetişemiyor. Aboneler bunun nedenini sorduklarında “Altyapıda eksiklikler var ancak elimizde yeterli bütçe olmadığı için bunu gideremiyoruz” cevabını alıyorlarmış.
Bu arada dün Türk Telekom Genel Müdürlüğü’nden aradılar.
Öncelikle şikayetleri giderilemeyen bu okurlara ulaşmak istediklerini söylediler.
Durumu kendilerine de anlattım.
Altyapı ve bütçe konusunda bir bilgi vermediler ancak en kısa sürede bu sorunları çözmek için çalıştıklarını belirttiler.
Bakalım ne olacak?