Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Suçlular ayağa kalkın, hesap verin

1995 yılının Kasım ayıydı...

Ayın kaçı olduğunu hatırlamıyorum...

İzmir’in merkezinde meydana gelen sel felâketinde:

61 yurttaşımızı kaybetmiştik...



Topluca hemen herkesin:

Mevcut ve geçmiş hükümetlerle...

Belediyeleri eleştirdiği...

Vıcık vıcık:

“Fukara Edebiyatı” yapıldığı o günün ertesi...

AKŞAM Gazetesi’ndeki köşemde:

Asıl suçluların:

Dere yatağına ev yapan:

Cahil...

Eğitimsiz...

Bencil hesapçı yurttaşlar olduğunu yazdım...



Politikacı ve bürokratların ise:

Onların suç ortakları olduklarına dikkat çektim...

Ve...

Şöyle dedim:



Belediye görevlileri, kaçak yapılmış gecekondusunu yıkmaya geldiğinde...

Alıyor iki yaşındaki çocuğunu koltuğunun altına...

Eline de bir ekmek bıçağı...

Çıkıyor çatıya...

Çocuğunun iki ayak bileğini kavrayıp baş aşağı çeviriyor...

Ve...

Diğer elindeki bıçağı sallayarak bağırıyor:

“Yıkarsanız çocuğumu keserim...”.



Keser mi?..

Keser...

Çünkü çocuk yapmak onun için zevk...

Çıkar karısının üzerine horoz gibi...

Beş dakikada Beşiktaş...

Yenisini yapar...



Ama...

Gecekondu yapmak kolay mı?..

Bi dünya para lâzım...



Ve canlarım...

Bu yazımın yayımlandığı gün...

O bölgedeki arazi işgalcisi gecekonducular...

AKŞAM’ın İzmir Bürosu’nu bastılar...



Aynı günlerde...

Ilıcak Medya Grubuna bağlı Alem Radyo’da, haber sonrası yorum da yapıyordum...

Patron Mehmet Ali Ilıcak telefon etti...

İzmir Bürosu’nun bir grup tarafından basıldığını...

Gönüllerini almak için birkaç özür cümlesi kurarsam iyi olacağını söyledi...



Kırmadım Ilıcak’ı...

Birkaç özür cümlesi söyledikten sonra...

Cümlemi şöyle tamamladım:

“Bu özürüm, gerçek suçluların hazine arazisi hırsızları olduğu gerçeğinin üstünü örtmez...”.



Şimdi...

Sağcısı solcusu...

İktidarı muhalefeti hep birlikte:

İmar affı avantasını verenlere oy yağdıran:

Bencil ve cahil insan yığınlarını eleştiriyor...



Keşke bunu...

Yıllar önce yapsaydılar...

Halen sıfır


Dere yatağına gecekondu inşa eden...

Ve...

Selde hayatını kaybeden 61 kişinin de “kusurlu” olduklarını savunduğum o yazımın yayımlanmasından...

Bir hafta kadar sonra...

LDP Kurucu Genel Başkanı Besim Tibuk ve yönetim kurulumuz (Bendeniz partinin kurucu genel başkan yardımcılarındandım ve ekonomiden sorumluydum) Boğaziçi Üniversitesi’ndeydik...

Genel Başkan Tibuk; liberal demokrasi ve ekonomi üzerine konuşma yapacak...

Soruları cevaplandıracaktı...



Panelden önce öğrenci kantinine gittim...

Duvarda, AKŞAM’daki yazım vardı...

Hemen üzerine kocaman harflerle:

“Halk Düşmanı” yazılmıştı...



Hemen yanına da...

O haftanın Leman Dergisi yerleştirilmişti...

Ve bendeniz...

Dergi yönetimi tarafından:

“Haftanın G.t Lâlesi” seçilmiştim...



Tibuk’un konuşmasından sonra o manzarayı anlattım...

Gülüştük...

Ama...

Acı, acı gülüştük...

Çünkü...

Moralimiz bozulmuştu...

İşimiz çok zordu...



Liberal demokrasiyi...

Ve...

Liberal ekonomiyi...

Bu medya...

Ve...

Bu halkla birlikte kurabilme ihtimali:

Sıfırdı...



Ve halen: Sıfır...

Kısmet değil İsmet


Rauf Tamer’i, henüz ergenliğe geçiş yaşlarımda, Tercüman’da yaptığı acı bir esprisiyle tanımıştım...

Espri (Aklımda kaldığı kadarıyla) şöyleydi...



Sorgu meleği, öbür dünyaya idam edilerek gönderilen Adnan Menderes’e:

“Seni buraya kim gönderdi?” diye sorunca...

“Kısmet” demişti Menderes...

Melek:

“Hayır” diye itiraz etmişti, “Seni buraya kısmet değil, İsmet gönderdi...”.



İsmet İnönü hayattaydı...

Rauf Tamer’e telefon edip teessüflerini bildirmiş miydi; bilmiyorum...

Ama...



27 Mayıs 1960 darbesi öncesinin DP’li...

O günün AP’lisi bir ailenin henüz 13-14 yaşlarındaki fertlerinden biri olarak:

Çok gülmüştüm...

Çünkü...

Ailemde (CHP’li bir muhtarın kızı olan Anneciğim hariç) herkes:

İnönü’den nefret ediyordu...



Delikanlılık yıllarımdan itibaren siyasi konularda daha çok...

Ve daha farklı yakın tarihçileri okudukça...

İnönü’ye haksızlık yapıldığına inanmıştım...

İlk kez oy kullanacağım 1973 seçimleri öncesinde ise...

AP Kırklareli İl yönetim kurulu üyesi olan babacığımla da:

Tartışmaya başlamıştım...



Hayat bana şunu öğretti:

Temiz ahlâklı bir gazeteci olarak ölmenin yolu:

İktidara yağcılık yapmaktan değil...

Yanlışlarını korkusuzca yazıp söylemekten geçiyor...

Hangi sözünü tuttu ki


Rauf Tamer, her zaman olduğu gibi...

Güçlünün yanında durmaya devam ediyor...

Dünkü köşesinde...

Bakın ne diyordu...



“Çünkü Tayyip Erdoğan’ı seven sevmeyen, beğenen veya nefret eden kim varsa, herkes biliyor ki Tayyip Bey söyledi mi yapar”.



Rauf Tamer bana; Erdoğan’ın:

“Yapacağım” deyip yaptığı belki birkaç, “kötü” icraatını örnek gösterebilir...

Ama...

Ben ona:

“Yapacağım” deyip hiçbirini yerine getirmediği pek çok sözünü:

Hatırlatabilirim...



Peki...

Ne yapmaya söz vermiş Erdoğan?..

1 yılda, depremzedeler için verdiği konutları bitirmeye söz vermiş...



4 ay sonra siyaset hayatımızdan ebediyen çekilip gidecek olan bir politikacının...

Bir ay kadar önce...

Kaparosunu aldığı 500 bin konut için...

Temel bile atmamışken...

Son verdiği sözü tutacağını iddia etmek:

Güldürme beni Rauf ağabey?..

Hangi söz?..

Ne aradı ne sordu


2004 yılında Tercüman’da Rauf Tamer’le bir yıl kadar...

Aynı odayı paylaştık...



Tamer o günlerde...

Erdoğan’a mesafeli...

Abdullah Gül’e yakındı...



Ben ise ikisine de mesafeliydim...

Erdoğan’ın öfkesini eleştiriyor...

Siyaset yaparken devlet adamlığını ön planda tutması gerektiğini hatırlatıyordum...

Ve...

Erdoğan’ın talimatıyla gazetedeki yazılarıma son verildi...



Rauf Tamer...

Oda arkadaşının neden gelmediğini...

Neden yazmadığını merak bile etmemiş olmalıydı ki: Ne aradı...

Ne sordu...

Siz karar verin


Canlarım...

Tam 28 yıl önce AKŞAM’da yazdığım o makale beni haklı çıkardı...

O gün bugündür...

Az gelişmiş ülkelerle...

Gelişmekte olan ülkeler arasındaki patikada...

Patinaj çekmemizde...

En az politikacılar kadar...

Halkın büyük bölümünün de:

“Suçlu” olduğunu yazdım, söyledim...

28 yıldır:

“Halkı aşağılama” suçlamasıyla kaç kere yargılandığımı:

Hatırlamıyorum...



En son, geçtiğimiz yıl...

Halkın bir bölümüne:

“Sefil” dediğim için...

6 ay hapis cezasına mahkûm edildim...

Ancak...



28 yılda...

Halkın bir bölümünün sefil olduğu gerçeği kafalarımıza çivi gibi çakıldığı halde...

Halkın sefilliğine destek veren politikacılardan...

Ve bürokratlardan hiçbiri yargılanmadı bile...



Ey Türkiye’nin gerçek kamuoyu...

İşte Türkiye...

İşte Türkiye varoşu...

İşte halk dalkavuğu politikacı milleti: bu...



Onları eleştiren ben:

“Halk düşmanı, g.t lâlesi...”.

Onlar ise:

“Halk kahramanı...”.



Kimin halk düşmanı olduğuna...

Kimin halkı koruduğuna ise:

Lütfen:

Siz karar verin...

Var mısınız?


Canlarım...

Gördüğünüz tweetimi, 9 Şubat 2023 günü paylaştım...

Ve...

Bu tweetim nedeniyle de...

Asliye ceza mahkemesinde:

Yargılanacağım...



Suç olmadığına inandığım için...

Aynı görüşümü...

Bir daha paylaşıyor ve...

Soruyorum:

Var mısınız?..