Bazı kadınlar vardır, sessizliğiyle konuşur. Yıllarca alttan alır, susar, “böyle gelmiş böyle gider” denilen düzenin içine sıkışır. Kimse fark etmez ama o sessizlik, içinde yavaş yavaş bir şeyler değişir.

Çünkü konuşmayan kadın aslında susmuyordur, sadece kimsenin dinlemediği bir yerde kendini dinliyordur. Çünkü konuşmayan her kadın, aslında sadece kendi sesinin yankısını duyar ve yavaş yavaş içinde bulunduğu ilişkiden uzaklaşır.

Evin duvarları arasında görünmezleşmiş, adını unutturan, kimliğini başkalarının beklentilerine göre biçimlendiren kadınlar... Onlar bir anda değil, uzun bir iç yolculuktan sonra giderler. Sessizliklerinin içinde o kadar çok konuşmuşlardır ki, sonunda söyleyecek tek bir cümle kalmıştır... Yeter!

Bir gün ansızın değil, yavaş yavaş, adım adım, kendi içlerinin en derin yerinden başlayarak giderler. Bu yüzden giden sadece bedeni değil, birikmiş öfkesi, umudu, biriktirdiği sabrı, hayal kırıklığıdır.

İlişki bittiğinde ise toplum genellikle suçu bu kadınlara yükler. “Neden gittin?”, “Biraz daha sabredemez miydin?”, “Çocuklar ne olacak?”, der. Ama kimse “Neden gitmek zorunda kaldın?” diye sormaz.

Oysa gitmek çoğu zaman bir kapris değil, yıllar süren bir ihmalin son halkasıdır. Kendine ait yeri kalmadığında kadın gider. Sevildiğini hissetmediğinde gider. Değeri sözde bırakıldığında gider. Bir ilişkiyi kurtarma yükü sadece ona bırakıldığında gider. Gitmek kolay değildir ama kalmak artık daha zordur.

Bu kadınlar, “yeter” dediğinde aslında sadece bir ilişkiden, bir evden ya da bir şehirden ayrılmaz. Korkularından, beklentilerden, dayatmalardan da ayrılırlar. Bu gidiş, bir kaçış değil, yeniden hayata dönüştür. Bu, kaybettikleri yılları geri getirme çabası değil ama kalan hayatlarını kendilerine ait kılma kararlılığıdır.

Çünkü bu gidiş bir rest değil, bir sonuçtur. Sessizliğin içindeki konuşmaların, gece yarıları verilen kararların, defalarca ertelenmiş umutların sonucudur. Bir kadın ancak içindeki son cümleyi bulduğunda gider.

Gitmeye karar verdiklerinde yanlarına ne aldıkları önemli değildir. Bir valiz, birkaç parça eşya ya da hiçbir şey. Asıl taşıdıkları şey, sonunda kendilerini seçme cesaretidir.