Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Şarlo’nun kara mizahı...

Yıl 1940...

İkinci Dünya Savaşı’nın ilk yılı doluyor...

Dünya bugün nasıl Putin’den nefret ediyorsa...

o gün de:

Hitler’den öyle nefret ediyor...



İşte o günlerde...

Dünya sinema sanatının en muhteşem politik mizah sanatçısı Charlie Chaplin bir senaryo yazıyor...

Senaryoyu yönetiyor...

Ve...

Filmin iki ana karakterini oynuyor...



Biri:

Hayali bir ülkenin hayali bir diktatörü...

Diğeri ise:

O hayali ülkede, diktatöre tıpa tıp benzeyen bir berber...



Tabii ki kara mizah bir komedi filmi...

Ve bu kara mizah komedi filminin sonunda “diktatör” zannettiğimiz berber bir konuşma yapıyor...

“DİKTATÖRLER ÖLECEK...” başlığı altında yayımlanan yazımda sizinle:

O konuşmayı paylaşacağım...

Buyurun lütfen...


DİKTATÖRLER ÖLECEK...


Üzgünüm ama...

Ben imparator olmak istemiyorum ki...

Bu, benim işim değil...

Ben, kimseye hükmetmek...

Ya da...

Boyun eğdirmek de istemiyorum...





Elimden gelirse, herkese yardım etmek isterim:

Yahudi olan, olmayan...

Zenci veya beyaz...

Hepimiz karşımızdakine yardım etmek isteriz...

Zira...

İnsanların doğası budur...

Biz:

Birbirimizin mutluluğu için yaşamayı isteriz, kötülüğü için değil...



Biz:

Birbirimizden nefret etmek, birbirimizi aşağılamak istemeyiz...

Bu dünyada herkese yetecek yer var...

Ve toprak:

Hepimizin ihtiyacını karşılayacak kadar bereketli...



Hayatın bize çizdiği yol, özgürlük ve güzelliklerle dolu olabilir...

Ama...

Biz onu yitirdik...

Hırs, ruhumuzu zehirledi...

Hırs, dünyayı bir nefret çemberine aldı...

Hepimizi kaz adımlarıyla sefalete ve kana sürükledi...

Hırsımızı arttırdık...

Ve...

Onun tutsağı olduk...



Bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı...

Edindiğimiz bilgiler bizi alaycı, zekâmızı ise:

Katı ve acımasız yaptı...

Çok fazla düşünüyoruz...

Ama...

Çok az hissediyoruz...

Makineleşmeye değil, insanlığa muhtacız aslında...

Zekaya değil, iyilik ve anlayışa...



Bu değerler olmadan hayat korkunç olur, her şeyimizi yitiririz...

Uçaklar ve radyo denen icat bizi birbirimize yakınlaştırdı...

Bu buluşların varoluş nedeni:

İnsanın içindeki iyiliği ortaya çıkarmak...

Evrensel kardeşliği inşa etmek...

Ve...

Birleşmemizi sağlamak...



Şu anda bile sesim:

Dünyadaki milyonlarca insana...

Acı çeken kadınlara...

Acı çeken erkeklere...

Acı çeken çocuklara...

Ve...

Suçsuz insanları hapse atıp işkence eden bir sistemin kurbanlarına:

Bu sayede ulaşabiliyor...



Beni işitenlere şunu söylemek istiyorum:

“Umutsuzluğa kapılmayın...”.

Üstümüze çöken belâ:

Vahşi bir hırsın...

İnsanlığın gelişmesinden korkanların duyduğu:

Acının bir sonucu...



İnsanlardaki bu nefret duygusu geçecek:

Diktatörler ölecek...

Ve...

Halktan aldıkları güç, yine:

Halkın eline geçecek...

Son insan ölene kadar:

Özgürlük yok olmayacak.



Askerler!..

Kendinizi vahşilere teslim etmeyin...

Sizleri:

Hakir gören ve esir edenlere...

Hayatlarınızı yönetmeye çalışanlara...

Size:

Ne yapmanız...

Ne düşünmeniz...

Ne hissetmeniz gerektiğini emredenlere...

Hepinizi hayvan terbiye eder gibi şartlandırıp topun ağzına sürenlere:

Boyun eğmeyin...

 



Bu doğa dışı adamlara...

Bu makine kafalı...

Makine kalpli adamlara:

Boyun eğmeyin...

Sizler birer makine değilsiniz!..

Sizler hayvan da değilsiniz!..

İnsansınız...

Kalbiniz insanlık sevgisiyle dolup taşıyor...

Nefret etmeyin...

Yalnızca:

Sevilmeyenler nefret eder...

Sevilmeyenler ve doğaya aykırı olanlar...

 



Askerler!..

Kölelik adına savaşmayın, özgürlük için savaşın...

St. Luke İncil’inin 17. bölümünde şunlar yazılıdır:

“Cennet insanların içindedir. Tek bir insanın ya da belirli bir zümrenin değil, tüm insanların içinde, sizin içinizdedir.”



Siz insanlar; güce sahipsiniz...

Makineleri yapacak güce, mutluluğu yaratacak güce...

Bu hayatı özgür ve güzel kılacak güce sahipsiniz...

Hayatı olağanüstü bir maceraya çevirecek olan da yine sizlersiniz...

Öyleyse:

Demokrasi adına haydi; sahip olduğumuz bu gücü kullanalım...

Birleşelim...



Yeni bir dünya için savaşalım...

İnsanca bir dünya için savaşalım...

Herkese:

Çalışma şansı verecek...

Gençlere gelecek...

Yaşlılara güvenlik sağlayacak bir dünya için savaşalım...



Zalimler de böyle sözler vererek geldiler iktidara...

Ama...

Yalan söylediler...

Sözlerini tutmadılar...

Diktatörler sadece:

Kendilerini özgürleştirir...

İnsanlarıysa:

Esarete mahkûm ederler...



Haydi şimdi bu sözleri tutmak için savaşalım...

Dünyayı özgürleştirmek için savaşalım...

Uluslar arasındaki sınırlar olmadan yaşayabilmek...

Kendimizi:

Hırstan, nefretten ve hoşgörüsüzlükten arındırmak için...

Sağduyulu bir dünya için...

Bilimin ve gelişmenin bütün insanlığa mutluluk getireceği bir dünya için savaşalım.

İŞTE 7 ORTAK ÖZELLİKLERİ...


Dünyanın en ünlü strateji uzmanı ve gelecek bilimcilerinden biri olan Brezinski totaliter ülkelerin en belirgin 7 özelliğini şöyle sıralıyordu:



1. Ütopyacı gelecek vaadi ve bin yılcı egemenlik iddiasıyla gelişmiş bir ideoloji.

2. Tek kişi, tek lider, tek parti.

3. Terör sistemi, fiziksel veya psişik.

4. Medya tekeli.

5. Silah tekeli.

6. Bürokratik koordinasyonla, ekonominin merkezi yönetimi.

7. Totaliter rejime destek veren propagandalar.

BİRKAÇINI UNUTMUŞ OLABİLİRİM...


Geçmişin en bilinen totaliter rejim liderleri:

Hitler,

Mussolini,

Stalin,

Franko,

Pinochet,

Salazar hemen aklıma gelenler...



Günümüzün en bilinen totaliter rejimleri ise:

Rusya

Çin

Kuzey Kore

Venezuela,



Unuttuğum varsa onu da siz ekleyin lütfen...

DEVLET AYAKTA KALAMAZ...


Anayasasında “Demokratik Hukuk Devleti” olduğu bilgisi yer alan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanı dedi ki:

“Bir genç kızı 23 yerinden bıçaklayan ama serbest bırakılan kişiyi yeniden tutuklattım...”.



Oysa...

Adalet; nefret ve merhamet gibi iki düşman kardeşle bir arada yaşayamaz...



Haliyle...

Demokratik Hukuk Devletlerinde ülkenin Cumhurbaşkanı:

Yargı’ya:

“Tutuklayın” diye emir veremeyeceği gibi:

“Tahliye edin” talimatını da veremez...



Verir ve Yargı da bu talimatları kabul ederse eğer:

O ülkede yargı bağımsızlığından...

Yargının tarafsızlığından...

Ve en önemlisi:

Kuvvetler Ayrılığı İlkesinin varlığından söz edilemez...



Çünkü...

Cumhurbaşkanı’nın emir ve talimatlarıyla...

Çünkü...

Cumhurbaşkanının nefret ve merhametiyle karar veren Yargı:

Adaleti çürütür...

Adaletin çürüdüğü bir ülkede: Devlet ayakta kalamaz...

İNSAN NEDİR Kİ?..


İnsan dedi ki:

“Daha iyi görmek isterdim.”

Akbaba şöyle karşılık verdi:

“Benim görme gücümü alacaksın.”

Ve yine insan dedi ki:

“Çok güçlü olmak isterdim.”

Jaguar cevap verdi:

“Benim gücümü alacaksın.”

Sonra insan yine dedi ki:

“Yeryüzünün sırlarını bilmek isterdim.”

Yılan cevap verdi:

“Ben sana göstereceğim.”

Sonunda insan tüm hayvanlardan kazanacağı tüm yetenekleri alınca gitti.

Baykuş bütün hayvanlara dedi ki:

“Artık insan çok şey biliyor ve çok şey yapabilir.”

Geyik dedi ki:

“İnsan tüm istediklerine kavuştu. Artık kaderi son bulacak.”

Yine baykuş:

“Hayır, o insanda bir delik gördüm. Asla doyuramayacağı açlık kadar derin bir delik... Onu hüzünlendiren ve daha fazlasını istemesine neden olan şey bu. Durmadan
almayı sürdürecek ve ta ki dünya şöyle diyene kadar: Daha fazla veremeyeceğim ve verecek bir şeyim kalmadı.”



Kırklareli Atatürk Lisesi’nden arkadaşım Sevgili Mihrimah Aytanga’ya teşekkürlerimle...