Sonra fikrimi değiştirdim; çünkü başlıktaki sözcükler çok daha anlamlıydı üstelik söyleyen kişinin ağzından çıkması daha da anlamlıydı!
Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, seçim bölgesi Şanlıurfa’da katıldığı “Esnafla Buluşma” toplantısında aynen şu cümleyi kurdu:
-14 Mayıs’ın akşamı Türkiye’de iki fotoğraftan biriyle karşılaşılacak. Ya şampanya patlatıp bunu sabaha kadar kutlayanlar olacak ya da temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabb’ine hamdedenler olacak...
Seccade kumpasını bile fersah fersah geride bırakan bir dil, bir yazık söylem. Söyleyen de bu ülkenin adalet bakanı, iyi mi!
Bu satırları okuduğumda takılıp kaldım, tüylerim diken diken oldu, midem bulandı... Bu koca ülkenin adalet bakanı sıfatına sahip, yargının adaletli işlemesinden sorumlu bir muhterem, üç beş oy uğruna bir çırpıda on milyonlarca yurttaşı resmen ötekileştiriyordu!
Aslına bakarsanız bu iktidarın dini duyguları nasıl tepe tepe kullandığını, yönetmesini bir türlü beceremediği güzelim ülkenin insanlarını nasıl ayırdığını, insanları nasıl birbirine düşman ettiğini yüzlerce, binlerce örnekle yaşayarak öğrenmiştik...
AKP’li Cumhurbaşkanı daha geçen hafta namaz kıldığı caminin avlusunda konuşma yapmış, muhalefeti “İktidara gelirlerse Diyanet İşleri Başkanlığını kaldıracaklar”şeklinde aklın almayacağı, gerçek dışı bir suçlamayla yuhalatmış üstüne de şöyle demişti:
-Yuhalamak yetmez!
Arkasını getirmemişti; yuhalamak yetmiyorsa ne yapılmalıydı, söyleseydi öğrenecektik! Aslında çok daha önemli bir şeyi öğrenmiştik:
-Dinin, dibine kadar siyasete nasıl alet edildiğini!
Boynuz kulağı geçti!
Ancak, Adalet Bakanı Bozdağ Şanlıurfa konuşmasında Reis’ini bile sollamıştı...
-Halk arasında böyleleri için “Boynuz kulağı geçti” denirdi!
Halka söyleyecek sözü kalmayan iktidar cenahının bu seçimler için yalanla, dolanla karışık yalnızca iki argümanı var.
-Din ve terör!
Bir de bol keseden vaatler, seçimden sonra unutacakları, gündeme bile getirmeyecekleri, çoğunu muhalefetten aşırdıkları vaatler! Bozdağ Şanlıurfa’da bu “stratejinin” en parlak örneklerinden birini sundu halka... Mesela şu çirkin ve seviyesi yerlerde sürünen yakıştırmayı yaptı:
- Siz olsanız bir yere giderken ailenizi Kılıçdaroğlu’na mı emanet edersiniz Tayyip Bey’e mi emanet edersiniz? Ailemizi emanet edemeyeceğimiz insanlara ülkemizi lütfen emanet etmeyelim...
Örneğin kendisini izleyen, en ağır koşullarda ayakta kalma savaşı veren esnafla alay eder gibi, Türkiye’nin başarısının sırrını(!) açıkladı:
-Siyasi istikrar, güçlü iktidar, iyi yönetim ve güven ortamı!
Ve tabii, muhalefet için biçtikleri “terör örgütleriyle kucak kucağa” yalanını alabildiğine köpürttü... Mesela, “Millet İttifakı’na giden her oy teröre nefes olur, büyük Türkiye’nin yürüyüşüne sekte vurulur. Türkiye’nin son 20 yılda kazandığı bu büyük değişime gerçekten zarar verecektir” dedi.
Terör örgütlerinin bir bir destek açıklamaları yaptığını da ekledi sözlerine... Ben de acı acı düşündüm:
-Bu ülke, bu adalet bakanıyla mı gidecek seçimlere?
Kandil ile birlikte Ali-Cengiz oyunu!
Şimdi, şöyle bir düşünelim...
PKK terör örgütünün yönetici kadrosu madem muhalefeti kazanmasını istiyor, o halde ne demeye bu kadar geri zekalı bir yöntem uyguluyor?
Bu yönetici kadro Türk milletinin ezici çoğunluğunun PKK’dan nefret ettiğini bilmiyorlar mı? Terör elebaşları bu kadar salak mı ki, kazanmasını istediği partileri açıkça deklare ediyor yani zararına çalışıyor?
-Bunun adına bizim memleketimizde “Ali-Cengiz” oyunu derler!
Açıktan destek vereceksin, diğerine de yükleneceksin ki, asıl istediğin kazansın!
Bu iktidar, İstanbul seçimlerinde Öcalan’dan destek almış, sonucunda yerle yeksan olarak ne kadar yanlış yaptığını anlamıştı!
Bu kez tam tersi bir oyun kurgulanıyor; bunun sonunun da hüsran olacağını gördüklerinde bakalım ne yapacaklar?
Tıpkı Doğu ve Güneydoğu’da HÜDA PAR’ı “koç başı” olarak kullanmanın getireceği ağır yenilgi sonrası içine düşecekleri hüsran gibi!
-Bu yapılan strateji falan değil sonu bataklıkta bitecek bir Ali-Cengiz oyunudur!