Korkusuz

Saadet ve Gelecek Partisi’nden ilk grup toplantısı

Saadet ve Gelecek Partilerinin, Saadet Partisi çatısı altında birleşerek oluşturdukları Meclis grubu bugün ilk kez toplandı.

Saadet ve Gelecek Partisi’nden ilk grup toplantısı
Saadet ve Gelecek Partilerinin, Saadet Partisi çatısı altında birleşerek oluşturdukları Meclis grubu bugün ilk kez toplandı.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu grup toplantısında yaptığı konuşmada, İsveç’in NATO üyeliğiyle ilgili iktidarı, “Daha çok geçmedi, bir hafta önce Sayın Erdoğan bu Meclis kürsülerinden şöyle hitap etti İsveç'e, 'Boşuna uğraşma İsveç, sen benim mukaddes kitabım Kuran'ın yakılmasına izin verdikçe NATO'ya giremezsin." Ve aynı günlerde Sayın Bahçeli de bırakın NATO'ya alınması, ‘İsveç'le ilişkilerimizi keselim’ diyordu. Bunlar böyle işte. Bir hafta içinde tutum değiştirdiler. Peki ne tavır koydunuz Kuranı-ı Kerim'in yakılmasına karşı İsveç'le ilgili olarak? Bunların tavrı yok, bunların duruşu yok, bunların tarihi mirasa sahip çıkması yok, bunların manevi mirasa sahip çıkması yok. Bunlar sadece çıkarlarına ve şahsi egolarına sahip çıkarlar. Neden mi? Sebebi çok açık, Biden'la bir görüşme yapabilmek için bu tavizler verildi. Ve bundan sonra Sayın Erdoğan'ın ilk hedefi Washington'a 15 dakika, 1 saat de olsa gidebilmektir. Nerede bütün muhalefeti Amerika'nın uşağı, Amerika'nın ajanı olarak gösteren Sayın Erdoğan, Sayın Bahçeli? Daha iki ay önce bizi Amerikan ajanları olarak yansıtanlar nerede şimdi? Ne tepki koydunuz Vilnius'ta Kuran-ı Kerim'in yakılması karşısında?” sözleriyle eleştirdi.

Meclis'in 6. grubu olan Saadet ve Gelecek Partilerinin, Saadet Partisi adı altında ortaklaşa kurdukları Meclis grubu bugün ilk kez toplandı. Gelecek Partisi'nden Saadet Partisi'ne geçen Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ, Saadet Partisi'nin Grup Başkanı olarak grup toplantısının açış konuşmasını yaptı. Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu'nun ardından alkışlar eşliğinde kürsüye çıkan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun konuşmasının satırbaşları şöyle:

"Çok çetin süreçlerden geçerek bugüne geldik. Tarih, 20 Temmuz 2001. Selefim, rahmetli Başbakanımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan Saadet Partisi'ni kurdu. 22 yıl sabırla, azimle ve büyük bir mücadeleyle bugün gelinen noktada bugün Meclis'te Saadet Partisi'ni görmekten büyük mutluluk duyuyorum. Eminim rahmetli, muhterem hocamızın da ruhu şad olmuştur. Bu davanın öncüsü olanların, emanet ettiği davayı gerçek manasıyla hayata geçirme yolunda Allah bize güç ve sabır versin. Nice arkadaşlarımız bu yolda bedeller ödedi. Arkadaşlarımızın evleri kurşunlandı, Cuma namazına giderken çakallar arkadaşlarımıza sokak ortasında saldırdılar. Devlete nüfuz etmiş bazı çeteler arkadaşlarımızı mahkemelere verdiler. Her düzeyde; genel başkandan en küçük temsilcisine kadar her bir Gelecek Partili mensup ağır baskılar karşısında cesaretle direndi. İşte buradayız arkadaşlar. Birlikte buradayız, birlikte burada olacağız.

"BÖYLE BİR KUTUPLAŞMAYI HİÇBİR TOPLUM KALDIRAMAZ"

Seçim sonrasıyla ilgili iki hususa dikkatlerinizi çekmek isterim. 1946 da dahil bugüne kadar gelen seçimlerin devlet imkanlarının en hoyratça kullanıldığı bir seçim süreci yaşadık. Devlet imkanlarının ve gücünün iktidar lehine kullanıldığı ve muhalefetin engellenmeye çalışıldığı montaj videolar, yalan kampanyalarla tam bir psikolojik harp uygulamasının gerçekleştirildiği bir seçim söz konusudur. Buna rağmen yüzde 52- yüzde 48'lik bir denge oluştu. Toplumumuz maalesef, tabiri caizse karpuz gibi ortana ikiye ayrılmış gibi görünüyor. Böyle bir kutuplaşmayı hiçbir toplum kaldıramaz. Hiçbir ülke buna tahammül edemez. İşte biz Gelecek Partisi ve Saadet Partisi bu kutuplaşma karşısında milleti bütünleştirmenin ve devlet imkanlarını kullanan bir iktidar karşısında milletin vicdanını hareket geçirmenin mücadelesini vereceğiz. Seçim sonrasına bakarsak da iktidar ve muhalefet kanadında iki gelişme görüyoruz. Bütün bu devlet imkanlarını kullanarak kazandığı Pirus zaferini sanki geçmiş bütün haksızlarına, adaletsizliklerine, yolsuzluklarına ibra imiş gibi hiç tutumunu değiştirmeden aynı fütursuz davranışla iktidar, siyaset yöntemini kullanıyor. O günden bugüne hiç ders almadılar. 'Halkın yüzde 48'i niye bize karşı çıktı' diye düşünmediler. Aynı hukuksuzluk, aynı adaletsizlikler, aynı yolsuzluklar, aynı kaba siyaset dili sürüyor. Buradan iktidar sahiplerine sesleniyorum. Milletimiz size bir uyarı vermiştir. Seçim neticelerine asla geçmiş hatalarınızın meşru görülmesinin aracı olarak değerlendirmeyin.

"TÜRKİYE SİYASETİNİN ÖNÜMÜZDEKİ SÜRECİNE DAMGA VURACAK BİR SİYASİ ORTAKLIK, BİR SİYASİ KARDEŞLİK VARDIR"

Diğer yandan o günden bugüne muhalefet maalesef, doğal olarak kendi iç muhasebesini yaparken ciddi bir savrulma da yaşıyor, bunu görmek zorundayız. Parti içi tartışmalar, partiler arası gerilimler. Bir büyük toplumsal barış projesi olarak gördüğümüz ve hayata geçirdiğimiz Altılı Masa'nın kazanımlarını neredeyse tehdit eder boyuta geldi. Buradan da muhalefet liderlerine sesleniyorum. Muhasebeyi yapalım; 'seçmen yanılmıştır, yanıltılmıştır' demeyeim. Seçmen bize bir mesaj vermiştir, bunu alalım. Milletin iradesini tartışmayalım, millet bize ne demek istedi, onu anlayalım, onu konuşalım. İşte biz bu saikle baktığımızda Sayın Karamollaoğlu ile birlikte şu sonuca vardık: Milletimizin bize, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi'ne verdiği en önemli mesaj değerli arkadaşlar, 'Evet ben bu iktidardan memnun değilim. Evet, ben bu iktidarın yolsuzluklarının farkındayım, adaletsizliklerini farkındayım ama bizim önümüze güçlü bir alternatif koyamadınız' dedi millet. Bunu kabul etmek zorundayız. İşte şimdi milletimizin önüne güçlü bir alternatif koymak için kazanımlarımızı kaybederiz korkusuyla iktidarın yolsuzluklarına göz yummayı, onu örtbas etmeyi, meşru kılmayı kabul edenlere seslenerek söylüyorum. Artık önünüzde güçlü bir alternatif vardır. Türkiye siyasetinin önümüzdeki sürecine damgasını vuracak bir siyasi ortaklık, bir siyasi kardeşlik, bir dava ahlakı vardır. Aslında seçim öncesinde de gerek Sayın Karamollaoğlu gerekse biz çok saba sarf ettik. Millet İttifakı içinde ittifak içi bir ittifak oluşması ve Cumhur İttifakı'ndan kopan, ona gönüllü gitmeyenlerin rahatça oy verecekleri bir alternatif için çok çalıştık, olmadı.

"NE TEPKİ KOYDUNUZ VİLNİUS'TA KURAN-I KERİM'İN YAKILMASI KARŞISINDA?"

Daha çok geçmedi, bir hafta önce Sayın Erdoğan bu Meclis kürsülerinden şöyle hitap etti İsveç'e, 'Boşuna uğraşma İsveç, sen benim mukaddes kitabım Kuran'ın yakılmasına izin verdikçe NATO'ya giremezsin." Ve aynı günlerde Sayın Bahçeli de bırakın NATO'ya alınması, ‘İsveç'le ilişkilerimizi keselim’ diyordu. Bunlar böyle işte. Bir hafta içinde tutum değiştirdiler. Peki ne tavır koydunuz Kuranı-ı Kerim'in yakılmasına karşı İsveç'le ilgili olarak? Bunların tavrı yok, bunların duruşu yok, bunların tarihi mirasa sahip çıkması yok, bunların manevi mirasa sahip çıkması yok. Bunlar sadece çıkarlarına ve şahsi egolarına sahip çıkarlar. Neden mi? Sebebi çok açık, Biden'la bir görüşme yapabilmek için bu tavizler verildi. Ve bundan sonra Sayın Erdoğan'ın ilk hedefi Washington'a 15 dakika, 1 saat de olsa gidebilmektir. Nerede bütün muhalefeti Amerika'nın uşağı, Amerika'nın ajanı olarak gösteren Sayın Erdoğan, Sayın Bahçeli? Daha iki ay önce bizi Amerikan ajanları olarak yansıtanlar nerede şimdi? Ne tepki koydunuz Vilnius'ta Kuran-ı Kerim'in yakılması karşısında?

"BİR ASGARİ ÜCRETLİNİN KONUT SAHİBİ OLABİLMESİ İÇİN 5 ASIR ÇALIŞMASI GEREKİYOR"

İnsanoğlunun Hz. Adem'den bu yana en temel iki ihtiyacı olmuştur; gıda ve konut. Diğerleri hadi lüks ama bu ikisi olmadan yaşayamazsınız. Gıda enflasyonu dünyada 2021 Nisan'ından bu yana düşüyor. Yükseldiği tek ülke, Türkiye. Gıdaya erişilebilirlik, Türkiye 113 ülkeden 30., gıdaya güç yetirme, yani vatandaşın bir gıdayı; ekmeği, eti, sütü alabilme kabiliyeti 113 ülkede 81. sırada. Nerede kendi kendine yeten ülke? Konut; konutların geçen seneden bu seneye enflasyonu yüzde 121. Nisan 2021'den Nisan 2023'e yüzde 340. Asgari ücretlinin 2010 yılında bir konut sahibi olması için 340 ay çalışması gerekiyordu. Şimdi bir asgari ücretlinin bir konut sahibi olabilmesi için 5 asır çalışması gerekiyor. Getirdiğiniz nokta bu Türkiye'yi. Açlık sınırı 10 bin 370 lira, yoksulluk sınırı 33 bin lira olan bir ülkede insan onurundan bahsedebilir miyiz? Çiftçimiz, üreticimiz şikayetçi. Alım fiyatlarının 2 bin lira altında 8 bin 500 liradan, buğday ve arpa alım fiyatlarına bakın, 2 bin lira altından tüccara vermek zorunda, 5 bin-6 bin liraya. Çünkü ihtiyacı var. Ne üretici memnun ne üretici memnun.

"RÜŞVETİ ALAN DA VEREN DE MELUNDUR, DEĞİL Mİ?"

Beş büyük dönüşümü gerçekleştireceğiz hep birlikte: Bir; psikolojik dönüşüm. Ülkede büyük bir karamsarlık var. Seçimden sonra her yerde insanların başı eğik, gelecek kaygısı yaşıyor. İlk yapacağımız şey, insanlara güven vermektir, insanlara özgüven aşılamaktır ve üzerimize atılan bu ölü toprağını kaldırıp yerel seçimlere giderken psikolojik bir özgüveni ayağa kaldırmak durumundayız. İkincisi; ahlaki dönüşüm. 'Önce ahlak ve maneviyat' demişti rahmetli selefim Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız. Biz de yarım asır sonra tekrar, önce ahlak, önce maneviyat diyoruz. Ve başkalarının ahlakıyla ahlaklanmamayı ilke ediniyoruz. İktidar ne kadar kaba davranırsa, iktidar ne kadar baskıcı davranırsa davransın biz onurla, vakarla, kendi ahlakımızla davranacağız. Büyük bir ahlaki yozlaşma var, güç yozlaşması var. Ahlakı sadece namus kavramına indirgeyen bir anlayış; toplumsal ahlakı, siyasi ahlakı, ekonomik ahlakı yok sayıyor. Evet aile başta olmak üzere ahlakımızı, kişisel ahlakımızı, aile ahlakımızı koruyacağız. Seçim gecesi utanmadan bizlere dönüp, LGBT'ci diye seslenen Sayın Erdoğan'a sesleniyorum. Buradan, bu topluluktan LGBT'ci çıkmaz ama sizden de aileyi koruyan çıkmaz. Önce kendi yandaş gazetelerinize bakın, nasıl yayın yapıyorlar. Yandaş televizyonlarınıza bakın, nasıl bir gündüz yayınıyla aile kavramını yerle bir ediyorlar. Önce bir geçmiş resimlerinize bakın, kimlerle yan yana resim çektirmişsiniz? Bizler aile kavramını en temel özellikleriyle koruyacağız ama aile kavramı yanında, aile ahlakı yanında siyaset ahlakını da ihya edeceğiz. Nedir siyasi ahlak? 1994'te Refah Partisi yerel yönetimlerde devrim yaptığı zaman her yeri süsleyen bir ayet vardı. Rüşveti alan da veren de melundur, değil mi? Nerede o? Sayın Erdoğan Beştepe'de karşısına o hadisi koysun ve her gün düşünsün. Kendisiyle ilk ihtilafımız bir Bakan'ın bir iş adamından 750 bin Euro'luk saat aldığı ortaya çıkıp da 'bunların Yüce Divan'a gitmesi gerekir' dediğimde şu soruyu sormuştu bana, 'Sen hiç hediye almadın mı Ahmet Bey' ve şöyle demiştim, 'Almadım, almayacağım, aldıklarımı da devletin Hazinesi’ne bırakacağım.' Çünkü biz hazreti peygamberin zekat memuru hadisini menkıbe gibi okumadık, hayatımıza rehber olsun diye okuduk arkadaşlar. Bir siyasi ahlak reformu, hatta daha ötesine gidiyorum, bir siyasi ahlak devrimi yapmak boynumuzun borcudur. Sayın değerli dostum, Sayın Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu izin verirlerse, milletvekillerimize buradan ilk görevi ben de kendilerine iletmek isterim. Ekim ayında Meclis açılır açılmaz, ortak grubumuzun ilk yasa teklifi olarak siyasi ahlak yasasını Meclis’e getirmeyi teklif ediyorum. Arkasından şeffaflık yasası, arkasından imar yasası, arkasından siyasetin finansmanı yasası. Bunların gelmesini istediğim için Başbakanlık'ta bana karşı kumpas kuruldu, çünkü biliyorlardı ki bu neşteri bu siyaset bedenine vurduğumuzda onlardan eser kalmayacaktı.

"BİRİLERİ MUHALEFET ADINA RÖVANŞİZM SÜRÜSÜ OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYOR"

Üçüncüsü; büyük bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç var, büyük bir zihniyet dönüşümüne. Herkesin kendi namı hesabına Cumhuriyetimizin 100. yılında bir ders çıkarması lazım bu seçimlerden. Müslüman zihninin en büyük meselesi, tek başına Allah’a ibadet ettiği gibi, tek başına güçlü bir şahsiyet olma sınavını vermesidir. Doğru bildiğini söylemesi, hak bildiğini, adalet bildiğini bedeli ne olursa olsun ayağa kaldırmasıdır. Son dönemde bu iktidarın bize verdiği en büyük zararlardan birisi, insanların zihnini köleleştirmesi, sivil toplum kuruluşlarının bizimle görüşmeyi dahi kabul edemeyecek şekilde köleleştirilmesidir. İşte biz insanların vicdanlarını, sivil toplumun vicdanını özgürleştirmeye geliyoruz. Baskılar karşısında yılmadık, üzerimize gelen her saldırıyı göğüsledik, budan sonra yeni bir güneşin doğma vaktidir. Şahsiyetli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının günü doğuyor, doğacak inşallah. Aynı şekilde nasıl burada iktidarın sürü mantığı varsa birileri de muhalefet adına rövanşizm sürüsü oluşturmaya çalışıyor. Toplu suçlamalar bir yerde yanlış bir iş oluyor bir vakıfta bütün bir inan camiayı aynı anda suçlama. Birisi yanlış bir iş yapıyor suçların şahsiliği ilkesini unutup topyekûn bu milletin dini, milli, vicdani değerlerine saldırma bu da bir hastalık, biz ikisine karşı da mücadele edeceğiz. Aslında altılı masayı Sayın Karamollaoğlu’yla birlikte ve diğer arkadaşlarımızla birlikte kurarken temel hedefimiz toplumsal barışı sağlamaktı. Bu bazısı seküler, bazısı dini istismara dayalı kutuplaşma karşısında tek yol, tek güvendiğimiz yol şahsiyetli bireyler olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı haklarının tümüyle kullanılmasıdır, aidiyetin güçlendirilmesidir, eşit kılınmasıdır. Tarihte açtığımızı ve vatandaşlığımız temelinde yeni bir siyasi kültürü inşa etmektir.

"KUR KORUMALI MEVDUAT VAHŞİ BİR SERVET TRANSFERİDİR"

Dördüncü büyük dönüşüm; ekonomik politik dönüşüm. Başta söylediğim insan onurunu yok eden o ekonomik sorunlar var ya sebebini çok açık söyleyeyim son zamlar niye yapıldı biliyor musunuz? Öyle bir ekonomi politik düzen kurdular ki biz Gelecek Partisi olarak yayınladığımız temiz siyaset belgesinde buna 'otoriter yolsuzluk düzeni' dedik. Bundan önceki Bakan, damadın ekibi olan Bakan, kurlar üzerinde ve diğer yollarda uyguladıkları akıl dışı politikalarla tek bir şey hedeflediler; vahşi bir servet transferi. Kur Korumalı Mevduat dediğimiz şey, vahşi bir servet transferidir. Yani milyonlarca insanın mevduatını topluyorsunuz, onlardan vergilerle hazine oluşturuyorsunuz, sonra çok küçük bir zümrenin bankada hesabı olan bir zümreye bu vergilerden kaynak aktarıyorsunuz. Şimdi o kaynaklarla bütçe açıkları büyüdü. Bu bütçe açıklarını kapatabilmek için bu sefer Mehmet Şimşek ve ekibi geldi kemer sıkma politikasını uygulamak üzere o kaynaklar o bir grup zümreye dağıtıldı, boşalan Hazine'yi de doldurmak, milletin cebine el uzatmak suretiyle yapılmaya çalışılıyor işin özeti budur. Değişen bir şey yok, soyulan millet, bu soygun üzerinden kendi saltanatını sürdürenler ise bir grup azınlık. İşte bu ekonomi politik düzenin sonu gelmiştir. Biz bu ekonomik politik soygun düzenine son vereceğiz. Her yerde fakirin, fukaranın, işçinin, emeklinin hakkını koruyacağız.

Son olarak büyük kurumsal dönüşüm. Devlet yapımız zaafa uğradı, ben her gün yaşadıklarımızı görmekten devlet yapımızın uğradığı zaafı görmekten büyük bir hicap duyuyorum. Eski Başbakan olmak hasebiyle bıraktığım andan itibaren bütün kurumlardaki her türlü değişimi yakından takip ettim. Gelecek Partisi bünyesinde kurduğumuz gölge bakanlıklar ile bütün bu gelişmeleri yakından takip ettik. Arkadaşlar, devletimiz büyük bir zaaf içinde, kurumlarımız yıpratılmış, ehliyet ve liyakat kalmamış. Mülakat sistemiyle bütün adalet unsurları yok edilmiş. İşte biz milletin vicdanıyla devletin aklını bir araya getirecek olan büyük bir kurumsal dönüşüme öncülük edeceğiz."

(ANKA)