Öztrak, Özcan'ı hedef aldı: Saray Bolu Belediye Başkanı'nı savunuyor
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Gazeteci Merdan Yanardağ, onların hain terörle iş birliği planlarını açıklamıştır. Sıkıntıları bundan. Aslında Erdoğan’ın sözleri, geldiğimiz noktayı açıkça ortaya koyuyor. Saray, Bolu Belediye Başkanı’nı savunuyor. Aslında bunu yaparak, iplerin kimin elinde olduğunu da açıklıyor. Zammın, zulmün, adaletsizliğin, baskının üstünü örtmek için muhalefeti nasıl karıştırmaya uğraştırdığını ortaya koyuyor” dedi.
Faik Öztrak, bugün CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Öztrak, şunları söyledi:
“İMAR AFLARI, HÜKÜMETİN BURADA CİDDİ BİR İHMALİ OLDUĞUNU ORTAYA KOYUYOR”
“6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden dün itibarıyla tam 5 ay geçti. Kaybettiğimiz yurttaşlarımıza bir kere daha Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına sabırlar diliyoruz. Deprem bölgesinde, başta barınma sorunu olmak üzere hâlâ sıkıntılar sürüyor. Yıkılan, ağır hasar gören binaların yapım aşamasında, izin ve kontrol süreçlerinde devlet yetkililerinin sorumluluğu var. Bu sorumluluğun bihakkın yerine getirmemesi ve çıkarılan imar afları, hükümetin burada ciddi bir ihmali olduğunu ortaya koyuyor.
“SARAY’IN BAKANI, BUGÜN ÇIKMIŞ, ‘500 BİN LİRASINI HİBE VERELİM, VATANDAŞ EVİ KENDİSİ YAPSIN’ DİYOR”
Anayasa’nın 125’inci maddesinin son fıkrası açıktır; ‘İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür’. Yitirilen canlar geri getirilemez ama yapılacak evler, vatandaşa zarar tazminatı olarak bedava verilebilir, verilmelidir. Biz bunu söylerken Saray’ın bakanı, bugün çıkmış, ‘500 bin lirasını hibe verelim, vatandaş evi kendisi yapsın’ diyor.
“BU KONUTLARI DEPREMZEDELERE BEDAVA VERECEKSİNİZ”
TOKİ’nin hesabıyla bile bir evin maliyeti 2 milyon liraya yaklaşıyor. Bunlar, bunun dörtte birini verip vatandaşı başlarından atmaya uğraşıyor. Vatandaşı kaderine terk ediyor. Yetki, sorumluluk getirir. Sorumluluğunuzun gereğini yerine getireceksiniz. Bu konutları depremzedelere bedava vereceksiniz. Bunun başka yolu yok. Depremin hemen ardından bir bağış kampanyası başlatıldı. Bağışçılarının ağırlıkla kamu kuruluşları olduğu kampanyada 115 milyar liralık bağış taahhüt edildi. Bunun 84 milyar liralık kısmı hesaba yatırılmış. Taahhüt ettikleri bağışları yatırmayanların kimler olduğunun kamuoyuna açıklanmasını bekliyoruz. Ve biz, ‘Bağışların nerede, nasıl kullanıldığını araştıralım’ diyoruz. Önerge veriyoruz, Meclis’te reddediyorlar. Oysa bu ülke, önceki hükümetler döneminde de depremler yaşamış, tüyü bitmedik depremzedenin, yetimin hakkı olan bu paraların üzerine titremiş, kuruşuna kadar nereye harcandığını takip etmiş, raporlamış ve kamuoyuna açıklamıştı.
“‘SEÇİM KAYBEDECEĞİMİ BİLSEM DAHİ YAPMAM’ DEDİKLERİ NE VARSA BİR BİR YAPTILAR”
Acilen benzer bir takip sisteminin kurulmasını, kamuoyuna bilgi verilmesini, sonuçların TBMM’de denetlenmesini bekliyoruz. Depremin üzerinden geçen bunca zamana rağmen hükümet, vergi artışı ve zamlar için seçimin bitmesini bekledi. Şimdi deprem gerekçesiyle vatandaşlarımızın sırtına yeni vergiler yükleyecekler. Bunu bir torba yasa içine koyup Meclis’e getirdiler. Burada her şeyden önce büyük bir samimiyetsizlik var. Deprem olmuş 6 Şubat’ta, yasa geliyor temmuzda. Yetmez, bir de aynı torbaya memur maaş düzenlemeleri konuluyor ki çabuk geçsin. Seçim nedeniyle harcama musluklarını sonuna kadar açtılar, daha önce ‘Seçim kaybedeceğimi bilsem dahi yapmam’ dedikleri ne varsa bir bir yaptılar.
“HÜKÜMET, HESABINI VERMEDİĞİ BU VERGİLERİ, ŞEHİRLERİ DEPREME HAZIRLAMAK İÇİN KULLANMADI”
Hazine’nin ve Merkez Bankası’nın kasalarını tamtakır ettiler. Şimdi depremin, depremzedenin arkasına sığınıp, milletin gırtlağına para diye çökmeye kalkıyorlar. Buna kimse inanmaz, inandıramazlar. 1999 depreminden sonra, depremin yaralarını sarmak için geçici bir Özel İletişim Vergisi çıkarılmıştı. Bu vergi, bunların zamanında kalıcı hale getirildi. Erdoğan hükümetleri döneminde toplanan deprem vergisi, 36 milyar 743 milyon dolara ulaştı. Biz, bu paranın nereye harcandığını hep sorduk. O dönemin Maliye Bakanı, şimdiki Hazine ve Maliye Bakanı, bu soruyu ‘Duble yollara, demir yollarına’ diye yanıtlamıştı. Erdoğan, bir adım daha ileri gitmiş, ‘Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok’ demişti. Hükümet, hesabını vermediği bu vergileri, şehirleri depreme hazırlamak için kullanmadı ve milletimiz bu hatanın bedelini son depremde çok ağır bir şekilde ödedi. Getirdikleri torba yasalaşırsa bu yıl aldıkları Motorlu Taşıtla Vergisi’ni bir daha alacaklar. Buna da ‘bir defalık’ demişler. Vatandaşlarımız hazır olsun. Bu hovarda hükümet, bunu da kalıcı hale getirir.
“BU NASIL ZAM YAPMAKTIR? BU NASIL ZULÜMDÜR”
Bir de Cumhurbaşkanı’na ÖTV’yi olağanüstü artırma yetkisi veriyorlar. Bunların hepsi Anayasa ve ilgili yasalara aykırı. Yine dün akşam itibarıyla, Cumhurbaşkanı kararıyla harçlara ve KDV oranlarına insafsız artışlar yapıldı. ÖTV artışı, 6 ayda bir otomatiğe bağlandı. Bu artışlar, iğneden ipliğe her şeyin fiyatını artıracak. Bir ev, bir araba almak hayal oldu; anlaşılan bu vergi ve harçlardan sonra artık bir akıllı telefon almak da hayal olacak. Bu yapılan, gidişin gidiş olmadığını, Saray’ın hatalarının faturasının yine düşük ve sabit gelirlilere çıkacağını, gelir adaletsizliği ve yoksulluğun daha da artacağını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. İnsaf be kardeşim, bu nedir? Bu nasıl zam yapmaktır? Bu nasıl zulümdür? Sizde hiç insaf kalmadı mı? Bu zamlar gösteriyor ki Saray’ın dışarıdan gereken parayı bulma ümitleri de yavaş yavaş sönüyor. Hal böyle olunca gözler yine vatandaşın cüzdanına dikiliyor. Saray, seçimde kaşıkla dağıttığını, seçimden sonra vergiyle, zamla, kepçeyle geri alıyor. Bu kadar zam yapmasına izin verilseydi, Nebati Bakan da bu ekonomiyi gayet rahat yönetirdi.
“RASYONEL POLİTİKALARA DÖNÜŞ BUYSA VAY MİLLETİMİZİN HALİNE”
Saray’da yazılan bu torba hem son derece özensiz yazılmış hem de Anayasa’ya aykırı son derece tehlikeli maddeler içeriyor. Rasyonel politikalara dönüş buysa vay milletimizin haline. Anayasa Mahkemesi tarafından daha önce bütçe hakkının Meclis’te olduğu gerekçesiyle iptal edilen Cumhurbaşkanı’na bakanlık bütçelerine ödenek ekleme yetkisi, bu torbanın içine tekrar konmuş. Yine torbada, net borç kullanım tutarının artırılmasıyla ilgili bir madde var. Bu da milletin Meclisi’nin bütçe yapma hakkına tam bir tasallut. Hükümetin yasalarda ve bütçede öngörülen borçlanma yetkisini 2 trilyon liranın üzerine çıkarıyor. Milletvekillerine soruluyor, izah edemiyorlar.
“SİZ ZAM, ZULÜM DIŞINDA MİLLETİ FERAHA ÇIKARACAK BİR PROGRAM AÇIKLADINIZ DA BİZ Mİ DUYMADIK”
Her halükarda biz buradan söylüyoruz. Bu madde kabul edilemez. Anayasa’ya aykırıdır. Anayasa’ya aykırı uygulamalar torbalara sıkıştırılıp getirilirken, zamlar yağmur gibi yağarken Bakan Şimşek de bol bol sosyal medya mesajı atıyor. Dün yine sosyal medyadan ‘Programımızın 3 temel bileşeni var’ diye başlayan bir mesaj atmış. Pardon Mehmet Bey, biz bir şey mi kaçırdık? Siz zam, zulüm dışında milleti feraha çıkaracak bir program açıkladınız da biz mi duymadık?
“PARA BASARAK ENFLASYONU NASIL DÜŞÜRECEKSİNİZ”
Böyle plansız, programsız gidilirse ekonomide uyum maliyetinin her gün artacağını Bakan biliyor. Ama Saray’ın baskısı karşısında geri basıyor. Bakan Şimşek’in halen ‘mutasavver’ olduğu anlaşılan bu programının ilk maddesi olan mali disipline, ek bütçe olmadan borçlanma limitlerini artırmak da dahil mi? Nereye harcayacağınızı belirtmeden borçlanmak, mali disiplinin neresine sığıyor? Peki yine Hazine’nin ödeyeceği Kur Korumalı Mevduat’ı teşvik yükünü Merkez Bankası’na devrederek, para basarak finanse etmeyi hangi mali disipline sığdırdınız? Bütçe açığını Maastricht kriterleriyle uyumlu bir seviyeye böyle mi çekeceksiniz? Peki enflasyonun orta vadede tek haneye düşürülmesi için ‘Kademeli parasal sıkılaştırma’ ile Kur Korumalı Mevduat’ın yükünü Merkez Bankası matbaasına ödetmek, bu söylediklerinizle ne kadar bağdaşıyor? Para basarak enflasyonu nasıl düşüreceksiniz?
“MADEM ELİNDE MADDE DÜZEYİNDE FİYAT YOK, TÜİK ENFLASYONU NEYE GÖRE AÇIKLIYOR”
Bir de ‘Enflasyon hedefine uyumlu gelir politikası’ demişsiniz. Pardon ama sizin bu adı olan ama kendisi ortada olmayan, tasavvur aşamasındaki programınızda enflasyon hedefi ne? Sonra sizin bahsettiğiniz enflasyon, hangi enflasyon? Kimsenin artık güvenmediği TÜİK’in enflasyonu mu, yoksa gerçek enflasyon mu? TÜİK enflasyonu demişken; bildiğiniz gibi TÜİK, enflasyon bülteninde madde sepetini açıklamayı bırakmıştı. DİSK, ‘TÜİK sepeti açıklasın’ diye bilgi edinme hakkını kullanmıştı. ‘Açıkladın, açıklamadın’ derken sonunda iş yargıya da taşındı. Konfederasyonun açıklamasına göre TÜİK, en son verdiği yanıtla yüzsüzlük çıtasını Everest’in tepesine çakmış. Madde fiyatlarını soran sendikaya, ‘Fiyat verileri halihazırda mevcut değil. Hazırlanması, ayrı ve zaman alıcı bir çalışma gerektiriyor. O yüzden madde düzeyinde fiyatları veremiyoruz’ diye yanıt vermiş. Madem elinde madde düzeyinde fiyat yok, TÜİK enflasyonu neye göre açıklıyor? Önce bunları bir izah edin.
“HÜKÜMET, KAŞIKLA VERDİĞİNİ BİR KERE DAHA KEPÇEYLE ALMAK İÇİN ADETA FIRSAT KOLLUYOR”
Torbada memur maaşlarına yılın ilk 6 ayında verilecek telafi zammını, TÜİK’in böyle hesapladığı enflasyona göre vermek istiyorlar. Telafi zammının üstüne de 8 bin 77 lira seyyanen zam getiriyorlar. Böylece en düşük memur maaşı 22 bin lira olacak. Bu bir düzeltme ama eksik ve hakkaniyete uygun değil. Çünkü bu 8 bin 77 lira, emekliliğe yansımıyor. Bunun mali ve sosyal hakların tespitinde esas alınmayacağını yasaya açık açık yazmışlar. Bu düzenlemede kamuda çalışan kalifiye elemanların, örneğin mühendislerin ya da sağlık çalışanlarının sıkıntılarını giderecek ayarlamalar yok. Memurlar arasındaki maaş farkının kapatılması gerekçesiyle bu toptancı yaklaşım büyük bir adaletsizlik yaratıyor. Bürokraside liyakati hiçe sayıyor. Diğer taraftan maaşlar, ücretler artıyor ama vergi dilimleri yerinde sayıyor. Hükümet, kaşıkla verdiğini bir kere daha kepçeyle almak için adeta fırsat kolluyor. Ve son olarak, en başta söylediğimizi yine tekrarlıyoruz; ilk 6 aylık enflasyonun telafisi yetmez. Madem ‘enflasyon hedefiyle uyumlu gelirler politikası’ dediniz, o zaman gerçekçi bir enflasyon hedefi ortaya koymalı, buna uygun bir artışı da ikinci 6 ay için yapmak zorundasınız.
“ERDOĞAN DA DÜN EMEKLİYE ZAM İÇİN BELİRSİZ BİR TARİHE RANDEVU VERİYOR”
Bu torbada, Saray’ın bir tek emeklileri düşünmediği görülüyor. Bir kere, seçim döneminde en düşük emekli aylığını 7 bin 500 liraya çıkarırken aylığı 7 bin 501 lira ve üzerinde olduğu için aldığı para yerinde sayan emeklilere verdikleri sözler var. Seçim sonrasında emekli maaşlarını kademeli olarak artırmaya söz verdiler. Torba yasada bu yok. Bu torbada emeklinin adı bile yok. Emekliye, ‘TÜİK’in gösterdiği makyajlı enflasyon kadar farkı al, ses etmeden otur’ diyorlar. Bu pervasızlığa tepkiler çığ gibi büyüyünce AK Parti’nin bir genel başkan yardımcısı çıktı, ‘Teklifte emeklilerin olmaması, olmayacak demek değil’ diye açıklama yapıyor. Tabii ki teklifte emeklilerin olmaması, emeklilerin olmayacağı anlamına gelmiyor ama ‘emeklilerin olmadığı’ anlamına geliyor. Erdoğan da dün emekliye zam için belirsiz bir tarihe randevu veriyor. ‘İyileştirme için talimat verdim, önümüzdeki haftalarda açıklayacağız’ diye top çeviriyor. Yuvarlak lafları bırakın, neden bu teklifte emekliler yok, açıklayın. 7 bin 500 liradan fazla maaş aldığı için seçimden önce yaptığınız maaş artışlarından yararlanamayan emeklilerimize yaptığınız haksızlığı görün. Torba yasa Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülürken emeklilerimize hak ettikleri zammı hep beraber ekleyelim.
“ERDOĞAN DA BU GİDİŞLE KÖRFEZ VE ORTA DOĞU’DA BAŞKA ÜLKELERİN DEĞİRMENİNE SU TAŞIMAK ZORUNDA KALACAK”
Mehmet Şimşek’in sosyal medya mesajlarında bol bol ‘yapısal reform’ sözleri de var. Ama Erdoğan’ın, yerel seçimlere giderken kısa vadede belli kesimlere maliyeti olacak bir yapısal uyum programını uygulamaya hiç niyeti yok. Vitrine koyduğu iki isimle güvenilirliği sağlayabileceğini, mahalli idare seçimlerine kadar en azından Körfez’deki eski düşman, yeni dostlarından bir miktar para bularak idare edeceğini sanıyordu. Ama kimse parayı, gül yüzünüze, gül hatırınıza vermiyor. Ya ekonominizi güçlendirecek somut adımları atarak güveni sağlayacaksınız ya da komaya soktuğunuz ekonomiyi aspirinle, pansumanla idare edeceksiniz, borç almak için emir alacaksınız. Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı olduğunu söyleyen Erdoğan da bu gidişle Körfez ve Orta Doğu’da başka ülkelerin yeni bölgesel güç olma heveslerinin değirmenine su taşımak zorunda kalacak.
“İZMİR’DEKİ ALSANCAK LİMANI’NIN İŞLETME HAKLARINI SATMAK İÇİN KÖRFEZ ÜLKELERİYLE MÜZAKEREYE BAŞLAMIŞLAR”
Kendi ülkesinde, bu heveskarların Düyun-u Umumiye komiserliğini yapacak. Bu milletin kalan nesi var nesi yoksa satacak. En son, İzmir’deki Alsancak Limanı’nın işletme haklarını satmak için Körfez ülkeleriyle müzakereye başlamışlar. Bu gidiş, şair Nazım Hikmet’in ‘İnsan olan vatanını satar mı? Suyun içip ekmeğini yediniz. Dünyada vatandan aziz şey var mı? Beyler, bu vatana nasıl kıydınız’ dizelerini hatırlatıyor. Diğer taraftan, bu politikasızlığın ve piyasalara vurulan prangaların sonucunda ihracatçı firmalar da ızrar halinde. Koca şirketler, şimdilerde yüzde 40-50 faizle 3 aylık kredi kovalıyorlar. Bankalar, krediyi tek seferde de vermiyor, parçalara bölüp gıdım gıdım veriyor. Ama uygun şartla kredi bulmak istiyorsanız bunun çok daha fazlası dövizi bankaya satmanız gerekiyor. Sizden dövizi zorla ucuz alan Merkez Bankası, ham maddeyi ithal etmek için döviz istediğinizde pahalıya satıyor. Alış ve satış kurları arasındaki fark, zarar olarak şirketlerin hanesine yazılıyor. İhracatçı, limon gibi sıkılıyor. Bu nedenle ihracat dövizlerinin satılması zorunluğu ve bankaların ihracatçının dövizini satmasına bağlanan elverişli kredi uygulamaları hızla kaldırılmalıdır. Aksi halde zombi şirket şampiyonu yaptıkları Türkiye’de işler, sürdürülemez bir noktaya gidecektir.
“SON SEÇİMLERDE HER İKİ KİŞİDEN BİRİNİN İSTİBDADA KARŞI BİRLEŞTİĞİNİ UNUTUYORLAR”
Yerel seçimlere kadar kalan 8 aylık dönemin siyaseten çok sert geçeceği, Saray eliyle gerilen siyasetin iplerinin çok daha sıkılacağı anlaşılıyor. TİP’in seçilmiş milletvekili Can Atalay, hâlâ tutuklu, Meclis’te ona oy verenlerin hakkını savunamıyor. Milletin iradesine pranga vuruluyor. AK Parti’nin Diyarbakır milletvekilinin sözlerini de anımsatarak hükümetin neyi neden yaptığını hatırlatan, Saray’ın yeni bir çözüm süreci başlatma ve terörist başını salıverme niyetinden bahseden gazeteci Merdan Yanardağ, terörü övdüğü iddiasıyla tutuklanıyor. Sonra da TELE 1’e, Merdan Yanardağ’a isnat edilen suçla alakası olmayan bir madde üzerinden 7 gün yayın durdurma ve ağır para cezası veriliyor. Artık niyet, susturmak değil, topluma doğru bilgi veren kanalların kapısına kilit vurmak. Milletimizi vergilerle, faizlerle, enflasyonla ezerken, ülkemizi başka ülkelere peşkeş çekerken, yandaşı ranta boğarken bunlar konuşulmasın, söylenmesin istiyorlar. Ülkemizin üstündeki istibdat bulutu giderek koyulaşıyor. Ama son seçimlerde her iki kişiden birinin istibdada karşı birleştiğini unutuyorlar.
“ERDOĞAN HÜKÜMETİNİN ZAMMA, ZULME, HUKUKSUZLUĞA DAYANAN SİYASETİNE SON VERMEK İÇİN BİRLİKTE OLMA ZAMANIDIR”
Ayrılıklarını ve farklılıklarını bir taraf bırakmış, aynı bundan bir asır önce olduğu gibi vatan ve hürriyet aşkıyla bir araya gelmiş 25,5 milyon vatandaşımızı görmezden gelmeye uğraşıyorlar. Saray, seçimlerin mayıs ayında bitmediğinin, yerel seçimlere kadar devam ettiğinin farkında. Bu seçimde, mayısta yapılan seçimde elde ettiği her şeyi yitirebileceğinin de farkında. En çok, karşısında birleşen milyonlardan korkuyor. Bu gücü dağıtmak için elinden geleni yapıyor. Biz, bu gücü korumak, zulme karşı çıkmak, önümüzdeki seçimde 25,5 milyon oyu 35 milyon yapmak için Halil İbrahim sofralarında bir araya gelmeye devam edeceğiz. Önceki seçimi kazanamamış olmak hepimizi üzdü, hayal kırıklığına uğrattı. Ama artık bu yılgınlığı üzerimizden atma, birleşme, Erdoğan hükümetinin zamma, zulme hukuksuzluğa dayanan siyasetine son vermek için birlikte olma zamanıdır. Birleşmiş gücümüzü tahkim edeceğiz, bizim yönettiğimiz büyükşehirlerin dışında kalan büyükşehirleri de bu hükümetin elinden alacağız. Bu zalimlerin saltanatını, bu ucube rejimi bitirmenin önünü açacağız. Hepimizin önceliği bu olmalıdır.”
Faik Öztrak, gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘CHP Genel Başkanı, bebek katillerini öven gazeteci kılıklı terör sevicilere sahip çıkmayı sürdürüyor. Gezi olaylarının organizatörlüğünün avukatlığını yapmaya devam ediyor’ açıklaması ve ‘Dün baba-oğul videosu çekenler, bugün gırtlak gırtlağa geldi. Bolu'dan Ankara'ya yürüyenler ve ona hakaret edenler… Dün genel başkanınız Ankara'dan İstanbul'a yürüyordu. O zaman yollar yürümekle aşınıyor muydu, şimdi ne oldu’ açıklamalarına Öztrak, şu yanıtı verdi:
“Erdoğan eğer terör sevicilikten, bebek katillerini övmekten bahsediyorsa önce Saray’daki aynasına bir bakacak. Kimin bebek katilinin mektubunu seçim kazanmak için okuttuğunu bir hatırlayıverecek. Gazeteci Merdan Yanardağ, onların hain terörle iş birliği planlarını açıklamıştır. Sıkıntıları bundan. Aslında Erdoğan’ın sözleri, geldiğimiz noktayı açıkça ortaya koyuyor. Saray, Bolu Belediye Başkanı’nı savunuyor. Aslında bunu yaparak, iplerin kimin elinde olduğunu da açıklıyor. Zammın, zulmün, adaletsizliğin, baskının üstünü örtmek için muhalefeti nasıl karıştırmaya uğraştırdığını ortaya koyuyor. Hedef bellidir, artık birlik ve beraberlik zamanıdır.”
(ANKA)