Korkusuz
Ümit Zileli

Ortaçağa teslim olmak istemeyenler için!

Osmanlı Devleti’nde din işleri Meşihat Makamlığı tarafından Şeyhülislam eliyle yürütülürdü...

Bir diğer deyişle şeriat kuralları geçerliydi. Şeyhülislam, dünyevi işlerin şeriata uygunluğunu da izler, buna göre fetva verirdi; tabii ki siyasetin tam göbeğinde bir makam olarak, padişahın istediği fetvaları da!..

İstanbul’da Meclis-i Mebusan’ın İngilizler tarafından basılarak kapatılmasından sonra 1920 yılında Ankara’da kurulan Meclis Hükümeti’nde Meşihat, “Şeriye ve Evkaf vekaleti” adıyla “Bakanlık” olarak yer aldı...

Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte “Aydınlanma Devrimi” Mustafa Kemal tarafından hızla hayata geçirildi. 3 Mart 1924 tarihinde Hilafetin kaldırılması, Öğretim Birliği’nin tesisi ile birlikte Şeriye Vekaleti de tarihe karıştı. Yerine Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. 1 Nisan 1924 tarihinde ise Milli Mücadele’nin yurtsever Ankara Müftüsü Börekçizade Mehmet Rıfat Efendi, bu kurumun başkanlığına getirildi. Laiklik ilkesinin anayasaya resmen girmesine henüz 13 yıl vardı, ancak kulluktan yurttaşlığa geçiş devrimi fiili olarak yürürlüğe girmişti:

-Şeriat yönetimi sona ermişti!..

Diyanet, Şeyhülislamlık kurumu mudur?!.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda bir devlet kurumu olarak yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, bu iktidar döneminde 9 bakanlığın bütçesinden büyük bütçesi, 120 bin kişilik, yalnızca bir mezhebe hitap eden personel sayısıyla adeta bir Şeyhülislamlık Müessesesi konumuna yüksel(til)di!..

Böyle söylüyorum çünkü, Diyanet’e bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu, özellikle son yıllarda yalnızca dini değil, dünyevi konularda da verdiği “fetvalarla” gündeme oturdu!.. “Laik bir Cumhuriyet’te “fetva” olur mu?” sorusu bir yana, kurula gelen sorulara hem tüyler ürpertici hem de akıl almaz derecede vahim yanıtlar, yani “fetvalar” veriliyor!..

Geçmişte insanın kanını donduran “kızıma şehvet duyuyorum, karım beni boşar mı?” türünden sorulara verilen “sapkınlık” derecesinde ürkütücü yanıtları zaten biliyorsunuz... Son zamanlardaki fetvalara bakalım:

-Önce, “erkeğin kadına ‘Boş ol” demesi SMS, faks, telefon yoluyla olur mu?” sorusuna, yüzyıllar önce yaşamış din bilginleri kaynak göstererek ‘caizdir’ dedi bu Din Yüksek Kurulu!.. Bildiğiniz üzere cep telefonu, SMF, faks gayet yoğun olarak kullanılıyordu yüzyıllar önce!.. Bu kadar ahmakça, laikliğe dibine kadar aykırı bu karar niçin şimdi alındı acaba? Can alıcı soru budur aslında!

-Yetmedi; bu kez “Ahlaksız müzik” fetvası geldi; Din İşleri Yüksek Kurulu, “Dinimizde müzik dinlemek yasak değildir, ancak ahlaksızlık ve harama sevk eden müzik dinlemek günahtır” açıklaması yaptı. Ancak bu kararı alan muhterem zevat, hangi tür müziğin “hayırlı”, hangi tür müziğin “ahlaksız ve haram” olduğunu açıklamadı! Bunu sayın halkımızın ferasetine yani anlayışına, sezgisine bıraktı! Yine aynı soruyu soruyorum, niçin şimdi?..

-Yoksa “şeyhülislamlık” yeniden tesis edildi de, bizim mi haberimiz olmadı!

“Şehvetli kadın sesi de haram!..”


Diyanet böyle yapar da kerameti kendinden menkul  “din alimleri”  durur mu!..

Kamuoyunda “AKP’nin fetvacısı”, “yolsuzluğu bile kitabına uyduran din alimi” sıfatlı, aynı zamanda Ziraat Bankası danışmanı(ne alakaysa!), iktidara yakın Yeni Şafak Gazetesi yazarı Hayrettin Karaman da köşesinde kendi fetvasını verdi:

-Müziğin icrası da, dinlenmesi de haramdır. Bir değneğin, bir çubuğun bir yere ahenkli bir şekilde vurulması bile haramdır..”

Karaman bunun yalnızca iki istisnası olduğunu da belirtti tabii:

-Savaşlarda vurulan kös ile düğünlerde çalınan tef!..

Karaman, büyük tepkiler alınca “Helaller ve Haramlar” isimli kitabını işaret ederek ve İmam Gazali’ye atıfta bulunarak bu kez “özrü kabahatinden büyük” şu cümleyi çiziktirdi köşesinde:

-Aslında kadının sesi haram değildir; ancak şehveti tahrik ederse Kur’an okumasını bile dinlemek haram olur!..

Eyvah, desenize özel olarak kurslar alarak öğrendikleri müzik eserlerini hem de müzik aleti çalarak söyleyen cariyeleri dinleyen neredeyse tüm Osmanlı padişahları da doğruca cehennem yolcusu!

İslam’da ergenlik yaşının kız çocuklar için 9-15, erkek çocuklar için 12-15 olduğunu anlatıp, “Ergenlik yaşındaki çocuklarınızı evlendirin” diyen Hatay Müftüsünden yıllar sonra “6 yaşında çocuk evlendirebilir” diyen hatta o yaştaki bir kız çocuğuna tecavüz eden sapıkları ibretle izledik! Artık “sözün bittiği”  yerdeyiz eyy halkım...

-Ülkenin getirildiği yer apaçık ortada zaten!..

Karanlığın eşiğindeyiz ama henüz bitmedi!


Yıllar önce tek tek bir araya getirdiğim yüzlerce örnekten yalnızca birkaçını paylaştım sizlerle...

Bu milletin nasıl bugünlere getirildiğinin, nasıl olup da gericilik çukuruna itildiğinin somut örnekleridir anlattıklarım...

28 Mayıs’ta yapılacak 2. tur seçimleri bu açıdan yaşamsal önem taşıyor. Artık, 50+1 yok, kim daha fazla oy alırsa o kazanıyor...

Önce, özellikle oy vermeye gitmeyen 8 milyona, öfkesine yenik düşen insanlara sesleniyorum...

Sonra da yüzde 5.17 oy alarak seçimlerin 2. Tura kalmasında büyük rol oynayan Sinan Oğan’a, Ümit Özdağ’a, Muharrem İnce’ye ve  Altılı Masa’nın liderlerine sesleniyorum:

-Yalnızca elinizi değil, gövdenizi koymanızın zamanıdır taşın altına...