Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Öngörülebilir olmak mı güvenilir olmak mı?

Canlarım...

İktidar ya da muhalif siyasetçilerimizde bir:

“Öngörülebilir olma” sevdası başladı...



Bu güzel insanlar sanırım:

Belirsizliğin tehlikesinden söz edecekler...

Ama...

Onun yerine:

“Öngörülebilir olalım” gibi bir tür:

“Rakiplerimize elimizi gösterelim ki ayıp olmasın” saflığına düşüyorlar...



Bir ülke ekonomisinin belirsizlik içinde olması elbette kötü...

Ama...

Meselâ bir Merkez Bankası’nın:

“Öngörülebilir” olması da kötü...

[caption id="attachment_433076" align="alignnone" width="600"] FED Başkanı Powell[/caption]



Geçtiğimiz günlerde hem FED Başkanı Powell...

Hem de ECB Başkanı Christine Lagarde:

Faizlerin artıp artmayacağı konusunda net açıklamalar yapan banka yetkililerini uyararak:

“Kopya vermeyin (öngörülebilir olmayın) dediler...

[caption id="attachment_433077" align="alignnone" width="600"] ECB Başkanı Christine Lagard[/caption]



Çünkü canlarım...

Merkez bankaları öngörülebilir olurlarsa...

Faizin silâh olarak kullanılmasının:

Hiçbir değeri kalmaz...



Diyelim ki bir satranç turnuvasına katıldınız...

Ne var ki rakipleriniz:

Kendileri bir taşı oynadığında:

Sizin hangi hamleyle karşılık verebileceğinizi öngörüyorlar...

Sizin o rakip karşısında oyun kazanma şansınız:

Olabilir mi?..



Demek istemem o ki:

Belirsizlik bir ülke ekonomisi ve siyaseti için ne kadar tehlikeliyse...

Öngörülebilir olmak da o kadar tehlikelidir...



Bir yöneticinin öngörülebilir olması...

Gelecekte alacağı bütün kararların...

Rakipleri ya da muhatapları tarafından bilinmesi demektir...

Ki...

Öngörülebilir yönetici:

Ağırlığı olmayan, hiç kimsenin ciddiye almadığı bir yönetici demektir...



Günümüz Devlet yönetiminde...

Şirket yönetiminde...

Ve yarışmalarda öngörülebilir olmak:

Zafiyettir...

Öngörülebilir olmak:

Casusları işsiz bırakmak demektir...



Güvenilir olursanız:

Öngörülebilir olma derdinden de kurtulursunuz...

Güvenilir olursanız, atacağınız imzaya...

Vereceğiniz söze güvenilir...

Öngörülebilir olursanız:

Sizden ne talep edilirse “evet” ya da “hayır” diyeceğinizi muhataplarınız önceden bilir...



Sözümün özü canlarım...

Öngörülebilir olmak hep kaybetmek demektir...

Çünkü...

Öngörülebilir bir kurum...

Öngörülebilir bir kişi...

Karşı tarafın her zaman:

Tedbir almasına sebep olur...

Sizi kontrolleri altına almalarına izin ve imkân verirsiniz...

Günün sözü


“İnsan ağaca benzer; ne kadar yükseğe ve aydınlığa çıkmak isterse, o kadar kök salar yere, aşağılara, karanlığa, derinliğe, kötülüğe.”

Friedrich Nietzsche

Haddini bil...




Atatürk, vatan topraklarını düşman ve padişah işgalinden kurtardı mı?

Kurtardı...



Atatürk, padişaha kul olan fukaradan bir millet yarattı mı?..

Yarattı...



O millete 777.000 km2 vatan toprağı emanet etti mi?..

Etti...



Ey, kafayı Savarona’ya takan köhne zihniyet!..

Milletine:

777.000 km2 vatan toprağı emanet eden...

Onu kulluktan kurtarıp:

Birey, yurttaş yapan...

Seçme ve seçilme özgürlüğü veren...

Camilerinde sürekli ezanın okunmasına imkân yaratan kahramanına...

Bu aziz millet:

Bir yat hediye etmiş:

Çok mu?..



Efendiler...

Savarona satın alındı diye Atatürk’e saldırmak:

Düşünce ya da fikir değil...

Siyasî ve beşerî ahlâksızlıktır...



Ey, Atatürk’ün milletine bağışladığı servetini dillerine dolayan pespaye siyasal İslâmcı...

Bir alyansla siyasete girip...

Bütün ömrü devletten aldığı maaşla geçen...

Ve...

Muktedir olmadan önce:

“Bundan başka varlığım olursa bilin ki çalmışımdır” diyen kişi için...

Bugüne kadar tek itirazın oldu mu?..

Olmadıysa sus...

Haddini bil...

Kime güvenecekler?




Ertuğrul Özkök’ün köşesinde okudum...

Mehmet Şimşek, New York’ta ABD iş dünyasına şunları söylemiş:

“Türkiye’nin jeopolitik izolasyona girmesine izin vermeyeceğiz”.



Bakanlık görevine başladığında ise şöyle demişti:

“Önümüzdeki dönemde şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır. Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır...”.



İlk söylediği harika...

Yani:

ABD ile...

AB ile...

NATO ile...

Ve...

Avrupa Konseyi ile ilişkiler devam edecek...



Ancak...

Bakanlığa başlarken yaptığı açıklamadan hareketle soracağım:

Bu ilişkilerin devamını:

Öngörülebilir bir ülke olarak yapacaksınız?..

Güvenilir bir ülke olarak mı?..



Güvenilir bir ülke olarak yapacaksanız...

Dostlarımız:

Her zaman görevden alınabilme ihtimali olan size mi güvenecekler?..

Yoksa...

Bugüne kadar çok sayıda MB Başkanını ve Maliye Hazine Bakanı’nı görevden alan:

Tek adama mı?..

Sorumluları onlar


Filozof düşünür, fikir üretir ama onları satmaz...

Felsefeciler ise düşünce ve fikir satar:

Para da kazanırlar...



Dindarlar inanç satmaz...

İnanç üzerinden para kazanmaz...

Dinciler ise inanç satarak para kazanırlar...



Ve canlarım...

Bana göre:

Filozoflar ve felsefeciler değil ama...

Dinciler:

İnsanlığın baş belalarıdır.



İnsanlığın diğer baş belası ise:

Bütün savaşların sorumluları olan ırkçılardır...

Tavayı yapışmış


Akıl hastanesinde her hasta kendisini mısır tanesi zannediyor ve zıplıyordu...

Doktorlar birinin kenarda öylece durduğunu gördü...

Birbirlerine bakıp:

“Bu iyileşmiş” dediler...

Yanına gidip sordular:

“Sen neden zıplamıyorsun?..”.

Cevap:

“Tavaya yapıştığım için...”.



Milletimizin yarısından çoğu:

Tavayı yapışmış demek ki...

Dünün tweeti


Türker Ertürk

@Orsatramola

Türkiye’ye düşman ABD’li senatör Bob Menendez’in evine FBI baskın yapıyor, tüm elbiselerini tek tek kontrol ediyor ve kutu kutu para buluyor.

Paranın üstünde rüşvet aldığı bir iş adamının parmak izi bulunuyor.

İş adamına ev kredisini ödetmiş ve son model cadillac aldırmış.

Daha neler neler.

Kızıyoruz ama ABD’de hukuk var.

Ama bizde yok.

Yapanın ve çalanın yanına kâr kalıyor.

Ama muhalifsen tepene biniyorlar.

Bilim, felsefe ve inanç




Fikir, düşüncedir...

Düşünmek, felsefedir...

O halde felsefe:

Fikir üretmektir...

Bilim ise:

Düşünülen fikrin doğruluğunu laboratuvarda kanıtlamaktır...

Ya da şöyle diyebilirim:

Felsefe düşünmek...

Bilim, bilmek için yapmaktır...



Peki inanç nedir?..

İnanç:

Bilmemek...

Ama...

Neden bilmediğini kanıtlamak için hiçbir şey yapmadan sadece inanmaktır...

Din o nedenle bir inançtır...



Bu arada hemen bir şerh düşeyim...

Din:

İnanmayan ama düşünenlerin de saygı duymaları gereken bir kurumdur...



Meselâ...

Komünizmin kapitalizmden...

Ya da...

Kapitalizmin komünizmden daha iyi bir ekonomik sistem olduğunu iddia etmek:

Bir düşüncenin açıklanmasıdır.



Keza:

İnançlı olmanın inançsız olmaktan...

Veya...

İnançsız olmanın inançlı olmaktan daha huzur verici olduğunu iddia etmek de düşüncedir.



Meselâ...

Galile ilk kez:

“Dünya kendi etrafında ve aynı anda güneşin de etrafında dönüyor” dediğinde bu bir düşünce, bir felsefeydi.



Bilim bunu teleskoplarla ve teknolojiyle bizzat uzaya çıkıp kanıtladığında...

Artık düşünce olmaktan çıktı:

Bilimsel bir gerçek haline geldi...

“Cennet ve cehennem vardır, sonsuz büyüklükte olup cehennemde sürekli kaynayan kazanlar, cennette ise sürekli ve serin ve tertemiz akan nehirler, enva-i çeşit meyveler vardır” demek inançtır...

Bugüne kadar kanıtlanamadığı gibi...

Kanıtlanması mümkün de değildir...