Korkusuz

‘Neşeli Günler’ geride kaldı...

‘Neşeli Günler’ geride kaldı...
Türk halkı, koşullar ne olursa olsun, neşesini, sevincini ve gelecek güzel günlere olan umudunu hiç kaybetmez, en zor zamanlarda bile gülmeyi ve gülümsemeyi yüzünden eksik etmezdi. Şimdi o neşeden eser yok… Metrobüste, vapurda, trende ya da oturduğunuz bir kafede neredeyse gülen bir yüze rastlamak mümkün değil.

Peki ne oldu da bu hale geldik?

Sahi; nereye gitti bizim ortak tasa ve sevinç taşıyan, aynı şeylere gülüp aynı şeylere ağlayan insanlarımız… Ne oldu, nasıl oldu da toplum hem bu derece mutsuz hem de her konuda bölünmüş bir hale geldi?

ARTIK GÜLEMİYORUZ

Söz neşeden, eğlenceden açılınca, aklıma Türk halkını ve aile yapısını anlatan ‘Neşeli Günler’ filmi gelir. 1978 yapımı bu film, “fakir ama gururlu” insanlarımızın yaşamlarını mükemmel denilebilecek şekilde beyaz perdeye yansıtmıştı. Kazım Efendi (Münir Özkul) ve Saadet Hanım’ın (Adile Naşit) turşucu dükkanı etrafında gelişen olaylar, kimi zaman komik kimi zaman ise trajik bir şekilde sonuçlanırdı. Kayınbirader Ziya’nın (Şener Şen) abartılı ‘kahramanlık’ öyküleri ise filme ayrı bir tad verirdi.



YA ŞİMDİ?

Eminim ki; o filmi 2000’li yılların başına kadar izleyip gülmeyen ya da hüzünlenmeyen tek bir kişi bile yoktur. Oysa bugün öyle mi? AKP bu ülkede iktidar olduğundan beri, toplum bilinçli bir şekilde ayrıştırıldı ve kutuplaştırıldı; sinema ve tiyatro sanatçılarının bir bölümü ‘’hain’’ ilan edildi. Cem Yılmaz politik bir mesaj verdi diye, AKP’liler sanatçının filmlerine boykot çağırısı yaptı. AKP bu tavrıyla kendi açısından belki günü kurtardı ancak “geleceği” ise bir bilinmeze doğru sürükledi. Kısacası; bölme, ayrıştırma ve muhalifleri hain ilan etme politikası Türkiye’nin neşesini yok etti. Ve ne yazık ki; ‘neşeli günler’ artık geride kaldı.

SON ARAŞTIRMA

Bunu sadece ben söylemiyorum; yapılan araştırmalar da bu acı gerçeği ortaya koyuyor. Türkiye artık mutsuz insanların ülkesidir…

Öyle ki; iktidarın 20 yıllık icraatları, artık kendi taraftarlarını bile mutlu edemiyor, umutlu hale getiremiyor.

Semih Turan’ın yönettiği MOTTO Araştırma’nın Ekim ayına ilişkin verileri, Türk halkının büyük çoğunluğunun mutsuz ve umutsuz olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmaya göre, halkın yüzde 54’ü “Beni mutlu eden hiçbir şey yok” diyor. Yüzde 13’ü ise “Parası olan mutlu olur, biz değil’’ diyerek içinde bulunduğu ruh halini yansıtıyor. Araştırmadaki baskın eğilim ise “Mutlu olmamız için bir sebep yok” sonucunu gösteriyor.

NEDEN MUTSUZUZ?

Yine araştırmaya katılan 1800’ün üzerindeki deneğin yüzde 76’sı, “ekonominin gidişatı, pahalılık ve geçim sıkıntısı’’ndan, yüzde 23.5’i işsizlikten, yüzde 18’i pandemiden, yüzde 10’u adaletsizlikten, yüzde 10’u ise eğitim sisteminden yakınıyor.

Türkiye’yi 20 yıldır yönetenlerin, bu tablo karşısında oturup bir düşünmesi ve “Acaba nerede yanlış yaptık?” demesi gerekmez mi? Zira; halkın yüzde 54’ü ‘’Mutlu değilim’’ diyorsa, bunun en büyük sorumlusu hiç kuşkusuz ki; ülkeyi yönetenlerdir. AKP’nin 20 yılık iktidarının sonucu, ‘’mutsuz bir ülke ve mutsuz bir halk”tır. AKP, izlediği politikalar yüzünden, neşemizi yok etmiş, gülmeyi unutturmuştur. AKP’nin ülkemize yaptığı en büyük kötülüklerden biri de budur.

O yetki Atatürk’te bile yoktu!


AKP ve MHP’den oluşan Cumhur İttifakı’nın Irak ve Suriye’ye yönelik operasyonlar için istediği “2 yıllık yetki” aslında nasıl bir rejim istediklerinin en bariz örneği… İktidar, denetlenemeyen ve hesap sorulamayan bir sistem inşa ediyor.

Dünyanın hiçbir yerinde, bir iktidara askeri operasyonlar için “2 yıl yetki” verilmez. Zira; bu tür tezkerelerin sürelerinin kısa tutulmasının sebebi, “siyasi ve askeri hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığı”nı denetlemek içindir.



TARİH EN İYİ ÖĞRETMENDİR

Öyle ki; Türk Ordusu 1921’de Eskişehir – Kütahya Savaşı’nda yenilince, TBMM bu durum karşısında toplanmış ve ne yapılacağı üzerine çözüm önerileri masaya yatırılmıştır. TBMM’deki gizli oturumlarda yapılan tartışmalar sonucu, Mustafa Kemal’e BAŞKOMUTANLIK rütbesi verilmiştir. Mustafa Kemal, aynı zamanda meclisin tüm yetkilerini de devralmıştır. Ancak; tabii ki sadece ÜÇ AY SÜRE sınırıyla… Üstelik, yetkisinin üç ay ile sınırlandırılması önerisi de bizzat Mustafa Kemal’den gelmiştir.

EŞSİZ LİDER BİLE…

Kuşkusuz; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu liderini kıyaslayabileceğimiz hiçbir siyasetçi yok! O eşsiz lider, askeri deha ve kurmay aklın sahibi Mustafa Kemal bile yetkilerini ‘’üç ay süre’’ ile sınırlandırırken, AKP – MHP iktidarı, hiçbir denetime tabi olmak istemiyor ve 2 yıllık tezkere yetkisi alıyor.

Lafa gelince Mustafa Kemal’i ‘’diktatör’’ olmakla suçlayan ve demediğini bırakmayanlar, milli iradeye saygının ne olduğunu Türk milletinin eşsiz lideri ve TSK’nın ebedi komutanı Atatürk’ün hayatını okuyup öğrenerek görmelidirler.