Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Ne siz sorun ne ben söyleyeyim

Canlarım...

Atatürk’ün işaret ettiği:

“Muasır Medeniyetler Seviyesi...”.

Milletimizin:

İnsanî gelişmişliğini gerçekleştireceği varsayımıyla hedef gösterilmişti...



Atatürk:

“Köylü milletin efendisidir” derken...

Saltanatın yüz yıllarca ezdiği o insanlara:

“Güçlüsünüz, efendi sizsiniz, eziklik hissi duymayın” demek istiyordu...



Keza:

“Türk Öğün, Çalış, Güven” derken de...

Övünmeyi (Böbürlenmeyi, kibir yapmayı) değil...

Akıl ve çalışma gibi iki değerin kullanımından ortaya çıkacak başarı sonucunda:

Kendisine güvenmesini tavsiye ediyordu...

Yani:

Bir bakıma:

İnsanî gelişimi tamamlamanın üç temel ayağına işaret ediyordu...





Büyük Önderimiz:

Çağdaş medeniyetler düzeyine ancak...

İnsanî gelişmişliğini gerçekleştirmiş yurttaşlarla çıkılacağını biliyordu...

O halde...

Eziklik duygusundan kurtulacak...

Aklımızın eşliğinde çalışacak...

Sonra da güvenecektik...



Ne yazık ki daha sonraları bu hedef kimileri tarafından (Genelde kendilerinden “sol aydın” diye söz ediyorlardı):

“Ülkeyi halk çocukları yönetsin” çapsızlığına dönüştürüldü...



“Halk çocukları” dedikleri ise:

Eğitimsiz...

Cahil...

Sorgulamayan...

Din afyonuyla uyutulmuş...

Irk gazıyla uçurulmuş...

Mercimek kadar kişisel çıkarı için...

Ülkeyi yakabilecek çılgınlıkta:

Bencil hesapçı insan yığınlarına dönüştüler...



Ve canlarım...

“Ülkeyi halk çocukları yönetsin” sevdasındaki:

İnsanî gelişmişliğini gerçekleştirmiş (Sağ ya da sol fark etmez) aydınlar:

Kendi oyunlarına yenilip:

Taca çıktılar...

Yani:

Oyun dışı kaldılar...



Ve...

Daha da kötüsü...

Ülkeyi yönetmesini istedikleri “halk çocukları” tarafından:

“O.ospu çocuğu” gibi görüldüler...



Sözümün özü canlarım...

Türkiye uzun yıllardır...

Elit ve merit düşmanı...

Her şöhretli kişiyi “seçkin” zanneden halk çocuklarının seçtiği:

Vasat altı politikacılar tarafından yönetiliyor...

Sonuç mu?..



Ne siz sorun...

Ne ben söyleyeyim...

Çevrenize bakın yeter...

Günün sözü


“Şöhret dediğimiz şey fazlasıyla güvenilmezdir ve yakından bakıldığında pek bir değeri yoktur...”.

Arthur Schopenhauer

Kötülüğün iktidarı


İYİ Parti Kurucu Genel Başkan Yardımcısı...

Genel Başkan Başdanışmanı...

İYİ Parti geçmiş dönem milletvekili...

Sağlık Bakanlığı eski müsteşarlarından Dr. Aytun Çıray’ın sosyal medya hesabında okudum...

Sizlerle de paylaşıp...

Kişisel görüşlerimi anlatmak istedim...





Canlarım...

Çıray’ın sosyal medya paylaşımı şöyle:



Partide iken hiç karşılaşmadığım Eskişehir’in İYİ Partili ‘seçkin ve seçilmiş’ vekili:

“Büyükerşen 90 yaşında; bu yaşta belediye başkanı olunur mu? Gerekirse ben onun karşısına çıkıp aday olurum. Benim tuzum kuru. O kaybederse evine döner. Onun adaylığına ve söylediklerine gülüp geçiyorum” demiş.

Vekil, beyanları ile Hoca’nın hatırlattığı “Akıl yaşta değil, baştadır” sözünü doğruluyor sağ olsun!

Halbuki Hoca onun genel başkanına saygıda hiç kusur etmezdi...



Sevgili kardeşim Aytun’un paylaşımının altına şunları yazdım:

Aytun’cuğum, iktisatta Gresham Kanunu der ki:

“Kötü para iyi parayı kovar...”.

Bizde bu kanun siyasette de geçerli olduğu için bu tipler MV oluyor ya...

Tabii ki “para” yerine “insan” yaz lütfen...

Bu hale mi düşerdik?..


21. yüzyıl milliyetçiliği:

Bir ırkın üstünlüğünü değil...

Geçmişte:

Bir arada yaşamış...

Halen:

Bir arada yaşayan...

Gelecekte de:

Bir arada yaşamayı hedefleyen...

Din ve ırk ayrımı gözetmeksizin...

Aynı resmî dili kullanan bir milletin:

Siyasi, iktisadî ve beşerî duygularının ortaklığıdır...

Yani:

Atatürk milliyetçiliğidir...



Eğer bana:

“Türkiye siyaset hayatında bu tanıma uyan bir ya da daha fazla siyasi parti var mı?” diye soran olursa cevabım:

Olsaydı...

Bu hale düşer miydik?..



“Olacak mı?” sorusuna cevabım ise şöyle:

Köhne sol anlayışı terk etmiş...

Liberal demokrat...

En az eşitsizlikçi CHP...

İle...

Irkçılıktan arınmış:

Liberal demokrat:

MHP + İYİ Parti + Zafer Partisi...

Ve...

Ümmetçilik yapmaktan vazgeçmiş...

Siyasal İslâm’ı reddeden:

DEVA-Gelecek Partileri birleşirlerse:

Neden olmasın?...



Çok şey istediğimin farkındayım...

Ancak...

Ve...

Unutulmasın ki:

Kolayı herkes yapar...

Cevabımdır...


Bir ülkeyi yöneten siyasetçiler...

Dış politika...

Ve...

Her türlü diplomasiyi:

Bir film rulosu gibi değil de...

Bir fotoğraf karesi gibi görüyorlarsa...

Orada bir devlet değil:

Bir orta oyunu vardır...



NOT:

Erdoğan’ın Rusya (Putin’le dostluk) politikasını çok başarılı bulanlara:

Cevabımdır...

Günün cevabı


Süleyman Nazif Bağdat valisiyken, Ordu Komutanlığı’ndan bir telgraf geldi:

“Acil 10.000 okka çay temin ediniz...”.

Süleyman Nazif cevap verdi:

“Çin İmparatoruna gönderdiğiniz bir telgraf yanlışlıkla vilayetimize gelmiştir, bilginize...”.

Görevi zamana bırakmak


Canlarım...

Bir iyimserle kötümser arasındaki fark şudur:

İyimser:

Kötümserin geleceğine inandığı felâket gününe kadar:

Mutlu ve huzurlu yaşar...



Bildiğiniz gibi ben:

Sağlıklı bir iyimserim...

Ülkemizde...

Benim yaşımda...

Ya da daha ileri yaşta olan iyimserler:

Finalleri oynadığının farkında...



Sonra?..

Sonrası:

Milyonlarca yıl olduğu gibi olacak...

Doğanın temel yasası gereği...

Ebediyen ikamet edeceğimiz mekânlarımıza:

Çekileceğiz...



Diğerleriyse...

Evrenin ilk oluştuğu günden bu yana olanı:

Bekleyecekler...

Yani...

Her şeyi:

Zamanın değiştirmesini...



Atatürk’ün hedef gösterdiği medeniyetler ise:

Kendi geleceklerini kendileri tayin edecekler...

Neyle mi?

Demokratik, laik, sosyal, hukuk devletleriyle...

Yani...

Bizde olmayanla...

O siyasetçi


Mekân tanınmış, kalburüstü bir restoran...

Masalardan birinden, öfkeli bir ses yükseldi:

“Ben bunu yiyemem... Bana derhal şef garsonu çağırın...”.

Yan masada oturan müşteri gülümsedi:

“Boşuna zahmet etmeyin efendim zira o da yiyemez!..”.



Kendisinin bile yemeyeceği...

Yiyemeyeceği yemeği...

Seçmenlerine...

Bir de ayrıca:

Övgülerini de alarak yedirebilecek kadar ikna gücü yüksek siyasetçi biliniz ki:

Az gelişmiş ülke siyasetçisidir...