Nasıl yani, millet Kılıçdaroğlu’nu seçecek ama aynı millet ona makamı teslim etmeyecek mi?
Seçim çalışmalarına “darbe” tehlikesi bulaştı.
Saray ve çevresi belli ki çok panikte, darbe çığırtkanlığını başlattılar yine.
Hatırlayın Ergenekon davaları süresince beynimizi kemirmişlerdi “darbe olacak” diye.
Sonra ne gariptir ki darbeciler yine bu çığırtkanlığı yapanlar arasından çıktı.
Ancak bu kez iş daha vahim.
AKP o kadar panikteki seçim yoluyla iktidardan düşürülmesini de “darbe” olarak kabul ediyor.
Fitili Süleyman Soylu ateşledi.
“15 Temmuz fiili darbe girişimiydi. 14 Mayıs 2023, Türkiye’yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların her birini yan yana getirerek oluşturulabilecek bir darbe girişimidir” dedi.
Cümle kendi içinde bozuk ama maksadı çok belli.
Sonra sarayın başdanışmanlarından eski Türkiye Komünist Partisi üyesi Mehmet Uçum konuştu.
“2023 seçimlerindeki bir iktidar değişikliği Türkiye’nin tam bağımsızlığına darbe olur. Bunu başarabilmeleri ise ayrı konudur” diye konuştu.
Darbe ile ilgili en vurucu cümleyi ise bizzat AKP Genel Başkanı Erdoğan söyledi;
“Benim milletim Kandil’den aldığı destekle cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmeyecek.”
Sürekli demokrasiden söz eden bir cumhurbaşkanı, rakibi Kılıçdaroğlu’na ise “Seçilemez” demiyor, “Seçilmesi halinde halkın cumhurbaşkanlığını kendisine vermeyeceğini” ileri sürüyor.
Peki nasıl olacak bu?
Kılıçdaroğlu seçilecek ama cumhurbaşkanı olamayacak?
Ne yani aynı millet önce birini seçecek, sonra seçtiği kişiye karşı ayaklanarak cumhurbaşkanı olmasını mı engelleyecek?
Bütün bu söylemler ciddi bir panik havasının yansımasıdır.
İktidar seçimi kaybetmesi halinde çok ağır bir kayba uğrayacağını düşünüyor.
Özellikle tüm hayatlarını bir kişiye bağlayan, bu uğurda başta anayasa suçları olmak üzere her türlü suçu işleyen, devlet gücünü kullanarak her türlü yolsuzluğu, usulsüzlüğü yapanlar için elbette seçim yenilgisi bir kabustur.
O halde saray seçim kaybetmeye karşı bir kaos planı hazırlıyor demektir.
Bu plana göre seçimin muhalefet tarafından kazanılmasını önlemek için akla hayale gelecek/gelmeyecek her şey yapılacaktır.
Bunda başarılı olunmazsa bu kez seçim sonuçları üzerinde tartışma yaratılacak ve sonuçların açıklanması geciktirilecektir.
Bu da başarılamazsa belli ki halkı sokağa dökerek bir iç savaş çıkarmayı bile göze alacaklardır.
Ancak şunu söylemek istiyorum.
Türkiye sadece bu topraklarda bin yıllık bir devlet geleneğine sahiptir.
Bütün gücün kendi ellerinde olduğunu, karşılarında kimsenin duramayacağını düşünenler bu saçma sapan planlarında kendileri boğulurlar.
Seçim kazanmış birini halkı sokaklara dökerek engellemeye çalışanlar ellerindeki resmi silahlı güçlere güvenmeye kalkarlarsa fena halde yanılırlar.
O resmi silahlı güçler, demokrasiye bağlı oldukları için meşru iktidarların emrinde olurlar her zaman... Ancak meşru iktidar yine meşru yoldan el değiştirdiği an, yaratılacak bir kaos ortamında ne yapacaklarını da çok iyi bilirler.
UYARI
Lütfen bir daha hepiniz aynı araca binmeyin
Seçim öncesi özellikle Kılıçdaroğlu’na yönelik bir suikast ihtimalini, çok söylenmesine rağmen hiç aklıma getirmiyorum bile.
Çünkü bu tür korkular insanı paranoyak yapar.
Paranoyak olursanız sağlıklı karar alamazsınız, tam tersine paralize olursunuz.
Ancak iktidarın söylemini sertleştirmesi, darbe ihtimalinden söz etmeye başlaması insanı ciddi bir kuşkuya düşürüyor.
Hele astrologların Türkiye haritasına bakarken “Seçime az bir zaman kala bir siyasi kişinin ölebileceğini ve dengelerin alt üst olacağını” söylemesi bu kuşkuyu gerçek bir korkuya dönüştürüyor.
[caption id="attachment_415003" align="alignnone" width="600"] İzmir mitingine katılan Millet İttifakı liderlerinin hepsi bu teknenin içindeydi.[/caption]
Böyle bir ortamda muhalefet liderlerinin çok iyi korunması gerekiyor.
Devlet görevlileri bu korumayı elbette layıkıyla yerine getiriyordur ama liderlerin de koruma önlemlerine karşı hassas olması gerekir.
Örneğin İzmir’deki tarihi mitinge Millet İttifakını oluşturan bütün liderler aynı tekne ile geldiler.
Bu olmaz.
6 liderin de aynı araçta olması büyük bir tehdit ve tehlikedir.
Bırakın bir suikastı, saldırıyı, doğal kaza olması bile korkunç sonuçlar yaratır.
Bİ SORALIM BAKALIM
Bu devlet eliyle yapılan soygun değildir de nedir?
Bir arkadaşımla oturuyorum.
Laf doğal olarak yüksek fiyatlardan açıldı.
Arkadaşım yıllar öncesi satın aldığı çeşitli malların bile fiyatlarını tutmuş, telefondaki görüntü arşivinde duruyor.
Dedi ki “2013’te 29 bin 900 liraya B sınıfı bir araba almıştım. Şimdiki fiyatı 640 bin lira.”
Ben de “Dolar hesabına göre artmıştır” diye ahkam kestim.
Bunun üzerine hesapladık.
2013’te dolar 1.88 liraymış.
Yani arabasını almak için yaklaşık 16 bin dolar ödemiş.
Şimdi dolar 20 lira, araba fiyatı ise 640 bin lira yani 32 bin dolar ediyor.
Demek ki aynı araba 10 yıl sonra dolar bazında tam iki kat zamlanmış.
Dünyada ise böyle bir artış yok.
Peki bizde neden bu kadar fahiş artış var.
Çünkü devlet ÖTV adı altında aldığı vergiyi yüzde 80’lere çıkardı.
Böylelikle bir araba parasını da vergi olarak devlete ödüyoruz.
Bu bir anlamda devlet eliyle soygun değil mi?
ŞAŞIRDIM
Yapay zeka anketi, Kılıçdaroğlu’nu yüzde 49.42 gösteriyor
Her gün anketler yapılıyor, sonuçlar birbirine çok benziyor.
Sanki bir el ısrarla “ikinci tura” kalınacağını haber veriyor.
Hatta sanıyorum iktidarın en büyük umudu cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması.
Çünkü bu durumda Erdoğan’ın elinin güçleneceğine ve diğer partilerle de pazarlıklar yapabileceğine inanılıyor.
Bana göre anketlerin tümü yanlış ya da kasıtlı.
Gözlemlerime göre Erdoğan’ın yüzde 50’ye yaklaşması bile söz konusu değil, Kılıçdaroğlu’nun seçimi farklı alması asla sürpriz olmaz.
Dün internette bir “yapay zeka anketine” rastladım.
Ankete katılmak için bazı kimlik bilgilerini vermek zorunlu.
Yazıyı yazdığım ana kadar 9 bin 164 katılımcı vardı.
Yapay zeka algoritmasına göre bu deneklerle varılan sonuca göre Kılıçdaroğlu yüzde 49.42 ile birinci.
Erdoğan’ın oy oranı yüzde 45.86 olarak görünüyor.
Yapay zeka anketinde İnce 2.83 Oğan ise 1.37 oranında oy alıyor.
YENİ ÖĞRENDİM
Emniyet ne yapacağını bilemedi CHP mitingi bir gün öne çekildi
Seçim mitingleri devam ederken herkes 7 Mayıs Pazar gününü merak ediyordu.
Çünkü iki parti de birbirinden habersiz olarak İstanbul mitingini aynı güne koymuştu.
Erdoğan Atatürk Havalimanının tarumar edilmesini, “En büyük millet parkını açıyoruz” adı altında kutlamak için bir miting planlamıştı.
Hesapta bu seçim mitingi değil, “hizmet tanıtım programı” olarak gösteriliyor.
Aynı gün Kılıçdaroğlu ise Maltepe’de bir miting planlamıştı.
Ancak bir son dakika değişikliği oldu ve CHP mitingi bir gün önceye 6 Mayıs Cumartesi gününe çekti.
Peki bu karar CHP’nin talebiyle mi oldu?
Aldığım bilgilere göre miting gününü değiştirme talebi İstanbul Valiliği’nden geldi.
Valilik, CHP Genel Başkanı’ndan “miting gününü değiştirmesini” rica etti.
Erdoğan’a niye bu ricada bulunulmadı?
Ona söylemek yürek ister öncelikle.
Ayrıca Erdoğan her zamanki gibi miting değil açılış yapıyor ya, hesapta resmi program.
Ricanın gerekçesi ise güvenlik.
Erdoğan İstanbul’da nereye gitse, neredeyse bütün İstanbul Emniyeti peşine takılıyor.
Erdoğan binlerce kişilik koruma ordusu olmadan pek hareket etmiyor.
Bu durumda İstanbul’un bütün polisleri ister istemez öncelikle Atatürk Havalimanı ve çevresinde güvenlik önlemi alacak.
Buna karşı Maltepe’deki mitinge de en az bir milyon kişinin katılması bekleniyor.
Buraya kaydırılacak kadar çok polis gücü yok İstanbul’da.
Yeterli güvenlik alınamaması halinde Maltepe provokasyona çok açık hale gelecek.
İstanbul Valiliği bu durumu CHP yönetimine bildirince Kılıçdaroğlu da “ricayı” karşılıksız bırakmama kararı almış.
Sonuçta iyi olmuş.