Hayatta bazı şeyleri düşünmeden kabul ederiz. Yanlış da değildir bu; gündelik yaşamın içinde kaybolmamak için alışkanlıklara tutunuruz. Bazen doğal olarak kabul ettiğimiz şeylerin kökeni, tarihin en eski dönemlerine kadar uzanır. Trafik bunun en güzel örneğidir.

Günlük hayatımızda trafikte hangi yönden gittiğimizi pek düşünmeyiz. Sağdan ilerlemek bize doğal gelir. Oysa bu düzen modern çağın değil, çok eski davranış kalıplarının devamıdır.

★★★

İnsanların büyük çoğunluğu tarih boyunca sağ elini kullandığı için savunma refleksi de o yönde gelişmiştir. Yolda karşıdan gelenin solda kalması, olası bir tehlikede avantaj sağlar. Sağdan trafik akışı, bu eski alışkanlığın günümüze ulaşmış hâlidir.

Yani soldan gitmek aslında tarihte “ilk” olan sistemdir. Orta Çağ’da at sırtında savaşan şövalyeler, kılıçlarını sağ elleriyle kullandığı için karşıdan gelen düşmanla çarpışmaya hazır olmak adına yolun solundan giderlerdi. Böylece hem kılıcı savurmak daha kolay olurdu hem de sağ el serbest kalırdı. Bu alışkanlık Roma döneminde de benzer şekilde devam eder.

Sağdan gitmek ise Fransız Devrimi’yle birlikte yaygınlaşmıştır. Aristokratlar at arabalarıyla soldan giderken, halk genelde sağdan yürürdü. Fransız Devrimi’nin ardından, halk aristokratlara benzeyen her şeyden nefret etmeye başladı. Devrim sonrası, “biz o aristokratlardan değiliz” demenin bir yolu olarak herkes sağdan gitmeye başladı. Sağdan yürümek, artık bir politik tavır olarak görülüyordu.

Napoleon iktidara geldiğinde, bu tavrı yasaya dönüştürdü. Fethettiği her yerde, sağ tarafı “doğru taraf” ilan etti. Onun fethettiği ülkelerde trafik sağdan aktı. Ancak İngiltere’yi fethedemediği için orası solda kaldı.

Sonuçta, İngiltere ve eski sömürgeleri (Hindistan, Avustralya, vb.) hâlâ soldan giderken, kıta Avrupa’sı ve Amerika Napoleon’un mirasını sürdürüyor.

Yani arabaların hangi yandan gittiği bile, kimin kimi fethettiğinin tarihsel izi aslında.