Korkusuz
Ümit Zileli

Murat Ağırel

Gazetecilik zor meslektir...

Bizim türden ülkelerde ise zorluğun yanına bir de “tehlike” sözcüğünü eklemek gerekir; doğruları yazan, gerçekleri araştıran, biat etmeyen, iktidar masalarında siftinmeyen, iş takibi yapmayan, bilakis “gazeteci” kisvesi altında iş takibi yapanların, vurgunlardan pay alanların, yolsuzluklara göz yumup çıkar sağlayanların, hırsızların, soyguncuların ipliğini pazara çıkaran gazeteci her daim “tehdit” altındadır!..

Tarihimiz, siyasetçisinden bürokratına, gazeteci kılıklı yanaşmasından işadamı kimlikli vurguncusuna kadar bu türden, Tarih Baba’nın “kara kaplı defterine” geçen beş para etmez tiplerle dolu olduğu kadar, gözünü budaktan, sözünü dudaktan sakınmayan, beş paralık değeri olmayan böyle tipleri teşhir eden gerçek gazetecilerle de doludur!..

-Murat Ağırel, işte bu teşhir işini hiçbir tehdide kulak asmadan yapan, yalnızca zeybek oynarken diz çöken o gazetecilerden biridir!..

Murat, 4 ayı aşkın bir süredir Silivri zindanında misafir... Görünürdeki neden, başta Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı, daha sonra milletvekili Ümit Özdağ’ın Meclis kürsüsünden anlattığı, Libya’da şehit olan MİT mensuplarıyla ilgili olarak sosyal medyada yazdıkları ile ilgili olarak “MİT yasasına muhalefet etmek ve bir MİT mensubunun cenazesini ifşa etmek idi! Kendisi gelerek teslim olduğu halde “kaçma ve delilleri karartma”  şüphesiyle tutuklandı! İYİ Parti Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Müsavat Dervişoğlu ise tutuklanma nedenini şöyle açıkladı:

-Ağırel, delilleri karartma ihtimalinden değil, serbest kalması durumunda yeni soruşturmalara konu olacak hırsızlık ve ihanet belgelerini ortaya çıkarması endişesine binaen tutuklanmıştır!

Murat ise Silivri zindanına giderken şöyle demişti:

-Mücadeleden vazgeçmeyin. Sakın ha sakın korkmayın!

“Şaki” ve “Sarmal”


Milletvekili Dervişoğlu, aslında hedefi tam 12’den vurmuştu...

Murat, kısa aralıklarla iki kitap yazdı; ikisi de çok satan kitaplar arasında ilk sıralarda yer aldı. “Şaki” isimli birinci kitabı, Türkiye’deki soygun ve vurgun düzenini tamamen Sayıştay belgelerine dayanarak ve de izah ederek anlatıyordu!

İkinci kitabı “Sarmal” ise 1950’lerin başından itibaren ABD desteği ve Suudi Arabistan sermayesiyle finanse edilen “Siyasal İslam”ın günümüze kadar uzanan macerasını, kurumları nasıl ele geçirdiğini, sonunda parça parça devlete nasıl sızdığını, ardından da nasıl iktidara sıçradığını, yine belgelere dayanarak anlatıyordu!

İki kitap da büyük ses getirdi; Çok uzun yıllardır tanıdığım sevgili Murat’a zaten ilk kitabından sonra defalarca “aman dikkatli ol!”, “önüne ardına dikkat et!” diyen ben, “Sarmal”ın daha basılmamış halini okuduğumda şöyle demiştim:

-Müthiş bir kitap, kulübe hoş geldin, artık peşini bırakmazlar!

Murat ise kitaplarına sığdıramadıklarını Yeniçağ gazetesindeki köşesinde yazmaya, her türlü ahlaksızlığı, vurgunu teşhir etmeye devam etti!

-Murat Ağırel’i 4 ayı aşkın süredir Silivri’de yatıran ana suç budur!

Bir tutuklunun hastalık hakkı!..


Murat, tutukluluk döneminde tam 17 kilo verdi!..

Zaten incecik bir adam olan Murat, avukatlarının ve eşi Dilek’in tanımlamasıyla neredeyse bir deri bir kemik kalmıştı... Cezaevinin “ekstra yağlı” yemeklerini yiyemiyor, kantinden aldırdığı bisküvi ve krakerlerle karnını doyurmaya çalışıyordu...

Tüm arkadaşları, yakınları “aman yemek ye” diye avukatlarıyla haber gönderirken, bir başka sağlık sorunu ortaya çıktı; Celal Ülgen’in yazdığına göre, Murat’ı ziyarete giden avukatlar Fuat Selvi ve Ziya İlker Göktaş, şunları anlatmıştı:

-Görüşe ilk geldiğinde, aylardır sürekli zayıflayan Murat’ın yüzü toplamış gibi geldi, mutlu olduk... Ama bu mutluluk, o konuşana kadardı, diş etlerindeki şişlik yüzünden yüzü toplamış gibi görünüyormuş aslında. Ağzında sanki cam kırıkları varmış gibi konuşuyordu!

Dişlerinin fena halde ağrıdığını anlatan Murat, şöyle diyordu:

-Günde 6 kez ağrı kesici aldığım halde ancak kısa süre rahatlatıyor!

Murat’ı cezaevinde muayene eden doktor, tedavinin mutlaka bu konuda uzman bir hastanede ve cerrahi müdahale ile çözülebileceğini ifade etmişti. O doktorun verebildiği antibiyotik ve ağrı kesiciler ise maalesef hiçbir işe yaramamıştı!

Avukatların, cezaevi personelinin taleplerini iletip iletmediği sorusuna ise Murat şu yanıtı veriyordu:

-Abi, iletiyorlar ama onların da yapabileceği bir şey yok, hatta dişim ağrıdığında yardımcı olabilmek için adeta çırpınıyorlar!

Murat, ağrılarını biraz olsun giderebilmek için kantinden dondurma aldırmış, ağrılar başladığında buzdolabından çıkartıp yanağına bastırıyor, soğuk dondurma ağrılarını biraz olsun dindiriyordu...

Aslında yapılması gereken, bir hastaneye yatıp ameliyat ve tedavilerini yaptırmaktı; gidip gelerek tedavi olmak neredeyse imkansızdı. Üstelik tutuklu ve hükümlüler için bu tür odalara sahip hastaneler de vardı ve daha da önemlisi  sağlık sorununun çözülmesi bir haktı ve Adalet Bakanlığı’nın sorumluluğundaydı...

Avukatlar, dün saat 13.00’e kadar infaz savcısının neler yapabileceğini bekledi... Saat 12 sıralarında Celal Ülgen’i aradım... Ve Sevgili Murat’a hastane izninin çıktığını öğrendim...

Mutluluğumu tarif edecek sözcük bulamıyorum...

-Murat kardeşim, en kısa zamanda demir gibi ayağa kalkman dileği ile seni ve Silivri’deki arkadaşları kucaklıyorum...