Milyarlarca dolarlık altın çıkarsan geven otunun yerini tutar mı ki?
Bugün sizlere ibretle okuyacağımız bir öykü sunmak istiyorum.
Gerçek bir öykü bu.
Kanadalı Alamos Gold firması; 563 milyon liralık yatırım yapmış, 865 milyon liralık teşvik almış.
2400 ton, 4 milyar dolar civarında altın çıkarıp yüzde 4’ünü yani yaklaşık 160 milyon dolarlık kısmını, devlete pay olarak verip kalanını cebe atarak gitmiş.
Kendi ülkesinin bayrağının sembolü Akçaağaç olunca, “AĞAÇ DEVLETTİR” diyen, ekolojik dengeyi bozacak diye sivrisinekleri ilaçlamayan Kanadalılar bile hayır diyemez böyle bir ticarete.
Şimdi gelin 2007’de yayınlanan “Ölü Altın Bedenler” kitabındaki yürek paralayan öyküyü okuyalım;
Eşi “Hastamızın durumu nasıl?” diye sordu.
Doktor, omuzlarını kaldırdı “Bugün tekrar kemoterapi yapacağız” dedi.
Hemşireye döndü “Hastayı hazırlayın” dedi.
Kadın hastanın yanına oturdu, sağ elini avuçlarına aldı, dudaklarına götürdü öptü.
Hasta zorlukla gözlerini araladı, ümitsiz bir bakışla eşine baktı.
Kadın gözyaşlarını saklamak için eşinin uzun uzun elini öptü “İyi olacaksın merak etme gerekirse bütün varlığımızı harcarız” dedi.
Sedye geldi hastayı aldılar, kadın ümitsizce yatağa oturdu, sekiz aydan beri bu hastalık hayatlarını zehir etmişti.
Eşi Çetin Çelik bir maden şirketinin CEO’suydu, Kanadalı bir şirketle Kazdağları’nda altın aramak için çok çalışmıştı.
Sonunda başarılı da olmuştu, bütün engellemelere rağmen, halkın tepkisine rağmen kendisinin üstün gayretleri ve de siyasi ilişkileri sonucu aramayı yapmışlar, iki yıl önce de aramayı bitirmişlerdi.
Başarılı bir çalışma olmuş epey bir para kazanmışlardı.
Ama şu illet hastalık gelip yakalarına yapışmıştı, kazançlarının sefasını sürememişlerdi.
Sadece ortaklık yaptıkları firma onları Kanada’ya davet etmiş, bir ay tatil yapmışlardı, Kanada’nın yeşilliğine hayran olmuşlardı.
Sekiz ay önce halsizlik hissetmeye başladı, nefes alma zorlukları yaşıyordu.
Parası vardı en iyi hastanelere, en iyi doktorlara gitmesine rağmen şifa bulamamıştı, avuç dolusu para harcamış ama nafile.
Artık hastaneden bile çıkamaz olmuştu.
“Kanser” dediler, kemoterapi yaptılar, yok! Yok!
Bir türlü şifa bulamıyordu
İki gün sonra evine gönderdiler, eşi doktorların Çetin’den ümidi kestiklerini hissetti, çaresiz evine döndü.
Komşuları geçmiş olsuna geliyorlardı, herkes akıllar veriyordu, birisi Küba’ya gitmelerini önerdi, bir telefon numarası verdi, bu numarayla görüşmesini önerdi
Aradılar, telefondaki kişi tahlillerini istedi.
Gönderdiler 14 gün sonra cevap geldi.
Telefondaki kişi sadece Kazdağları’nda yetişen, beş bitkinin tarif edeceği şekilde ambalajlanarak getirilmesi halinde kesin tedavi edeceklerini söylüyordu.
Bitkilerin yöre isimleri ile Latince isimlerini yazdırdı;
Birisi Latincesi (Sideritis Trojana Ehrend) olan Sarıkız çayı, ikincisi Latincesi (Allium Kantrionum) olan yabani sarımsak, üçüncüsü Latincesi (Equi-Trojani) olan Kazdağı köknarının taze kozalağı, dördüncüsü Latincesi (Astrapolus Membronaccus) olan geven otu ile Latincesi (Sxifroga Paniculata) olan Taşkıran otu.
Bu bitkilerin mutlaka Kazdağları’ndan toplanması söylüyordu.
Yanlışlık olmasın diye resimlerini de göndermişti.
Hemen Kazdağları’na adamlar gönderdiler.
Çetin Çelik Küba’dan gelen haberle çok ümitlenmiş, morali de düzelmişti.
Sabırsızlıkla Kazdağları’na gönderdikleri adamlarını bekliyorlardı.
Sekiz gün sonra adamlar geldi.
Çetin Çelik “buldunuz mu?” diye sabırsızlıkla sordu.
Üçünü bulduklarını ama ikisinin maden arama yapılan yerde yetiştiğini, maden arama esnasında bu bitkilerin tamamen yok edilmiş olduğunu söylediler.
“Artık Taşkıran otu ile Geven otunu bulmak imkansız” dediler.
“Zaten bunlar çok yıllık, yani uzun yıllarda yetişen bitkilermiş” dediler.
Çetin Çelik, adeta yıkıldı, altın ararken halkın tepkisi gözlerinin önüne geldi, pankartları görür gibi oldu.
“Kazdağları hayattır” diye yazıyordu.
“Ölüm istemiyoruz” diyen pankartlar vardı.
Vardı! Vardı!
Ama hiç dinlememişlerdi.
İşte kendisinin hayatı bitiyordu
Ölüm “Geliyorum” diyordu.
Çıkardıkları tonlarca altının hayat karşısında, birer tutam geven otu ile taşkıran otu kadar değeri yoktu.
ADİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Şu insan denilen olağanüstü varlık
Yazıyı sosyal medya hesaplarımdan birine gelen mesajdan derledim.
Sadece buradaki 20 madde bile insanın ne kadar olağanüstü bir varlık olduğunu gösteriyor bize;
1. İnsan kalbi yerinden çıkarıldığında bir süre daha atmaya ve etrafındaki havadan oksijen almaya devam eder çünkü kendi elektrik sistemine sahiptir. 2. Mide asidi o kadar güçlüdür ki vücudunuz her 3-4 günde bir midenizin iç katmanını baştan aşağı yeniler. 3. İnsan burnu 50 bin kokuyu tanır ve hatırlar. 4. Vücudunuzda 96 bin km uzunluğunda kan damarı vardır. Bu uzunluk Ekvator’un çevresinde 2.5 tur atabilir. 5. Kalbiniz her gün bir kamyonu 32 km götürmeye yetecek enerji üretir. Ömür boyunca ürettiği enerji ile bir kamyon aya gidip geri dönebilir. 6. 70 yıllık ömrü boyunca bir insan kendinden ortalama 48 kilo deri döker. 7. Havanın açık olduğu bir gece gökyüzüne bakarsanız Andromeda galaksisini görebilirsiniz, bu gözlerinizin küçücük bir ışık huzmesini yakalayabilecek kadar hassas ve güçlü olduğu anlamına gelir zira bu komşu galaksi 2.5 milyon ışık yılı uzaklıktadır. 8. Bir insan ömrü boyunca 25 bin metreküp hacminde iki yüzme havuzunu dolduracak kadar tükürük üretir. 9. Uyanık olduğunda beyniniz bir ampulü yakmaya yetecek kadar elektrik üretir. 10. Kemikleriniz aynı ebattaki çelikten daha güçlüdür, buna karşın çelikten 4-5 kat daha hafiftir ve çelikten bile güçlü olan kemiklerinizin yüzde 31’i sudur. 11. İnsan gözü dijital bir kamera olsaydı, 576 megapiksel olurdu. Piyasada bulabileceğiniz en gelişmiş 80 megapiksel DSLR’nin fiyatı 34 bin dolardır. Ayrıca uzmanlar insan gözünün 10 milyon farklı rengi ayırt edebildiğini tahmin etmektedir. 12. Kılıf içerisinde olmasaydı tüm hücrelerinizde yer alan DNA dünyadan Plüton’a gidip geri gelecek kadar esneyebilirdi. 13. Ömrünüz boyunca, beyninizin uzun dönem hafızası 1 kuadrilyon (1 milyon x milyar) ayrı bit bilgiyi tutabilir 14. Ortalama bir insan ömründe, kalp yaklaşık olarak 1.5 milyon varil -200 tankeri doldurmaya yerecek kadar- kan pompalar. 15. Vücudunuz saatte 180 milyon kırmızı kan hücresi üretir. 16. Hamilelik süresince, eğer annede organ hasarı ortaya çıkarsa, rahimdeki bebek hasarlı organı onarmak için kök hücre gönderir. 17. Bir adım atmak için 200 kas çalışır. 18. Tek bir hücrede 6 milyar DNA bulunur 19. Bir insan hiç yemek yemeden 2 ay yaşayabilir 20. Hafızanıza yeni bir şey kaydettiğinizde beyindeki nöronlar arasında yeni bir fiziki bağ oluşturulur. Her yeni kayıt ile beyninizde fiziki bir değişim yaşanır.
ÇOK GÜLDÜM
Seçim günü için seçimle ilgisi olmayan 4 fıkramız var
Bugün seçim günü.
Kaderimizi belirleyeceğiz.
Oyunuzu kullandığınıza inanarak sayfama hoş geldiniz diyorum.
Bu seçim günü Yıldırım Tuna 4 fıkra göndermiş.
Seçimle ilgili değil hiçbiri, zaten seçim yasakları var.
Haydi gelin birlikte okuyalım;
Islak dans
Adam balo salonunda bir kadını dansa kaldırmış, birlikte dans ederken aniden dansı bırakmış, tam yanlarındaki kapıyı açıp balkona koşarak çıkmış, biraz sonra sakin bir şekilde geri gelmiş ve dansa bıraktıkları yerden devam etmeye başlamışlar, başını tekrar adamın göğsüne dayayan kadın, adamın ceketindeki ıslaklığı hissedip birden kafasını kaldırmış, Epey ıslanmışsınız..! Yanağım, burnum, dudaklarım sırılsıklam oldu.. Dışarıda yağmur mu var?” diye sormuş,
“Yok..” diye cevap vermiş adam, “Ama tam karşıdan gelen deli gibi bir rüzgar var..!”
İlk tanışma
Telefonda tanıştığım kızla ilk defa buluşacağız. Çok heyecanlıyım. Beni aradı, heyecanlı bir ses tonuyla “Seni nasıl tanıyacağım?” diye sordu.
“1.70 boyundayım ve 80 kiloyum.. Kızılay’da, gökdelenin önünde bekliyor olacağım” dedim..
“Peki ben seni nasıl tanıyacağım?..”
“Kolay” dedi sinirli bir ses tonuyla, “Sanırım elinde çelik metre ve kolunun altında banyo baskülü, oradaki tek kız ben olurum..!”
Nezaket dersi
Öğretmen, ‘Nezaket ve Görgü’ dersinde “Gençler, çok hoş bir kızla yemeğe çıktınız, yemek sırasında tuvalete gitmeniz gerektiğini ona nasıl söylersiniz?” diye sormuş,
“Bir dakika izin verir misin çok sıkıştım derim” diye atılmış Ali..
“Ooo.. Bu çok kaba olur. Sen Orhan? Bunu sen nasıl söylerdin?”
“Üzgünüm ama tuvalete gitmem gerekiyor. Hemen dönerim.” derdim..
“Böylesi daha iyi ama yemek masasında söylenmesi pek hoş değil. Sen Mete. Bir kez olsun bize doğru bir yöntem gösterebilir misin?..”
“Tabii ki” diye cevap vermiş Mete, “Hayatım bir dakika izin verirsen yemekten sonra seni tanıştıracağımı umduğum çok değerli bir arkadaşımı görüp hemen döneceğim..!”
Ya beğenmezsem?
Telefonda tanıştığım kızla ilk defa buluşacağız, oda arkadaşım endişeli halimi görünce “Ne var?” diye sordu..“Ya beğenmezsem? Gecemin içine edilecek, kıza da ayıp olacak?” dedim,
“Saçmalama. Taktığın şeye bak” dedi, “Akıllı telefonlarda yeni bir uygulama var, zil sesini tanışma saatinden hemen sonraya ayarlıyorsun, çalınca kızı beğenmezsen ‘Ne var anne sorun nedir?.. İyi misin?’ falan deyip ufak bir özür diliyor ve telaşla oradan uzaklaşıyorsun..”
Telefonu ayarladım, kızla buluştuk, hiiii, hayal edemeyeceğim, kestane rengi saçları beline kadar, nefes kesici güzellikte bir kız, tokalaşmak için heyecandan titreyen elimi uzatırken birden onun telefonu çaldı, “Ne oldu anne?” dedi çığlık atıp uzaklaşırken, “İyi misin? Sakın yerden kalkma geliyorum!”