Korkusuz

Meral Akşener kürsüde kurşunları fırlattı

İYİ Parti lideri Meral Akşener, partisinin İstanbul İl Başkanlığı'na yönelik saldırı sonrası başlayan tartışmalar üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yüklendi. "Recep Bey çıkmış benden özür bekliyormuş" diyen Akşener, "Utanmasan mermiye saldırdı diye parti binamızı tutuklayacaksın. Bir de senden özür dileyeceğim, öyle mi? Hadi oradan be hadi oradan! Çok beklersin!" dedi. Elindeki kovanları yere fırlatan Akşener, partililere seslenerek "Tüm mermilere göğüs gerip; milletimize güneş olacaksınız! Söz mü?" ifadesini kullandı.

Meral Akşener kürsüde kurşunları fırlattı
İYİ Parti lideri Meral Akşener, partisinin İstanbul İl Başkanlığı'na yönelik saldırı sonrası başlayan tartışmalar üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yüklendi. "Recep Bey çıkmış benden özür bekliyormuş" diyen Akşener, "Utanmasan mermiye saldırdı diye parti binamızı tutuklayacaksın. Bir de senden özür dileyeceğim, öyle mi? Hadi oradan be hadi oradan! Çok beklersin!" dedi. Elindeki kovanları yere fırlatan Akşener, partililere seslenerek "Tüm mermilere göğüs gerip; milletimize güneş olacaksınız! Söz mü?" ifadesini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugün TBMM grup toplantısında konuştu. Geçen hafta İYİ Parti İstanbul İl Başkanlığı’na yapılan silahlı saldırıyla ilgili tepkisini göstermek için kürsüye kurşunla gelen Akşener, konuşması sırasında kurşunları da yere fırlattı. Akşener şunları söyledi:

“SORUMSUZ BİR İKTİDAR, KORKAK BİR İKTİDAR VE ARTIK VAKTİNİ, ÇOKTAN DOLDURMUŞ SON KULLANMA TARİHİ GEÇMİŞ BİR İKTİDAR”

“Kadim kültürümüzle harmanlanan, cennet vatanımızda hakkımız olan tüm değerlerden, tüm olanaklardan, tüm fırsatlardan mahrum bırakıldığımız ucube bir dönemin nihayet sonuna geliyoruz. Mesela uzun bir zamandır adaletten mahrumuz. Çünkü adaleti gölgeleyen bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Hukuka keyfine göre yön veren, kendi çıkarları için zalime boyun eğen, başkentin göbeğindeki alçak bir cinayetin gerçek faillerini bulmaktan bile aciz bir iktidar. Mesela uzun bir zamandır samimiyetten mahrumuz. Çünkü kalbini karartmış bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. İki küçücük çocuğun gözyaşlarını bile görmezden gelen vicdansız bir iktidar. Mesela uzun zamandır ciddiyetten mahrumuz. Çünkü görev bilincini kaybetmiş bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Verdiği hiçbir sözü tutamayan mafyaları, simsarları, uyuşturucu kaçakçılarını kollayan Sinan Ateş’in katillerine göz yuman zalim bir iktidar. Sorumsuz bir iktidar, korkak bir iktidar ve artık vaktini, çoktan doldurmuş son kullanma tarihi geçmiş bir iktidar.

“KATİLLER, CEZASINI ÇEKECEK. AZMETTİRENLER, CEZASINI ÇEKECEK”

Düşünün ki emniyet teşkilatımız cinayeti planlayan şahsı bir milletvekilinin evinde yakalıyor. Buna ilişkin tutanak tutuyor. Nasıl oluyorsa oluyor o tutanak ortadan kayboluyor. Ve bugün o tutanak dava dosyasında yok. Böyle bir rezalet olabilir mi? Böyle devlet yönetilir mi? Neydin, ne oldun Recep Bey? ‘Cesaretin sembolüyüm’ diye geldin giderayak esaretin sembolü oldun. ‘Milletin adamıyım’ diye geldin giderayak mafyaların, simsarların, kuklası oldun. Bir zamanlar geçmiş iktidarların hatalarından ders alırdın. Şimdiyse kendi hatasını göremeyecek kadar kör, doğruları duyamayacak kadar da sağır bir adam oldun. ‘Nereden, nereye?’ değil mi Recep Bey? Görüyorum ki, artık sende Ayşe Ateş’e verdiği sözü tutacak basiret yok. Babasız kalan Banuçiçeğin, Bengüsu’nun karşısına çıkacak yüz yok. Elindeki sınırsız yetkiye rağmen katillerden hesap soracak cesaret ise hiç yok.

Hiç merak etmeyin, Recep Bey’in yapamadığını biz yapacağız. Onun tutamadığı sözü biz tutacağız. Ne olursa olsun Sinan Ateş’in kanını, yerde bırakmayacağız. Katiller, cezasını çekecek. Azmettirenler, cezasını çekecek. Yataklık edenler, cezasını çekecek. Bu işin üstünü örtmeye kalkışanlar da cezasını çekecek. Nereye giderlerse gitsinler. Hangi deliğe girerlerse girsinler. İsterlerse dünyanın öbür ucuna kaçsınlar o alçakları mutlaka bulacağız. Sinan Başkan’ı unutmayacağız, unutturmayacağız.

“ARTIK SOSYAL MEDYA PLATFORMLARI KİŞİSEL BİLGİLERİ ADLİ MAKAMLARA İLETMEKLE YÜKÜMLÜ OLACAK”

Seçimlere 39 gün kala BTK yeni bir sosyal medya düzenlemesini yürürlüğe aldı. Bu düzenlemeye göre, artık sosyal medya platformları kişisel bilgileri adli makamlara iletmekle yükümlü olacak. Peki nasıl iletecek? Herhangi bir yargı kararı olmadan iletecek. Bir soruşturma bahanesi bulmak yeterli olacak. Yani bir İçişleri Bakanlığı yetkilisi ‘Şu kişi hakkında soruşturma var. Bana bilgilerini verin’ dediğinde o bilgiler derhâl iletilecek. Bu şekilde yargı önünde suçu ispatlanmamış kişilerin tüm şahsi bilgileri talep edilebilecek. Düzenlemenin ilgili kısmı, aynen şöyle diyor: ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, devletin sırlarına karşı suçlar ve bu kapsamda içerik oluşturan ve yayan faillere ulaşmak için, gerekli olan bilgiler…’

Yani mesela gerçek enflasyon verilerini inceleyen ENAG, ‘yanıltıcı bilgi yaymaktan’ susturulacak. Üstelik sadece ENAG değil; ENAG verilerini paylaşan hesaplar da susturulacak. Mesela ‘Kızılay’ın çadır satışını’ haber yapanlar ve yayanlar, ‘devlet sırrını açığa çıkardı’ diye susturulacak. Mesela ‘Dört gün oldu, bir tane arama kurtarma ekibi gelmedi’ diyenler, ‘devletin birliğini bozuyor’ diye susturulacak. Yani böylece tek adam rejiminin diktatörlüğe doğru uzanan yoluna bir taş daha döşenecek. Türk demokrasinin önüne ördükleri duvarlara bir tuğla daha konulacak. Türk gençlerine layık gördükleri hapishane düzenine bir pranga daha eklenecek. İşte size Recep Bey ve arkadaşlarının Türkiye’ye layık gördüğü yüksek demokrasi standardı. Gerçekten ibretlik. Üstelik düzenleme bununla da sınırlı değil. Aynı zamanda sosyal medya platformlarının tüm kişisel verileri Türkiye’de tutmasını da mecbur kılıyor. Hâlbuki 30 yıl önce internetin hayatımıza girişi ile birlikte tüm sınırlar ortadan kalkmıştı. Ama bugün Recep Bey internete sınır çizmeye kalkıyor. Böyle bir vizyonsuzluk olabilir mi?

“BİZ, BUNUN ZORLA, YASAKLA VE İKTİDARIN HUKUKSUZ ÇIKARLARI İÇİN YAPILMASINA İTİRAZ EDİYORUZ”

Yanlış anlaşılmasın. Biz, verilerin ülkemizde tutulmasına itiraz etmiyoruz. Biz, bunun zorla, yasakla ve iktidarın hukuksuz çıkarları için yapılmasına itiraz ediyoruz. Artık bulut bilişim çağındayız. Dolayısıyla artık bu şirketler verilerini kendi ülkelerinde bile tutmuyorlar. Peki nerede tutuyorlar biliyor musunuz? Enerjinin ucuz olduğu ülkelerde tutuyorlar. İnternet altyapısının güçlü olduğu ülkelerde tutuyorlar. Hukukun üstün olduğu ülkelerde tutuyorlar.

Çünkü tüm yatırımlarını ekonominin öngörülebilir olduğu ülkelere yapıyorlar. İşte biz, bu çapsızlığa, bu vizyonsuzluğa isyan ediyoruz. Çünkü, Türkiye de bu ülkelerden biri olabilirdi. Ama Recep Bey ve liyakat abidesi kadrosu yüzünden maalesef olamadı. Çünkü her konuda olduğu gibi bu konuda da kendi beceriksizliklerini kabullenmek yerine yasaklar koyarak esas meseleyi görmezden gelmeyi seçtiler. Ve en sonunda bu iktidar sayesinde Türkiye bu son düzenleme ile internete sansür getiren, demokrasi öncüsü ülkelerin arasında yerini aldı.

“BTK’NIN YAPMIŞ OLDUĞU BU DÜZENLEME SOSYAL MEDYA PLATFORMLARINI SARAY MEDYASINA ÇEVİRME GİRİŞİMİDİR”

BTK’nın yapmış olduğu bu düzenleme sosyal medya platformlarını saray medyasına çevirme girişimidir. Bu düzenleme Twitter’dan bir AHaber oluşturma gayretidir. Bu düzenleme Facebook’ta, milletimize bitmeyen bir penguen belgeseli izletme çabasıdır. Ellerindeki binlerce trole rağmen istedikleri algıyı yönetemediler. Emirlerindeki onca kanala rağmen milletimizi yalanlarına inandıramadılar. Attıkları onca iftiraya rağmen oylarının eriyişini bir türlü durduramadılar. Çünkü bu hükûmetin depremdeki acizliğini sosyal medya ortaya çıkardı. Saray medyası sahte başarı hikâyeleri yazarken Kızılay’ın depremzedelere çadır sattığı haberi sosyal medyadan yayıldı. Toplanan vergilerin kimlerin cebine girdiğini sosyal medya duyurdu. İşte tam da bu yüzden rezilliklerini meydana döken her şeye düşmanlar. Sosyal medyaya düşmanlar. Gençlere düşmanlar. Gençlerin kullandığı tüm teknoloji araçlarına düşmanlar.

“KİM JONG’UN UZUN BOYLU RUH İKİZİ İLE MİLLET İTTİFAKI’NIN ADAYI ARASINDA BİR TERCİH YAPACAKSINIZ”

Sevgili gençler; şunu asla unutmayın ki 14 Mayıs’ta oy kullanmaya gittiğinizde çok kritik bir seçim yapacaksınız. Kim Jong’un uzun boylu ruh ikizi ile Millet İttifakı’nın adayı arasında bir tercih yapacaksınız. Kuzey Kore’ye özenen bir Türkiye ile Avrupa standartlarında bir demokrasiyi doyasıya yaşayan bir Türkiye arasında bir tercih yapacaksınız. Kim Jong’un izinden gidenlerle Atatürk’ün gösterdiği istikamete yürüyenler arasında bir tercih yapacaksınız. Sizlere, öğrenilmiş çaresizlik prangaları takanlar ile ‘Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet’ diye haykıranlar arasında bir tercih yapacaksınız. Ben size inanıyorum. Ben size güveniyorum. Çünkü; güç sizde. Çünkü; söz sizde. Çünkü; gelecek sizin ellerinizde. Adım gibi eminim ki 14 Mayıs’ta sandığa gideceksiniz ve kaderinizin dizginlerini elinize alacaksınız. Sandığa gideceksiniz ve Recep Bey’i o koltuktan indireceksiniz. Sandığa gideceksiniz ve atamızdan aldığınız emanetin hakkını verip yepyeni bir tarih yazacaksınız. Hiç şüphem yok, o sene, bu sene.

“GİDERAYAK ARTIK BU İKTİDARIN BİZE NE VERECEK BİR ŞEYİ NE DE SÖYLEYECEK BİR SÖZÜ KALMADI”

Giderayak artık bu iktidarın bize ne verecek bir şeyi ne de söyleyecek bir sözü kalmadı. Artık bozuk plak misali kendilerini tekrara başladılar. Nitekim geçtiğimiz hafta, Recep Bey dedi ki, ‘Yeni bir dönemi başlatıyoruz. Bu dönemin adı ‘şahlanış’ dönemidir.’ Bir tarafta çağ açıp, çağ kapatan bir ecdadın vizyonu, diğer tarafta ise 2 ayda bir canı sıkıldıkça dönem açıp dönem kapayan bir garip anlayışa makhum edilen Türkiye. Gerçekten çok üzücü. Sen daha dün şahlanıyoruz demiyor muydun? 2018’de, 2020’de şahlanıyoruz demiyor muydun? 2021’de, 2022’de yine bir şahlanasın gelmemiş miydi? Hani prangalar vardı? Hani önündeki tek engel parlamenter demokrasiydi? Hani uçuyordun, hani kaçıyordun? Hani ‘Bu kardeşiniz’ diye nutuklar atıyordun? Ne oldu? Ne değişti? Sana her istediğini veren bu millet senin şahlanamayışlarının ceremesini çekmeye mecbur mu? Bu memleket, senin ısıtıp ısıtıp anlattığın bayat masalları dinlemeye mecbur mu? Türkiye, senin bu beceriksizliğine daha fazla tahammül etmeye mecbur mu? Bir de çıkmışsın utanmadan; ‘Biz meydanlarda ve kürsülerde verdiği sözü göreve geldiğinde unutanlardan değiliz’ diyorsun. Meydanda verdiğin sözü göreve gelince unutman senin artık alameti farikan oldu.

Çok değil daha geçtiğimiz sene; ‘Türkiye ekonomi modeliyle cari fazla vereceğiz’ diyordun. Ne oldu? Türkiye, tarihin en yüksek cari açığını verdi. Son 12 ayda cari açık 52 milyar dolar oldu. Bu yılın sadece 2 ayında Türkiye 26 milyar dolar dış ticaret açığı verdi. ‘2023 hedefleri’ diye diye 7 seçim geçirdin. 2023’e geldik sen hâlâ aynı şeyleri söylüyorsun. Hâlâ aynı vaatlerde bulunuyorsun. Zahmet edip de seçim söylemini bile değiştirmiyorsun. 2023’te 2,1 trilyon dolar millî gelir vadediyordun 2023’e geldik millî gelirimiz 1 trilyon doları bile bulamadı. 2023’te 500 milyar dolarlık ihracat vadediyordun, 2023’e geldik yarısını ancak buldun. 2023’te kişi başı 25 bin dolar gelir vadediyordun. 2023’e geldik 9 bin dolara çakıldın kaldın. 2023’te yüzde 5 enflasyon vadediyordun, 2023’e geldik yüzde 50 buçuk enflasyonla övünür oldun. Yahu siz şaka mısınız? Böyle şuursuzluk olabilir mi? Böyle ciddiyetsizlik olabilir mi?

“SANDIK KORKUSU BACAYI SARINCA APAR TOPAR YAPMAK ZORUNDA KALDIN. AMA ONU BİLE EKSİK YAPTIN”

Memlekette açlık sınırı 9 bin 591 lirayı bulmuş. Yoksulluk sınırı 31 bin 241 lira olmuş. Bunlar en düşük emekli maaşını 7 bin 500 lira yapmakla övünüyor. Neymiş? Vaatlerinin sonuna kadar arkasında duruyorlarmış. Recep Bey eğer ki bu sözleri sana zar zor yaptırdığımız daha doğrusu seni yapmak zorunda bıraktığımız 3600 ek gösterge ve EYT düzenlemeleri için söylüyorsan işte orada duracaksın. Yıllarca söz verdin, yapmadın. Milletimizin feryadına kulak tıkadın. Sandık korkusu bacayı sarınca apar topar yapmak zorunda kaldın. Ama onu bile eksik yaptın. Onu bile adaletsiz yaptın. Sana, yolunu yordamını defalarca söylediğimiz şeyleri bile yapmayı beceremedin. Ama sen hiç merak etme 3600 ek göstergedeki eksiklikleri biz tamamlayacağız. EYT düzenlemesindeki yanlışlıkları biz düzelteceğiz. Emekli maaşlarının yetersizliğini biz gidereceğiz. Ay sonunu düşünmekten uykuları kaçan milletimizin derdini de biz çözeceğiz. Milletimiz seni 39 gün sonra tıpış tıpış gönderecek. Bizimle beraber tertemiz bir sayfa açacak ve 2’nci asra açılan bu pırıl pırıl sayfada Türkiye tarih yazacak.

“ARTIK O DA BU SEÇİMİ KAYBEDECEĞİNİN FARKINA VARDI”

Siz sakın kürsülerde, ekranlarda mangalda kül bırakmayan Recep Bey’e bakmayın. Artık o da bu seçimi kaybedeceğinin farkına vardı. Bu yüzden de son zamanlarda oldukça huysuz, aksi ve gergin. Aslında hoş görmek lazım. Sonuçta gelmekte olan hezimeti hazmetmek kolay değil. Yalnız buradan kendisine küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum: Recep Bey; ‘Gerginsin’ deyince bana ve arkadaşlarıma kızmak, tehdit etmek, hakaret etmek sandıktaki kaçınılmaz sonunu, değiştirmeyecek. Çünkü içinde bulunduğu bu acınası durumun tek sorumlusu sensin sen. Bak, tam 21 yıl oldu. Ama sen hâlâ asgari düzeyde bir devlet insanı olamadın. Dile kolay. Koskoca 21 yıl, kim olsa bir şeyler öğrenirdi. Ama sen maalesef hiçbir şey öğrenemedin.

“BU ÜLKENİN CUMHURBAŞKANI OLMA ŞEREFİNİN ZERRESİNİ DAHİ ÜZERİNDE TAŞIYAMAMANDAN BEN UTANIYORUM”

Bir de üstüne geçtiğimiz hafta çıkmışsın bana, ‘Utan, utan’ diyorsun. Evet utanıyorum, bu ülkenin Cumhurbaşkanı olma şerefinin zerresini dahi üzerinde taşıyamamandan ben utanıyorum. Küfür bulaşmış dilinden fitne saçan sözlerinden, söylediğin yalanlardan, attığın iftiralardan biz utanıyoruz. Milyonlarca vatandaşına düşman gözüyle bakmandan biz utanıyoruz. Ama belli ki sen hiç ama hiç utanmıyorsun. Bu yüzden de nefret saçmaya öfke kusmaya tam gaz devam ediyorsun. Hatta muhalefeti, Cudi’ye Gabar’a gömmekten bahsedecek kadar şirazeden çıkıyorsun. İnanabiliyor musunuz? Aynen böyle söylüyor. Arkadaş bizi Cudi’ye, Gabar’a gömecekmiş. Bak Recep Bey Cudi ve Gabar senin için vatan olmayabilir ama bizim için Rize ne kadar vatan toprağıysa Cudi de o kadar vatan toprağıdır. Kocaeli ne kadar vatan toprağıysa Gabar da o kadar vatan toprağıdır. Sen kuponcu olduğundan vatan toprağının kıymetini bilmezsin. Ama biz gayet iyi biliriz. Al bayrağımızın gölgesinin düştüğü her yer bizim için cennettir, cennet.

Sakın unutma, sen bu sözlerin benzerlerini 2019’da da söylüyordun. Sonra ne oldu? Millet seni sandığa gömdü. Hatta utanmadan bir de ağladın, mızıkçılık yaptın. O zaman ne oldu? Millet seni o sandığa bir daha gömdü. Hem de bu defa katmerli gömdü. O yüzden iyisi mi sen bu tehditlerini, kendine sakla. Çünkü bu kafayla gitmeye devam edersen 14 Mayıs’ta sandığın dibini görünce daha çok ağlarsın. Sonra söylemedi deme. Milletimiz böyle bir muameleyi böyle bir dili hak etmiyor. Cumhuriyetimiz yeni asrında böyle ucube bir zihniyeti hak etmiyor.

“TÜRKİYE, BÖYLE UCUBE BİR YÖNETİMİ HİÇ HAK ETMİYOR”

Türkiye, böyle ucube bir yönetimi hiç hak etmiyor. İşte bu yüzden biz, İYİ Parti olarak Türkiye’ye, yepyeni bir yönetim anlayışı getirmeye talibiz. Cumhuriyetimizin yeni asrını özündeki değerlerle taçlandırmaya talibiz. Milletimizin iradesine hak ettiği değeri göstermeye talibiz. Biz milletimize, 21’inci yüzyılda; mesleğini, hayatını, ülkesini üzerinde gururla taşıyan tökezlediğinde yanında devletinin olduğunu hissettiren yeni bir toplumsal sözleşme vadediyoruz. Bu toplumsal sözleşmenin ilk ve en temel unsuru, ‘yaşatmak’ olacak. Çünkü ‘İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın’ düsturundan, zerre nasiplenmemiş sorumluluğu vatandaşına karşı değil yandaşına karşı hisseden bir zihniyetin milletimizi yaşatamadığını artık tüm çıplaklığıyla gördük. İşte bu yüzden bir yandan, yasımızı tutarken diğer yandan da vatandaşının derdini dinleyecek, acısını hissedecek, öfkesini dindirecek bir devlet anlayışını, ‘Yaşatan bir Türkiye’yi’ yeniden inşa edeceğiz.

“TOPLUMSAL SÖZLEŞMEMİZİN, İKİNCİ UNSURU ADALETİ SAĞLAMAK, ADİL OLMAK”

Toplumsal sözleşmemizin, ikinci unsuru adaleti sağlamak, adil olmak. Bugün Türkiye’de, adaleti sağlamak için hukukun üstünlüğünü tanıyıp, yargı bağımsızlığını tesis etmekten çok daha fazlası gerekiyor. Bu yüzden de her şeyden önce her bir vatandaşına eşit yaklaşan her birine aynı fırsatları sağlayan kerim bir devlet anlayışını tesis edeceğiz. Ve bu anlayış çerçevesinde milletimizin her bir ferdinin kaliteli ve ücretsiz bir şekilde barınma hakkına, sağlık ve eğitim hizmetlerine, engelsiz erişimini sağlayacağız. Her bir bebeğimizin, çocuğumuzun, gencimizin tok uyuma hakkını; her bir vatandaşımızın alın teriyle çalışma hakkını ve emeğinin karşılığında insan onuruna yakışır bir gelir elde etme hakkını teslim edeceğiz. Eğlenme, rahat bir nefes alma, dilediğince gülme ez cümle mutlu ve huzurlu bir yaşam sürme hakkını güvence altına alacağız. Yani adil bir Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz.

“TOPLUMSAL SÖZLEŞMEMİZİN, ÜÇÜNCÜ UNSURU SAYGILI OLMAK”

Toplumsal sözleşmemizin, üçüncü unsuru saygılı olmak. Ama saygıyı sadece bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak sözlere değil 85 milyonun iki dudağı arasından çıkacak sözlere duyacağız. Kadın haklarına, çocuk haklarına, doğmamış çocukların haklarına, hayvan haklarına, çevre haklarına, siyasi ve yaşam tercihlerine ve her bir vatandaşımızın nüfus cüzdanına saygılı bir Türkiye’yi, yeniden inşa edeceğiz. Toplumsal sözleşmemizin dördüncü unsuru nitelikli insan yetiştirmek. Bundan tam 100 yıl önce İktisat Kongresi’nin bildirisinde ne yazıyor, biliyor musunuz? ‘Her Türk, her yerde hayatını kazanabilecek şekilde yetişir fakat her şeyden evvel, memleketi için çalışır.’ O beğenmedikleri Cumhuriyetimizin 100 yıl önceden günümüze taşınan vizyonunun büyüklüğüne bakar mısınız? İşte biz de Cumhuriyetimizin bu vizyonunu yeniden yaşatacağız. Dünyanın her yerinde çalışabilecek, mesleğini dünya kalitesinde yapabilecek nitelikli insanlar yetiştirmek için kaliteli bir eğitim imkânı sağlayarak, Nitelikli bir Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz.

“TÜM BUNLARIN NETİCESİNDE TOPLUMSAL SÖZLEŞMEMİZİN BEŞİNCİ VE SON UNSURU İSE ‘GÜÇLÜ TÜRKİYE’Yİ’ İNŞA ETMEK OLACAK”

Tüm bunların neticesinde toplumsal sözleşmemizin beşinci ve son unsuru ise ‘Güçlü Türkiye’yi’ inşa etmek olacak. Ama bunu öyle hamasi sözlerle 2 ayda bir atılan, ‘şahlanış’ tiratlarıyla değil dünyada sözü geçen büyük bir ekonomik güç haline gelerek sağlayacağız. Yani, Türkiye’nin gerçek potansiyelini açığa çıkartarak sağlayacağız. Avrupa’nın göçmen hendeği olmayan, tefeci lobileri tarafından yağmalanmayan, ekonomik coğrafyasını değerlendirerek, dünyaya ilham olan istikrarsızlığın merkezi değil, istikrarın sembolü olan 2’nci asrında yeni bir başarı hikayesi yazan güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye’yi inşa edeceğiz. 15 Mayıs’la beraber Türkiye’de yeni ve iyi bir yönetim anlayışı hakim olacak devlet ile millet arasındaki sözleşme yeniden yazılacak. Hangi partiye oy vermiş olursa olsun, hangi aileye doğmuş olursa olsun, hangi inanca sahip olursa olsun bu vatanın her bir evladının bileğinin hakkıyla kazanma şansına sahip olduğu, hayallerini gerçekleştirme fırsatlarına sahip olduğu bir Türkiye küllerinden doğacak. Ve emin olun o Türkiye, tarih yazacak.

“RECEP BEY, SEN HİÇ MERAK ETME. BEN KİMİNLE UĞRAŞACAĞIMI ÇOK İYİ BİLİRİM”

Recep Bey’in geçen haftaki sayısız hezeyanlarından biri vardı ki gerçekten evlere şenlik. Neymiş? Kiminle uğraşacağımı, çok iyi bilecekmişim. Neymiş? Kendisini benimle uğraştırmayacakmışım. Vay vay vay… Bir aslan miyav dedi, minik fare kükredi… Recep Bey, sen hiç merak etme. Ben kiminle uğraşacağımı çok iyi bilirim. Mesela ben kul hakkı yiyenlerle uğraşırım. Mesela ben teröristin mektubunu devletin televizyonunda okutanlarla uğraşırım. Mesela ben emekliden, memurdan, işçiden, çiftçiden esirgediği, milyarlarca lirayı yandaşların rant şebekelerinin ayaklarının seren, yağmacılarla uğraşırım. Mesela ben milletine yalan söyleyen milletinin sesini duymayan üstüne de utanmadan saraylarda keyif çatanlarla uğraşırım. Anaları mutfakta, babaları da evlatlarına karşı çaresiz bırakanlarla emekçileri, memurları, enflasyon canavarına ezdirenlerle vatandaşı yokluk içindeyken faizcilere 200 milyar lira aktaranlarla uğraşırım. Gençleri itip kakanlarla, kadınlara hayatı zindan edenlerle, milletin helal aşına, ekmeğine, el uzatanlarla uğraşırım. Ve hiç kusura bakma sen sevsen de, sevmesen de uğraşmaya devam edeceğim.

“ATEŞ EDİLEN YERDEN BİNA GİRİŞİNİN VURULMA İHTİMALİ GEREK FİZİK GEREK DE GEOMETRİ KURALLARINA GÖRE İMKANSIZ

Recep Bey’in bu tehdidinin yansımasını hemen ertesi gün gördük. Biliyorsunuz, İstanbul İl Başkanlığımıza silahlı bir saldırı yapıldı. Devlet ciddiyeti olan bir iktidar böyle bir durumda sizce ne yapar? Konunun araştırılması için hemen harekete geçer değil mi? Peki Recep Bey ve arkadaşları ne yaptı? Bize kızdılar. Kamera önüne geçip laf attılar. Sosyal medyadan hakaret ettiler. Neymiş efendim? İnşaat bekçisi bir kardeşimiz hırsız kovalıyormuş. Hırsızları kaçırmak için de havaya ateş etmiş ne hikmetse kurşunlar gelmiş, İYİ Parti’yi vurmuş. Bakın siz şu işe, Allah’tan il binamız Kabataş’ta değil. Bilmeyenler için söyleyeyim; İstanbul İl Başkanlığımız, sanılanın aksine, havada değil yerdedir. Üstelik ateş edilen yer ile binamız arasında belediyenin reklam panoları ile koskoca bir E5 karayolu var. Yani binamızın girişi E5’in altında kaldığı için ateş edilen yerden bina girişinin vurulma ihtimali gerek fizik gerek de geometri kurallarına göre imkansız. Yani ya ifade yanlış ya da bu bekçi kardeşimiz bir aksiyon filmine özenmiş olacak, ‘mermiye falso vermiş’ ve olağanüstü bir nişancılık sergileyerek ‘yanlışlıkla’ binamızı vurmuş.

“RECEP BEY; UTANMASAN MERMİYE SALDIRDI DİYE PARTİ BİNAMIZI TUTUKLAYACAKSIN”

İddiaya göre bu bekçi kardeşimiz hırsızlığı engellemek için defalarca ateş etmiş. Ama ne hikmetse bu kadar ciddi bir hadiseyi şirketteki üstlerine bildirmemiş. Tutanak tutmamış. Polise haber vermemiş. Hatta bunları yapmadığı gibi üstüne de sanki hırsızlık hadisesi normal bir olaymış gibi hırsızlara ateş etmek de bu Teksaslı kardeşimizin günlük rutiniymiş gibi gitmiş evine bir güzel yatıp uyumuş. Hollywood prodüksiyonlarına taş çıkartacak bu fantastik açıklamanın sonunda ise Recep Bey çıkmış benden özür bekliyormuş. Çünkü kendisi çok kırılmış. Duyguları incinmiş. Rencide olmuş. Vah vah, yazık ki ne yazık. Recep Bey; utanmasan mermiye saldırdı diye parti binamızı tutuklayacaksın. Bir de senden özür dileyeceğim öyle mi? Hadi oradan be hadi oradan, çok beklersin. Sakın unutma biz, bugünlere öyle kolay gelmedik. Biz, buralara çiçek bahçelerinden geçerek de gelmedik. Biz bu yola 2015 yılında koltuk sevdası uğruna her türlü hukuki ve vicdani ilkeyi hiçe sayan sırtını ve aklını tek adama teslim eden bir anlayışa karşı mücadele etmek için çıktık. Biz bu yolda 2017 referandumu ile getirilmek istenen ucube bir tek adam sistemine en gür sesimizle; ‘hayır’ diyerek yürüdük. Çiçek bahçelerinden değil, mayın tarlalarından geçtik İYİ Partimizin, kutlu güneşinin etrafında buluştuk. Cümle aleme meydan okuduk demirden dağları bile eriten, kadim bir ateşin, etrafında buluştuk.

“BUNCA ENGELİ, AŞTIKTAN SONRA ŞİMDİ BİZE BU KURŞUN MU DUR DİYECEK?”

Bunca engeli, aştıktan sonra şimdi bize bu kurşun mu ‘dur’ diyecek? Söyleyin, Sinan Ateş durdu mu? Bunca tehdide direndikten sonra şimdi bizi bu kurşun mu korkutacak? Söyleyin, Ömer Halisdemir korktu mu? Bunca ahlaksızlığa, göğüs gerdikten sonra şimdi bizi bu kurşun mu sindirecek? Söyleyin Özgecan’lar, Şule’ler, Ceren’ler sindi mi? Bunca tuzağı bozduktan sonra şimdi bizi, bu kurşun mu öldürecek? Söyleyin, Gaffar Okkan’lar, Uğur Mumcu’lar, öldü mü? Bunca hainliğin, üstesinden geldikten sonra şimdi bizi millî misakımızdan bu kurşun mu vazgeçirecek? Söyleyin Eren Bülbüller, Yasin Börü’ler, Aybüke Öğretmen’ler, vazgeçti mi? Bunca nifakı, bunca fitneyi, hakikatin ışığıyla yendikten sonra şimdi bizi bu kurşuna adres verenler mi ayıracak? Söyleyin hilalle yıldız hiç ayrıldı mı? O zaman bugün burada sizlerden bir söz istiyorum. Bu sözü törenize atanıza uyarak verin. Bu sözü imanınıza, vicdanınıza sorarak verin. Bu sözü aklınızı ve kalbinizi duyarak verin. Kıvılcımdan ateş olacaksınız. Söz mü? Tüm tehditlere, tüm iftiralara direneceksiniz. Söz mü? Tüm mermilere göğüs gerip milletimize güneş olacaksınız söz mü?

“15 MAYIS’IN ŞAFAĞINDA TÜRKİYE, TARİH YAZACAK SÖZ MÜ?”

15 Mayıs günü burada gülmeyen yüzleri güldürmek için susmuş sesleri haykırmak için çöken karanlığı dağıtmak için 40’dan 40 bin olacaksınız söz mü? Türkün türküsü olacaksınız söz mü? Milletin şiiri olacaksınız söz mü? Bilge Kağan’ın, Kürşad’ın, Fatih’in torunları, Mustafa Kemal’in çocukları Türkiye’nin iyi ve cesur evlatları bu millet 15 Mayıs sabahı 21 yıldır kendine biçilen deli gömleğini yırtıp atacak. Bu millet 15 Mayıs sabahı istibdatın çürük zincirlerini kırıp atacak. Bu millet, 15 Mayıs sabahı hep bir ağızdan, ‘Hürriyet’ diye haykıracak ve 15 Mayıs’ın şafağında Türkiye, tarih yazacak söz mü?” (ANKA)