Korkusuz
Ümit Zileli

Lozan yalanları suratlarında şakladı!

Gerici kafanın, onların “siyasi ortağı” konumundaki paydaş liberallerin uzun yıllar boyunca hiç utanmadan sakız gibi çizdiği bir Lozan yalanı vardı.

-Türkiye’nin altın bor ve petrol başta olmak üzere madenlerini çıkarması yasaklandığı için biz bunlardan yararlanamıyoruz. 2023’ten itibaren madenlerimizi çıkarıp kullanarak zengin bir ülke olacağız!

İçlerinde akademisyenler, profesörler, siyasetçiler, bürokrat kılıklı şarlatanlar dahi vardı. Bir de cingözlerdi ki sormayın gitsin; içlerinden biri bu iddiaları tarihi gerçekmiş gibi yazıyor, diğerleri o yazıdan alıntı yapıyor, böylelikle bu palavralar sözüm ona bilimsel nitelik kazanıyordu!

Bu yılbaşı itibarıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılı geldi çattı; bu iddiaları hiç sıkılmadan adeta papağan gibi tekrarlayan zevatın yalancılığı da kabak gibi ortaya çıktı!

Bu yalanların dışında bir de iktidarın söyledikleri vardı ki evlere şenlikti vallahi...

Mesela Cumhurbaşkanı 2020 Temmuzunda sarayda ağırladığı muhtarlara Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesi niteliğindeki Lozan Antlaşması’nı şöyle şikayet ediyordu:

-1920’de bize Sevr’i gösterdiler. 1923’te bizi Lozan’a razı ettiler. Birileri de bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı. Her şey ortada. Şöyle bağırsan duyulacak adaları biz Lozan’da verdik. Zafer bu mu? Oralar bizimdi...

Orada da bırakmadı Cumhurbaşkanı; milli mücadele kahramanı İsmet İnönü’yü de hedef aldı:

-O anlaşmada masaya oturanlar o anlaşmanın hakkını vermediler. Vermedikleri için sıkıntısını biz yaşıyoruz.

Türkiye’nin tapusu söke söke alındı


Saray’ın yanılgısı yine çok büyüktü!

Bunun üzerine, Lozan Antlaşması’nın tam da yıldönümünde köşemde neresini düzelteceğimi bilemediğim bu konuşmaya yanıt niteliğinde şöyle yazmıştım:

“Bir kere ‘anlaşma’ değil, ‘Antlaşma’ önce bu konuda anlaşalım!.. Söylediklerine gelince, birader ben bunun neresini düzelteyim; öncelikle emperyal devletler bize Sevr’i göstermediler, burnumuzun önüne uzattılar!

Aralarında Damat Ferit Paşa haininin de bulunduğu üç kişilik Osmanlı heyetine Paris’in 3 km. dışındaki Sevr kasabasında eşşek gibi imzalattılar !.. Mustafa Kemal ve arkadaşları olmasaydı, Küçük Asya dedikleri Yozgat, Çorum havalisinde 200 bin Km alanda cemaat olarak yaşamaya mahkum olacak, sonra da silinip gidecektik. Sevr, Lozan sayesinde çöplüğe atıldı!..

1923’te de bizi Lozan’a razı etmediler; biz ilk görüşmeler sırasında önümüze konulan müsveddeyi reddettiğimiz için toplantı sonlandı. Ancak ikinci görüşme maratonunda istediklerimizin azamisini aldığımız için o antlaşma imzalandı. Tarihte ilk Kurtuluş Savaşını kazanan bir mazlum ulus, özgürlük ve bağımsızlığını bileğinin hakkıyla söküp aldı!..

-O sayede Misak-ı Milli sınırlarının Musul ve Hatay hariç, 789 bin metrekarelik tamamına “VATAN” olarak damgamızı vurduk!..”

Lord Curzon’u Montrö’yü bilmeyen danışmanlar!..


Lozan o kadar bizim lehimizeydi ki, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon öfkeden kudurmuştu...

İngiliz Bakan, antlaşmanın imzalanmasından sonra İsmet Paşa’ya hıncını şu sözlerle ortaya koymuştu:

-İstediğinizi aldınız (cebini ve ABD delegesini işaret ederek) ama para bizde; nasıl olsa geleceksiniz, yardım isteyeceksiniz. O zaman bugün kabul etmediklerinizi bir bir önünüze koyacağız!..

İsmet Paşa, hafif bir tebessümle o ünlü yanıtını vermişti:

-Gelirsek yaparsınız!..

Gelelim adalar meselesine; cehalet iyi bir şey değildir, kısaca anlatayım: 12 Ada Osmanlı Devleti tarafından 1912 yılında Uşi Antlaşması ile İtalyanlara verilmişti. Onlar da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Yunanistan’a terk ettiler.

Düyun’u Umumiye borçlarının esaslı bir bölümü de üstümüze kalmıştı. Ancak kazandıklarımızın yanında çok küçük kalıyordu!..

Öncelikle Boğazları yabancı askerden ve silahtan arındırmış, yüzyıllar boyu kanımızı, iliğimizi sömüren Kapitülasyon belasından kurtulmuş, İstanbul’u, İzmir’i, Trakya’yı, Akdeniz şeridini, Doğu ve Güneydoğu’yu, Karadeniz’i söküp almıştık. Büyük devrimcinin dehası sayesinde çok değil, 13 yıl içinde önce Montrö Antlaşması’yla Boğazları ve ardından da 1939’da Hatay’ı Misak-ı Milli ile bütünleştirecektik!..

-Bugün ülkenin tüm değerlerini satıp savanlar bunu anlayamaz...

Çok doğal olarak, “Ulu Hakan”ları eliyle şimdiki Türkiye topraklarının iki misli yani 1.5 milyon kilometre kare toprağı yitiren, Kıbrıs’ı, Filistin’i İngilizlere adeta hediye eden kafanın bu durumu anlamasını da beklemiyoruz. Ancak biraz saygı hiç fena olmaz!..

Saray’ın, Meclis Başkanı sıfatlı muhteremin “Meriç ile Ağrı dağı arasında sıkıştık” şeklindeki gülünçlü cümlesini savunmaya çalıştığını da anlıyoruz, ancak bu şekilde tarihi eğip bükmekle başaramazsınız!..

Asıl vahim olan ise Saray’ın tarih danışmanları!.. Bir değil, üç değil, beş değil; insan sürekli yanıltılmaz ki canım, tabii ki Cumhurbaşkanı her şeyi bilemez ama doğru dürüst bilgilendirilmesi de hakkıdır yani...

Çocuk oyuncağı değil ki bu!”