Korkusuz
Can Ataklı

Lebalep kongreler korona için tehlike yaratmıyormuş

YENİ ÖĞRENDİM

Lebalep kongreler korona için tehlike yaratmıyormuş


Korona bütün dünya için hâlâ çok büyük bir tehdit ve tehlike.

Türkiye de bu musibetten çok etkilendi.

Sağlık Bakanlığı’nın 8 Mart verilerine göre bugüne kadar 34 milyon 262 bin 280 test yapılmış.

Bu testlerin yapıldığı 2 milyon 793 bin 632 kişide korona saptanmış.

Ne yazık ki bugüne kadar koronadan kaybettiğimiz kişi sayısı (resmi rakamlara göre) 29 bin 94.

Aşağı yukarı bir yıl önce koronaya karşı bazı önlemler alındı.

Geçen yıl alınan önlemler bugünkülere göre daha katı ve etkiliydi.

Nitekim geçen yılın mayıs ayında korona henüz yenilmemişti belki ama önlemler hayli etkili olmuştu.

AKP genel başkanı yok bayram namazıydı, yok Ayasofya açılışıydı, yok Kurban Bayramı’ydı diyerek önlemleri gevşettirdi ve sonbaharda daha büyük dalga ile karşılaştık.

Bu kez yeniden önlemlere dönüldü.

Görüldüğü kadarıyla AKP genel başkanı korona önlemlerinin siyasi gidişatına olumsuz etki yarattığına inanıyor.

Bunu AKP kongrelerinde gösterdi.

Polis beş, altı kişi dolaşanların veya bir kahve önünde sohbet edenlerin peşine düşerken Erdoğan binlerce kişinin katıldığı toplantılar düzenledi.

AKP kongreleri güç gösterisi olması amacıyla hiçbir pandemi kuralına uyulmadan toplandı her yerde.

Çünkü genel başkan Erdoğan “Lebalep” dolu salonlar istiyordu.

Erdoğan bununla da yetinmedi.

Gitmesi halinde büyük kalabalıkların kontrolsüz biçimde toplanacağını bildiği cenaze törenlerine katıldı, üstelik burada konuşmalar yaparak kalabalığı ve heyecanı artırdı.

Bütün kuralları çiğneyen en tepedeki kişi olunca, elbette kimsenin elinden bir şey gelmiyordu.

Bu sırada ben de Tele1’deki konuşmalarımda “Muhalefet bu konuda Erdoğan’ın üzerine gitmemeli çünkü sonuç alamaz. Ama kongre yapılan ya da cenaze töreni yapılan yerlerdeki vali, emniyet müdürü, kaymakam gibi devlet görevlileri hakkında suç duyurularında bulunmalı. Çünkü bu devlet görevlileri pandemi kurallarını denetlemek ve uygulatmak zorundalar. Cumhurbaşkanı var diye bu kuralları kimse çiğneyemez” demiştim.

Muhalefettin sadece bir kişi çıktı ve gitti suç duyurusunda bulundu.

CHP’ye hiçbir karşılık beklemeden büyük desteklerde bulunan iş insanı Kazım Birgen, Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’na şikâyet dilekçesi verdi.

Kendisiyle dün konuştum.

Şikayetinin üzerinden 5 gün geçmesine rağmen hiçbir cevap alamamış.

Bunun üzerine savcılığı aramış.

Dosya savcısından aldığı bilgiye göre AKP kongrelerinde korona kurallarını ihlal edecek hiçbir şey bulunmadığı gerekçesiyle dilekçe hakkında takipsizlik kararı verildiğini, resmi yazının birkaç gün içinde yazılacağını öğrenmiş.

Diyor ki “Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar hatta kral da olsa adaletin üstünde değildir. Bu takipsizlik kararının adaletsiz olduğuna inanıyorum. Çünkü bu kongrelerle ilgili çok sayıda fotoğraf da sundum şikayet dilekçesinin ekinde. Şimdi bir üst mahkemeye giderek itirazda bulunacağım. Bu işin peşini bırakmayacağım.”

Kazım Birgen, her zaman olduğu gibi yine tek başına mücadele ediyor.

Keşke CHP örgütleri, Birgen’in yanına koşsalar ve hepimizin sağlığını ilgilendiren bu sorumsuzlukların önüne geçebilecek önlemlerin alınmasını sağlasalar.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Ali Erbaş, korona olmuş da ya bulaştırdıkları


Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, bu iktidardın en önemli bürokratı biliyorsunuz.

Devlet protokolünün en ön sırasında tutuluyor her zaman.

Ali Erbaş her zaman her yerde.

Şimdi öğrendiğime göre koronaya yakalanmış.

Öncelikle geçmiş olsun dileklerimi ileteyim, ancak şunu da sormadan edemiyorum; “Ali Erbaş son zamanlarda hep ‘lebaleb kalabalık yerlerde’  bulunmuş. Muhtemelen virüsü de buradan kaptı da acaba kendisi kaç kişiye bulaştırdı? Ali Erbaş’la son bir haftada yakın mesafede bulunan herkes karantinaya alınacak mı?”

İsterseniz Erbaş’ın son dönemdeki temaslarını size de sunayım;

- 3 Şubat; Sultan 2.Murat’ın Anma Etkinliği (Salon kalabalık, lebaleb dolu, sosyal mesafe sıfır)

- 12 Şubat; Hacı Ahmet Erdoğan Cami açılışı (Lebaleb dolu alanda dua okudu. AKP genel başkanı da hemen yanındaydı.)

- 13 Şubat; Abdullah Nazırlı’nın cenaze töreni (Yine lebaleb durum. Sosyal mesafe yok.)

- 14 Şubat; Kadir Topbaş cenaze töreni (Kalabalık daha da lebaleb. AKP genel başkanı yine hemen yanı başında. Tabii iktidarın diğer önde gelenleri de hemen yanında.)

- 15 Şubat; Diyanet İşleri Başkanlığı istişare toplantısı (kapalı salon ve kalabalık var)

Ayrıca Erbaş, Cuma namazlarını hep kalabalıklar içinde kılıyor.

Şimdi biri kalkıp da “Ali Erbaş süper bulaştırıcıdır” dese yanlış olur mu?

Yukarıda sıraladığım eylemlere bakınca inanın “Acaba kaç kişi Ali Erbaş’la birlikte koronaya yakalandı ve karantinaya alınmadıkları için onlar başka kaç kişiye bulaştırmıştır” diye düşünmeden edemiyorum ben de.

ÇOK GÜLDÜM

Yerli ve millilik böyle bir şey demek ki


Amerika’nın en büyük kenti New York’ta dev bir ışıklı panoya “Stop Erdoğan” diye reklam vermişlerdi birileri.

Olağan şüpheliler elbette cemaatçiler.

Tabii onları FETÖ’cüler olarak biliyoruz artık.

Ancak hemen bu ilanın arkasından üzerinde “Stop Gülen, Stop PYD-PKK” yazan dev bir ekranın New York sokaklarında gezdirilmesi ister istemez şüphe yarattı zihnimde.

“Yoksa Stop Erdoğan ilanını verenler başkaları mı?” diye düşünmeden edemedim,

Çünkü işin özüne bakarsanız Amerika’da böyle bir ilanın yayınlanması en çok Erdoğan’a yarar.

Tabii iç politikada.

Dışarıda zaten kimsenin ciddiye aldığı yok.

Bu durumdan yararlanmak isteyen iktidar, şimdi Türkiye’nin dört bir yanını “Love Erdoğan” yani “Erdoğan’ı sev” panolarıyla donatıyor.



Ama belli ki işin ehli olmayan birileri hazırlamış ve dağıtmış bu sloganı her tarafa.

Çünkü Love yazarken her ülkede kullanılan kalp işaretini O harfi yerine değil de V harfi yerine koymuşlar.

Sloganı hazırlayan “kalp V harfine daha çok benziyor” demiş muhtemelen.

Haydi bu cahillikten kaynaklanan yanlışı geçelim, peki ısrarla “yerli ve milli” vurgusu yapan bu iktidarın, İngilizce sloganları Türkiye çapında yaymasına ne demeli?

Hiçbir konuda samimi olmayınca işte böyle oluyor.

ÇOK GÜLDÜM

Oh rahatladım, daha bir milyar yıl varmış


Amerikalıların ünlü NASA’sı bir araştırma yapmış.

Araştırmada oluşturulan modellemelere göre günümüzden tam 1 milyar yıl sonra yani tarihler 1.000.002.021’i (Bir milyar iki bin yirmibir) gösterdiğinde dünyadaki oksijen miktarı yaşanamayacak seviyelere inecekmiş.

NASA’da bu konuda araştırma yapan ekip, dünyanın sonunun güneşte artan radyasyondan geleceğini açıklamış.

Bu teoriye göre bilim insanları, güneşin zaman içinde dünyadaki oksijeni tüketerek yaşanmaz hale getireceğini iddia ediyormuş.

Bunun ise güneşteki artan radyasyon sebebiyle gerçekleşeceği söyleniyormuş.

Peki bu korkunç son ne zaman gerçekleşecek?

İşte onu da hesaplamışlar ve daha bir milyar yılımız olduğunu açıklamışlar.

Ben de bayağı tasalanıyordum, “Bu gidiş hiç iyi değil, yakında kıyamet kopar artık” falan diye düşünüyordum.

Telaşa hiç gerek yok.

Dünyanın sonuna daha bir milyar yıl var.

Keyfimize bakalım biz.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

İktidar İmamoğlu’nun mesajından umduğu sonucu alamadı


Dünya Kadın Emekçiler Günü’nde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun attığı bir twett iktidar kanadını bir anda çok iştahlandırdı.

Herkes biliyordur ama görmemiş olanlar için o tweeti buraya yazayım.

Şöyle demişti İmamoğlu; “İYİ Parti Genel Başkanı Sayın @MeralAkşener ve HDP Eş Genel Başkanı Sayın @PervinBuldan’ın nezdinde tüm kadın siyasetçilerin ve Türkiye genelindeki kadın belediye başkanı mevkidaşlarımın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarım.”

Bunun üzerine İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu “HDP ve siyasilerinin isimlerinin, şehit annelerine borcunu vatan borcu bilen Meral Akşener ismi ile birlikte zikredilmesini doğru bulmuyorum” diyen bir tweet attı.

İşte bu tweetin atılmasıyla birlikte iktidar medyası büyük bir iştahla “Millet ittifakı’nda çatlama, parçalanıyorlar, bunun arkası gelecek, bitiyorlar” türü haberler yapmaya başladı.

Beklentileri İmamoğlu’na yönelik tepkilerin dalgalar halinde büyüyeceği ve iki partinin birbirine gireceği idi.

Ancak bu hesaplar tutmadı.

Önce Meral Akşener son derece demokratik bir terbiye içinde şu mesajı verdi; “Türkiye’de biz İYİ Parti olarak herkesin fikrini açıkça söyleyebileceği, eleştirilerini açık net ortaya koyabileceği, konuşmaktan korkmadığı bir Türkiye inşa etmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla hem Sayın İmamoğlu’nun tweeti hem Yavuz Ağıralioğlu’nun tutumu kendi görüşlerini, bakış açılarını ortaya koyan yani hürriyetçilik ilkesi çerçevesi içinde değerlendirilmesi gereken iki bakış açısı. Sayın İmamoğlu’nun attığı tweeti bizim arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğu beğenmedi, fikirlerini ortaya koydular. Dolayısıyla ben de saygı duyuyorum.”

Ardından bazı İYİ partililer yine son derece usturuplu biçimde İmamoğlu’na tepkilerini dile getiren mesajlar attılar.

CHP’lilerden bu mesajlara karşı bir mesaj savaşı başlatılmadı.

Böylelikle iktidar kanadının “tel tel dökülecekler” hevesleri hüsrana uğradı.