İnsanlar (Dünyanın her yerinde) servet kayıplarını can kayıplarından daha çok önemsiyorlar...
Yakınlarını kaybeden insanlar sadece o anda üzülüp ağlaşıyorlar…
Birkaç gün sonra unutup hayata devam ediyorlar…
★
Oysa servet kaybı öyle değil.
Servetini kaybeden insan yaşadığı sürece kaybettiği servetine yanarken, diğer taraftan da yokluğun fakirliğin acısını çekiyor…
★
Siyasal iktidardan hiç gitmeyeceklerini zannedenleri uyarıyorum…
Bütün dünya ülkelerinde iktidarlar savaşlardan sonra değil…
Ekonomik krizlerin yarattığı servet kayıplarından sonra düşerler…
Ve…
Türkiye hızla büyük ve çok yakıcı bir ekonomik krize doğru sürükleniyor…
Benden söylemesi…
★
Şimdi diğer aynaya bakayım…
Yani, iyimserlik aynasına…
Kendimi görüyorum…
Çünkü ben iflah olmaz bir iyimserim…
Ancak…
İyimser konuşunca kimi dostlar; “iyimserlik salaklıktır” diye yorumlar koyuyorlar videolarımın altına…
“Pollyannacılık oynuyorsun, bu sakat bir düşünce” diye eleştiriyorlar iyimserliğimi…
“Erdoğan’dan kurtuluş yok” diye pes edenler çok…
★
Bu tarz yorum yapanlara:
“Bana daha net ve kısaca ‘salak’ diyebilirsiniz kırılmam, gücenmem, darılmam çünkü ben böylesi salaklıktan memnunum…
Hiç olmazsa beni başkalarının aldatmasına izin vermiyor, kendi kendimi aldatıyorum...” cevabını veriyorum…
Ve…
Gülümseyip geçiyorum…
★
Canlarım…
Benim için iyimserlik; şartları ve yenilgiyi kabul etmek değil ki…
Benim için iyimserlik; panik yapmadan, telaşlanmadan en akılcı tedbirleri almak demektir.
★
Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’a götüren güç, onun iyimser karakteridir.
O da pek çok diğer paşa gibi “ülke işgal altında, buradan çıkış yok” deyip bir kenara çekilebilir ya da bir Avrupa ülkesine gidip orada rahatça yaşayabilirdi…
Ama o pes etmedi…
Hem kendi umutlarını hem de arkadaşlarının ve milletinin umutlarını diri tutarak savaştı…
Kazandı…
Bu güzel ülkeyi onun iyimser mücadele azmine borçlu değil miyiz?..
★
Demek istemem o ki…
İçinde bulunduğumuz bu berbat günler geçecek…
Çok güzel günler göreceğiz…
O nedenle…
Lütfen enseyi karartmayın…
Her şey çok güzel olacak…
ATTA DURAN VAR DURAMAYAN VAR
Atalarımız bir cümlede ne kadar çok şey anlatmışlar meğer…
Bazen “acaba biz atalarımıza neden hiç benzememişiz” diye düşünür üzülürüm…
Keşke onlar kadar zeki onlar kadar yaratıcı olabilseymişiz…
En azından demokrasimiz ve hukuk anlayışımız bu kadar geri kalmazdı…
★
Anneciğim de deyim ustalarından biridir…
Geçen gün sohbet ederken konuklarımızdan biri Erdoğan’ın kendisini Atatürk’le kıyasladığını söyleyip:
“Çok ayıp, çok saygısız” dedi…
Anneciğim sağ eliyle dudaklarını sıvazladıktan sonra araya girdi:
“Atta duran var duramayan var”…
★
Dostum bir an durdu…
Birkaç saniye sustu…
Sonra yerinden kalktı…
Anneciğimin elini öperken aynı zamanda az önce söylediği cümle için de tebrik etti:
“Hacı anne hangi at bu?” diye sorup “Bayrampaşa’daki at mı yoksa?” diye de hatırlattı…
★
Anneciğim her zamanki gibi sakin bir ifade ile sadece gülümsüyordu…
Ben onun hangi attan söz ettiğini tabii ki anladım…
Eminim sizler de anlamışsınızdır…
KALK ADİ KALK...
Hüsmen Ramiz’e:
“Adi be agacım gidip bikaç küfteyle bi kaç şişe de rakıcık içelim” demiş…
“Olmaz be yaaa” diye itiraz etmiş Ramiz, “Doktor bana içkiyi yasakladı...”…
“Senin doktor bizim içtiimizi nerden görecek be aretlik; yürü yürü kalk adi de gidip içelim…”
★
Siyasal iktidar AB tam üyeliği konusunda samimi değil…
En azından ben
samimi olduklarına inanmıyorum…
Çünkü sürekli işi yokuşa sürüyor…
Lütfen söyler misiniz?..
Bizim AB tam üyelik talebimizle Hüsmen’in “yasak” anlayışı arasında ne fark var?..