Her şey Çanakkale’de başlamıştı. Bir millet olma mücadelesi ve azmi, İttihat Terakki ile başlamış, Müdafaa-i Hukuk ile ete kemiğe bürünmüştü.

Osmanlı’nın yetiştirdiği yüzlerce değerli subaylar, Çanakkale’den Hicaz’a, Kafkasya’dan Galiçya’ya kadar birçok cephede İngiliz emperyalizmine karşı, haklı bir savaş veriyordu.

Ne sarayda doğmuştu ne de toprak ağasının çocuğuydu! Sıradan bir Türk ailesinin evladıydı. Zübeyde ana dünyaya getirirken evladının dünyanın kaderini değiştireceğini nereden bilecekti...

Libya’dan, II. Balkan Harbine, Çanakkale’den Kafkas Cephesine, Filistin Cephesinden Kocatepe’ye koşan Mustafa Kemal Paşa’dan bahsediyorum... Haklı mücadelesinde bir tek yanlışı olmayan ATATÜRK’ten bahsediyorum!

17 Ağustos’ta büyük bir gizlilik ile Kocatepe’ye doğru yola çıktı. 26 Ağustos sabahı, Kocatepe’ye vardığında, kendine inanan binlerce vatan evladı, emrini bekliyordu. 

Beklenen emir gelmiş ve topçu ateşi ile Büyük Taarruz başlamıştı. Hemen ardından gelen ikinci emir ise süngü tak oldu! Binlerce vatan evladı, kadını ile erkeği ile hücuma kalktı!

Bu son olacaktı! Tertemiz alınlarından vurulup toprağa düşmek için ayağa kalktılar... Torunları toprağa düşmesin diye!

Şehitler, Kocatepe’nin eteklerini al kanları ile sulamaya başlamıştı! İlk şehitler Kurtkaya mevkiinde verilmişti. Yüzbaşı Agah Efendi Şehitliği’nde yatanları ve tüm Afyon, Kütahya ovasındaki şehitliklerde yatanları saygı ile minnet ile anıyorum.

Bu Zafer; Sakarya’da, İnönü’de, Afyon’da, Dumlupınar’da, Aydın’da, Antep’te, Maraş’ta vurulup düşen ve toprağın altındaki ulu köklerimiz olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk şehitlerimizin ve gazilerimizin bizlere armağanıdır!

Başta büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran tüm şehit ve gazilerimizin ruhları şad olsun. Onları, gururla ve minnetle anıyorum...

26 Ağustos’tan 9 Eylül’e  uzanan ve aralıksız şekilde süren bu savaş, haklı savaşımızın son noktasıydı. Artık sıra Cumhuriyeti kuracak ordulardaydı. Askerinden öğretmenine, doktorundan çiftçisine, kızlı erkekli her yaştan genci ile bir başka mücadele başlıyordu.

Önce eğitim dedi. Bir daha bu kara günleri görmeyelim diye gelecek nesillere önce tarihimizi öğretti. Büyük önder Atatürk tarihimizin hiçbir zaman dilimini yok saymadı.

26 Ağustos 1071’i de 29 Mayıs 1453’ü de 30 Ağustos 1922’yi de tarihimizin şanlı dönemleri olarak görmüş, okulların eğitim müfredatlarında yer vererek tarihimizi çocuklarımıza öğretmiştir.

Çanakkale’den, 30 Ağustos’a ve oradan da 9 Eylül’de İzmir’in kurtuluşu ile taçlanan
zafer sayesinde bir vatanımızın olduğu unutmamalıdır.

O günden bugüne, bir yanda Wilson ilkelerinin peşinde koşanlar diğer yanda ise milli birliğin peşinde koşan Müdafaa-i Hukuk anlayışı!

Türk Milleti o gün bugündür “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk” saflarında, Cumhuriyeti’ni savunmaya devam ediyor...