Kılıçdaroğlu'ndan Diyanet açıklaması: Niye kapatalım? Akıl var mantık var
Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılacağı iddialarına ilişkin “Bunu duyduğumda şaşırdım, kim söylemiş bunu diye. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran CHP. Niye kapatalım? Akıl var mantık var, tam tersine güçlendirilmesi lazım; tam tersine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın topluma hizmet etmesi lazım. Topluma, sevgiyi, saygıyı öğretmesi lazım” dedi.
Kılıçdaroğlu ayrıca, “Sayın Nebati’nin ‘Biz Kızıl Elma diyoruz, onlar kıyma diyorlar’ sözü öyle bir nokta ki sanki savunma sanayini onlar kurdular, ondan önce hiç yoktu. Dolayısıyla biz savunma sanayine dolaylı olarak karşıymışız gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Savunma sanayi milli bir meseledir. Ülkenin çıkarı neyse o olur. Ben onun bilmediği kadar bu devletin bilgilerine sahip olan birisiyim. Nebati daha dünkü insan. Devletin ne olduğunu Nebati bilmez” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Sözcü TV'nin “Liderler Özel” programında gazeteciler Saygı Öztürk, Simge Fıstıkoğlu ve Deniz Zeyrek’in sorularını yanıtladı.
Kılıçdaroğlu, 2000 sonrası emekli olanların intibakları yapılmadığı için yaşanılan hak kaybı ile çalışma yaşamındaki diğer sorunlara ilişkin sorulara şu yanıtı verdi:
“DEVLET UYGULAMALARI İLE ADALETSİZLİK YAPAN DEĞİL; TAM TERSİNE VAR OLAN ADALETSİZLİKLERİ GİDERMEK ZORUNDADIR”
“Sosyal Sigortalar Kurumu’nun Hazine’ye bağlanması lazım. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan alınıp Hazine’ye bağlanması lazım. Çünkü bu bir para meselesidir. Yani, Gelir İdaresi Başkanlığı hangi bakanlığın bünyesinde ise bunun da orada olması lazım. Birinci şey bu. Bunu ben kurumun, genel müdürlüğünü yaparken de söyledim. O dönem pek çok bakan da istemişti ama bakanlar arasında çekişme vardı, olmadı. İkincisi, sistemin yeniden ele alınması lazım ve bu sorunun Türkiye’nin temel sorunlarından biri olduğunu hepimiz biliyoruz. Birbirimizi suçlamak yerine, oturup bu sorunları çözmek açısından aktörlerin rol aldığı bir pozisyon içinde bu sorunların çözülmesi lazım.
2000 öncesi ve sonrası intibakların yapılıp yapılması… Düşük emekli aylığı alanlar, 7 bin 500’e çıkardınız; yani, az prim ödeyeni ödüllendirdiniz, çok prim ödeyeni cezalandırdınız. Bu yanlış, devlet adaletli olmak zorundadır. Aşağıdaki kişinin aylığını yükseltiyorsanız, yukarıdakini de yükselteceksiniz. Adaleti sağlayacaksınız, yoksa sadece herkesi eşitlerseniz o zaman benden neden fazla prim aldınız? Benden fazla prim almasaydınız. Ben, düşük prim öderdim aynı maaşı alırdım. Dolayısıyla devlet uygulamaları ile adaletsizlik yapan değil; tam tersine var olan adaletsizlikleri gidermek zorundadır. Bununla ilgili bir düzenlemenin kesinlikle yapılması lazım.
“ÖĞRETMENLERE DE ÖĞRETMENLER GÜNÜ’NDE BİR MAAŞ İKRAMİYE VERECEĞİZ”
2015 yılından beri emekliye Ramazan ve Kurban Bayramı’nda birer maaş ikramiye verilmesini istemiştim. Önce itiraz ettiler, para yok dediler. Parayı nereden bulacaksın dediler… Sonra verdiler ama düşük bir rakam verdiler. Uzun süre o düşük rakam devam etti. Sonra seçim sathına girince rakamı biraz yükselttiler ama asgari ücreti gene vermediler. Ben söz verdim bütün emeklilere, Kurban Bayramı’nda bankaya gittiğiniz zaman 15 bin lira bayram ikramiyesini göreceksiniz. Zaten asgari ücrete endekslenmesi lazım, zaten yılda iki kez veriyorsun. Ayrıca bizim bir hedefimiz daha var, öğretmenlere de Öğretmenler Günü’nde bir maaş ikramiye verme şeklinde.
Öğretmen kadar bir toplumu ileriye taşıyan başka bir faktör yok. Öğretmeni, ödüllendirmeniz gerekir. Öğretmenler ile ilgili özel bir yasa çıkarmamız lazım. Meslek Kanunu çıkarmamız lazım… Çıkardılar ama bir işe yaramadı. En çok öğretmenler şikayet etti.”
“DEVLET TAŞERON İŞÇİ ÇALIŞTIRMAZ, DEVLET KADROLU İŞÇİ ÇALIŞTIRIR”
Kılıçdaroğlu, taşeron işçi meselesine ilişkin ise şu açıklamayı yaptı:
“Taşeron işçilerin sorunlarını çözeceğiz. Devlet taşeron işçi çalıştırmaz, devlet kadrolu işçi çalıştırır. Devletsiniz, ne demek taşeron işçi? Devlet, ücretli öğretmen çalıştırmaz, kadrolu öğretmen çalıştırır. Devlet sözleşmeli öğretmen çalıştırmaz, kadrolu öğretmen çalıştırır… Siz aynı işi yapana birisine yüz lira veriyorsunuz, aynı işi yapan birisine de 50 lira veriyorsunuz. Adaletsizliği yaratan devletin kendisi.”
“BÜTÜN KÖY OKULLARINI AÇACAĞIZ”
Köylerde tarım ve hayvancılığın bitmesine ilişkin ise Kılıçdaroğlu, şunları dedi:
“Köyle boşaldı büyük ölçüde. Biz kırsalda çalışan, insanları kırsalda tutmak için gençleri ve kadınlara sosyal güvenlik primlerini devlet olarak biz ödeyeceğiz. Yani, gençler kırsalda çalışacaklar, üretecekler; kadınlar çalışacaklar, üretecekler. Zamanı gelince de emekli olacaklar. Bütün köy okullarını açacağız. Köylerde sadece imam olmayacak. İmam olacak, öğretmen olacak, ziraat teknisyeni, ziraat mühendisi, veterineri olacak. Yani kırsalda aynı zamanda entelektüel düzeyi yüksek bir yapıda oluşturacağız. İnsanlar orada çalışacak, üretecek ve kazanacaklar.
“HİÇBİR ÇİFTÇİ ZARAR ETMEYECEK AMA HAVZA BAZLI PLANLAMAYA UYDUĞU SÜRECE”
Ziraat odasının geliri ne? Düşük aylık veriyor, geçinemiyorlar ama siz kırsalda görevlendireceksiniz. Ziraat mühendisi, ziraat teknisyeni, veteriner hekim… Hayvanların aşıları, bakımı yapılacak. Biz havza bazlı planlama yapacağız. Kim ne ekeceğini önceden bilecek, kaça satacağını da bilecek. Oradaki formülümüz şu; maliyet artı makul kar eşittir taban fiyat. Böylece hiçbir çiftçi zarar etmeyecek ama havza bazlı planlamaya uyduğu sürece. Makul bir kar ilave edilecek. Eğer, onun üzerinde bir fiyatta çiftçi satıyorsa, ihracat yapıyorsa satsın tabi. Ama onun altına düşerse, maliyetin altına düşerse taban fiyat o zaman devlet onu satın alacak ve devlet çiftçinin zarar etmesinin önüne geçmiş olacak.”
“TOPLUMA, SEVGİYİ, SAYGIYI ÖĞRETMESİ LAZIM”
“Diyanet’in Kapatılacağı” iddialarına Kılıçdaroğlu, şu yanıtı verdi:
“Bunu duyduğumda şaşırdım, kim söylemiş bunu diye. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran CHP. Niye kapatalım? Akıl var mantık var, tam tersine güçlendirilmesi lazım; tam tersine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın topluma hizmet etmesi lazım. Topluma, sevgiyi, saygıyı öğretmesi lazım. En büyük arzumuz bu. Kim söylemiş bilmiyorum ama böyle bir şey yok.
“BENİM İNANCIMI KİM SORGULAYABİLİR”
Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan kişi, ortaya söz söylemez. Varsa bir şey, isim verir yer verir zaman verir hitap eder. Şimdi siz kalkıyorsunuz, camileri siyaset arenası haline getirdiniz. İbadethaneler, ne zamandan beri siyasetin aracı olmaya başladı. Kimin inançlı olup olmadığını sadece yüce yaradan bilir. Başka kimse bilemez, böyle bir yetki hiç kimseye verilmemiştir. Benim yüreğimi kim bilir? Benim inancımı kim sorgulayabilir. Dolayısıyla, birileri ortaya çıkıyor; kendisini başka bir pozisyonda, inançları sorguluyor, camileri siyaset arenasına döndürüyor. Yazıktır bu topluma, ayrıştırmayın. Bölmeyin bu toplumu. İnsanlar gitsinler ibadetlerini yapsınlar. Ben belediye başkanları arkadaşlarıma şunu söyledim, ‘Bulunduğunuz yönettiğiniz beldede cami, cemevi, kilise, havra ne varsa hepsini tertemiz yapacaksınız’, insanlar oraya gidip Allah’a ibadet edecekler. Siz o imkânı sağlayacaksınız onlara. Bunu şu an bizim bütün belediye başkanlarımız yapar. Hiçbiri ayrım yapmazlar, insanlar gidecek, ibadetini yapacak.”
“NEBATİ DAHA DÜNKÜ İNSAN. DEVLETİN NE OLDUĞUNU NEBATİ BİLMEZ”
Kılıçdaroğlu sözlerine şöyle devam etti:
“Sayın Nebati’nin ‘Biz Kızıl Elma diyoruz, onlar kıyma diyorlar’ sözü öyle bir nokta ki sanki savunma sanayini onlar kurdular, ondan önce hiç yoktu. Dolayısıyla biz savunma sanayine dolaylı olarak karşıymışız gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Bir, savunma sanayi milli bir meseledir. Bunun partisi olmaz. Ülkenin çıkarı neyse o olur. Ben onun bilmediği kadar bu devletin bilgilerine sahip olan birisiyim. Nebati daha dünkü insan. Devletin ne olduğunu Nebati bilmez. Bakın şu gizli ibareli, ‘Türkiye’de savunma sanayini geliştirme stratejisi’ belgem. Başbakanlık Kanun Kararlar Dairesi Başkanlığı Tarafından Yayınlanmış, 16.11.1976 tarihli ve 100 sayılı kanunun kabul edilmiş. Cumhurbaşkanı, Fahri Korutürk, Başbakan Süleyman Demirel, Devlet Bakanı Necmettin Erbakan diye devam edip gidiyor.
“SAVUNMA SANAYİ DEVLETİN TEKELİNDE OLMAK ZORUNDADIR”
Kaçının bundan haberi var, savunma sanayi dünkü bir şey mi? Savunma sanayinin derinliği dahi bilmiyorlar. Savunma sanayine niye karşı olalım? Sen Kızıl Elma’yı yaptın da biz karşı mı çıktık? Ben, defalarca söyledim, damat İkitelli’de küçük bir fabrikada çalışırken, o fabrikayı gidip ziyaret eden benim. Onun önüne engeller çıkarılırken, o engelleri aşması için ona yardım eden kişi benim. İyi bir kadrosu vardı, donanımlı bir kadrosu vardı. Gayet güzel çalışıyorlardı, keşke daha fazla yapsa. Ama savunma sanayi devletin tekelinde olmak zorundadır. Yani, devlet savunma sanayine hükmetmek zorundadır. Sadece özel sektöre veremezsiniz bunu. Özel sektöre verdiniz; çıktım, dedim ki, ben fabrikamı yabancı sermayeye satıyorum. Ne olacak?
“SAVUNMA SANAYİ, GÜNLÜK SICAK POLİTİKANIN MESELESİ DEĞİLDİR. SAVUNMA SANAYİ BİR ULUSAL MESELEDİR”
1980’li yıllarda Havelsan kuruldu, Roketsan kuruldu, Aselsan kuruldu… Bunlar hepimizin göz bebeği. Bu kurumlar olağanüstü büyük başarılara imza attılar. Biz bunlara karşı mı çıktık? Tam tersi bunların büyütülmesi lazım. Tam tersine bunların geliştirilmesi lazım. Bakın, Aselsan’da çok sayıda nitelikli yetişmiş mühendisimiz Hollanda’ya gitti, Kanada’ya gidenler oldu. İngiltere’ye gidenler oldu… Niye gittiler? Bu soru sorulmuyor. Niye bu insanlar Aselsan gibi bir kurumu terk ettiler? 5 bin dolara, 6 bin dolara, 10 bin dolara gittiler. Niye gitti bu insanlar? Savunma sanayi, günlük sıcak politikanın meselesi değildir. Savunma sanayi bir ulusal meseledir, bir partinin meselesi de değildir. Savunma sanayinin kilidi TSK’yı Güçlendirme Vakfı’dır. Savunma sanayideki bütün kurumlar, AKP iktidarından önce kurulmuştur. En başta biliyorsunuz, Makine ve Kimya vardır. (Elindeki dosyayı göstererek), bütün bunların hepsi burada strateji olarak belirlenmiş.”
“İKTİDARDA KALMAK İÇİN TÜRKİYE’Yİ FEDA EDİYORLAR, İNSANIMIZI FEDA EDİYORLAR”
Seçimlerden sonraki sürece ilişkin ise Kılıçdaroğlu şu değerlendirmeyi yaptı:
“15 Mayıs sabahı… Nasıl bir yük alacağımızın farkındayız. Altı lider de farkında. Ekonominin nasıl bir çıkmaz içinde olduğunu da biliyoruz. Şimdi Merkez Bankası’ndaki altını Kapalı Çarşı’da satıyorlar, altın ile dolar alıyorlar. Doları götürüp tekrar satıyorlar, dolar yerinde sabit kalsın diye. Şu anda Merkez Bankası’nın altınlarında da bir azalma oldu. Böyle devlet yönetimi olmaz, devlet böyle yönetilmez. Bunlarda akıl yok. İktidarda kalmak için Türkiye’yi feda ediyorlar, insanımızı feda ediyorlar, geleceğimizi feda ediyorlar. Böyle bir devlet yönetimi olur mu? 128 milyar doları sorduk, kime sattın bunu? Merkez Bankası, Merkez Bankası olmaktan çıktı. Sarayın kasası orası. Merkez Bankası’nın güven vermediği bir yerde, siz para politikası oluşturamazsınız zaten. Yabancı sermaye gelmiyor, nasıl gelsin?
“BİR NUMARALI KARARNAMEMİZ, BU İSRAFI ÖNLEME KONUSUNDA BİR KARARNAME”
Bütün bu karamsar tabloyu biz aşmakta kararlıyız. Bir numaralı kararnamemiz, bu israfı önleme konusunda bir kararname. Bunun hazırlıkları yapılıyor şu anda. Bir grup teknisyen arkadaşımız, devleti bilen arkadaşımız hazırlıkları yapıyorlar. Hangi kararları nerelerde yapabiliriz diye. Şu karara vardık, alacağımız kararları hangi gerekçe ile aldığımızı çıkıp topluma açık açık anlatacağız. Halkı kandırmanın bir alemi yok, halka yalan söylemenin bir alemi yok. Devleti yönetiyorsanız, ahlaklı yöneteceksiniz. Aksi halde tam bir felaket olur.” (ANKA)