Korkusuz
Can Ataklı

Kılıçdaroğlu’na üniversite uyarısı

BUNU YAZMAK GEREK

Kılıçdaroğlu’na üniversite uyarısı


Seçimlere artık iki aydan daha kısa süre kaldı.

Millet İttifakı ve seçime güçlü biçimde hazırlanan muhalefetin temel hedefi bugünkü “ucube rejime” son vermek, yeniden demokrasiye geçip hukukun üstünlüğünü sağlamak, neredeyse yok edilen hak ve özgürlükleri geri getirmek.

Bu amaçla çeşitli projeler üzerinde ciddi biçimde çalışılıyor.

Bugün tümüyle yok edilen üniversite eğitimi, üniversite özerkliği ve üniversite yönetimleri ile ilgili önerileri sunmak istiyorum.

Bunlar elbette benim şahsi fikirlerim değil.

Bizzat üniversite öğretim üyelerinin anlattıklarına ve Sayıştay raporlarının sonuçlarına göre edindiğim izlenimleri yazmak ve başta Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalefet partilerine iletmek istiyorum.

Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu bir süre önce, “Üniversite rektörlerini artık cumhurbaşkanı atamayacak, üniversiteler kendi seçimlerini yapacaklar” dedi.

İlk anda çok güzel bir vaat gibi görünse de başkaca bir önlem alınmadan böyle bir işe kalkışmak zaten yok edilmiş olan üniversiteleri, daha da batağın içine sokacaktır.

Çünkü bu iktidar 20 yıl içinde üniversitelerin bilimsel etkinliklerini adeta sıfırlarken diğer yandan da kadroların çok büyük bölümünü kendi yandaşlarından oluşturdular.

Yardımcı doçent, doçent ve profesör kadroları sanki ulufe dağıtılıyormuş gibi dağıtıldı.

Son 15 yılda hakkıyla akademik unvan kazanan sayısı yok denecek kadar az.

Üniversitelerde kadro oyunlarını önce cemaat organize ediyordu, işine geldiği için iktidar sessiz kaldı.

Cemaatin tasfiyesinden sonra bu kez işi öğrenen AKP kendi ekibini kurmak için elinden geleni yaptı.

Bugün 200’ün üzerindeki üniversitenin rektörlerinin neredeyse hiçbirinin gerçek bir akademik kariyeri yok.

Yurt içinde ve yurtdışına bilimsel makalesi olan, ciddiye alınan bir tez sahibi olan rektör bir elin parmakları kadar az.

Bol keseden dağıtılan profesörlüklerle üniversite kadrolarında büyük değişim yapıldı.

Bugün adı üniversite olan okulların birkaç tanesi hariç artık hiçbiri üniversite tanımına uymuyor.

Bu nedenle Kılıçdaroğlu bütün rektörleri görevden almadan, üniversitelerdeki liyakatsiz olarak akademik kadroları dolduranlar temizlenmeden yapılacak seçimlerin sonucu korkunç olacaktır.

Aslına bakarsanız AKP iktidarı döneminde üniversitelerdeki bu oyunlar Sayıştay denetçilerinin radarına elbette takılmış.

Namuslu devlet memurları bunları kayda geçirmişler ama hemen hepsi sümen altı edilmiş.

Kılıçdaroğlu üniversitelerle ilgili bir karara varmadan önce bu raporları mutlaka inceletmelidir.

Buradan birkaç örnek vereyim.

Bir üniversitede yapılan denetimde ortaya çıkan şu üç gerçek durumun ne denli kötü olduğu konusunda fikir verecektir;

- Üniversitede açık bulunan öğretim üyesi ve öğretim elemanı karolarıyla sözleşmeli bilişim personeli pozisyonlarına, rekabeti engelleyecek şekilde belirli bir adayı tarif eden özel şartlara yer vermek suretiyle eşitlik ve liyakat ilkelerine aykırı atamalar yapıldığı görülmüştür.

- Rektör yardımcısı, dekan yardımcısı ve genel sekreter yardımcısı sayılarının 657 sayılı devlet memurları ve 2547 sayılı yüksek öğretim kanunlarına aykırı olarak artırıldığı ve keyfi atamalar yapıldığı saptanmıştır.

- Dekanlıklar üniversitelerde sadece 2547 sayılı kanuna göre; “Cumhurbaşkanınca yapılan yüksek öğretim programlanması çerçevesinde kanunla kurulur” denilmektedir. Oysa burada yönetim kurulu kararıyla kurulan “öğrenci işleri dekanlığı”, “araştırma geliştirme dekanlığı”, “sürekli eğitim ve kongre dekanlığı”, “uluslararası eğitim” dekanlıklarının ilgili kanuna aykırı şekilde kurularak kamu zararı oluşturduğu tespit edilmiştir. Buralara özellikle seçilmiş kişiler atanmakta, yüksek maaşlar ödenmekte ve yan katkılardan istifade ettirilmektedir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Mehmet Şimşek bile kabul etmiyorsa anlayın artık


Seçime doğru Erdoğan liste hazırlamakta zorlanıyor gözlediğim kadarıyla.

Yeni isimler arıyor, bazı eski isimleri tekrar parlatıp kamuoyunun önüne çıkarmak istiyor.

Bunlardan biri eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek.

İngiliz vatandaşı Mehmet Şimşek, önceki gün saraya çağrıldı.

Bir saat süren görüşmeden sonra Şimşek’in herhangi bir görevi kabul etmediği AKP Sözcüsü Ömer Çelik tarafından ilan edildi.

Müthiş bir gelişme.

Düşünsenize “bir süper dünya lideri” ülkenin tüm ekonomisini teslim etmek üzere bir özel şirket çalışanına teklif yapıyor ve o kişi de bunu kabul etmiyor.

Mehmet Şimşek şu an hangi ülkede hangi işi yapıyorsa yapsın, eğer “bu süper dünya liderine” güvense teklifi tereddütsüz kabul eder.

20 yıldır iktidarda olan ve “tek adam” olarak ülkeyi yöneten birinin yaptığı büyük teklife evet dememenin tek nedeni vardır: Şimşek, Erdoğan’ın seçim kazanacağına inanmıyor, bu nedenle dünya finans çevrelerindeki itibarının sarsılmasından korkuyor ve teklifi kabul etmiyor.

Mehmet Şimşek gibi biri bile bu cazip teklifi kabul etmiyorsa işin nereye geldiğini siz anlayın artık.

ÇOK GÜLDÜM

Bakanlar, neden milletvekili olmak ister?


Çok değil, 2.5 ay önce Meclis’te bütçe görüşmeleri vardı.

Bakanlar kendi bütçelerinin görüşüldüğü günlerde Meclis’e geldiler ve konuştular.

Birçok bakan; başta Milli Savunma, İçişleri, Adalet bakanları milletvekillerine ağır hakaretlerde bulundular.

Erdoğan’ın atadığı bakanların bazıları seçilmişlerden oluşan Meclis’e parmak sallayıp “şerefsizler” diye bağırdı, bir bakan “Seçimleri nah alırsınız” diyerek el işareti yaptı, bakanların ağzından “ahlaksızlar, namussuzlar, FETÖ’cüler” gibi kelimeler fışkırır gibi çıktı.

Ama şimdi ne oldu?

Meclis’e hakaretler savuran bakanların çoğu kapağı buraya atmaya çalışıyor.

Neden?

Erdoğan “Ben sizi bir daha bakan yapmayacağım” mı dedi?

Yoksa “Siz bakan olarak çok iyi hizmet verdiniz, şimdi gidin Meclis’te dinlenin biraz” mı diye sırt sıvazladı?

Gerçek nedeni ne olursa olsun, bakanların bu seçimde Erdoğan’ın kazanmasını bekleyip bakanlıklarına devam etmek yerine Meclis’e girmek istemeleri kamuoyunda “Başka çareleri yok, kendilerini güven altına almak için Meclis’e kaçıyorlar” şeklinde yorumlanıyor.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Bu kadar terbiyesiz olmak için gücü nereden alıyorlar


Anketler Erdoğan’ın durumunu hiç iyi göstermiyor.

Bu nedenle partide moraller bozuk.

Kazanabilmek için akla gelen her türlü bel altı vuruş sanki serbest bırakılmış gibi.

Önceki akşam Habertürk yayınına katılan sarayın anketçisi Hilmi Daşdemir ortalığı karıştırdı.

Optimar Araştırma Başkanı Hilmi Daşdemir, Kemal Kılıçdaroğlu için “Terör örgütüne arka çıkan bizatihi Kemal Kılıçdaroğlu’dur. PKK ve HDP’nin başkan adayıdır. Murat Karayılan’ın açıklamaları vardır” dedi.

İnanılır gibi değil.

Adamın biri öfke içinde ekranlara çıkıp bunları söyleyebiliyor.

Peki nereden cesaret alıyor?

Tabii ki saraydan.

Seçime kadar muhalefeti PKK terörüyle içli dışlı gibi göstermek için ellerinden geleni yapacaklar.

Buna karşı en iyi savunma hiç konuşmamaktır.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bu ses kaydını inandırıcı bulan var mıdır?


Gazeteci İsmail Saymaz, Halk TV internet sayfasındaki köşesinde “AFAD depremden 36 saat sonra askerden yardım istedi” iddiasını ortaya attı.

Saymaz böyle yazdı ama gözlediğim kadarıyla askerden yardımı AFAD da istemedi.

Kamuoyu baskısı nedeniyle bunalan Milli Savunma Bakanı, kısıtlı bir operasyon yaptırdı.

Askerin gerçekten sahaya inmesi ancak beşinci günde gerçekleşti.

İçişleri Bakanı’nın yardımcısı İsmail Çataklı ise bu iddiaya evlere şenlik bir cevap verdi.

Çataklı kimler arasında olduğunu belirtmediği bir telefon kaydı yayınlayarak “Depremden 43 gün sonra gelen iftiraya, depremin henüz çözümlemesinin bile yapılmadığı ilk dakikalarından bir ses kaydıyla cevap” dedi.

Çataklı’nın paylaştığı ses kaydında kendisini AFAD Acil Durum Merkezi’nden bir görevli olarak tanıtan bir kişinin “albayım” diye hitap ettiği birine, “Bilmiyorum size geldi mi; çok büyük bir deprem oldu. Merkez üssü daha çözülemedi. ‘Hatay tarafı’ diye biz düşünüyoruz. Şimdi biz İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa; buradaki ekiplerimizi yönlendirmek için hava araçlarınızın görevlendirilmesi gerekiyor. Size zahmet ona göre bir çalışma yapabilir misiniz? Çünkü baya büyük bir olay, 7-8 tane hava aracı lazım bize” diyor.

Kim bu görevli, hangi albayı arıyor, o albay uçakları hangi yetkiyle nereye gönderdi bunlar belli değil.

Sanıyorum çaresizlik içinde kıvranınca işte böyle saçma sapan yalanlamalar yapmaya kalkıyorlar.