Kılıçdaroğlu: Tencere istemiyorum, tıpış tıpış verecekler
Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu; TELE 1 yayınında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kazansalar bile millet teslim etmez” sözleri ile ilgili "Halkın iradesine herkes saygı göstermek zorundadır. Edemez, tıpış tıpış verecektir. Türkiye onun malı mı? Ben evinden su istemiyorum ki. Evinden tencere istemiyorum. Tencere olsa diyecek, bu tencere benimdir ve vermiyorum. Eyvallah. Türkiye senin mi ya? 85 milyonun Türkiye’si. Bir kişinin olabilir mi, nereden çıktı bu? Kendisini Türkiye’nin patronu görüyor. Yok öyle bir şey. Siyasetçinin patronu halktır. Biz vatandaşın patronu değiliz" dedi. Kılıçdaroğlu, seçim gecesi için daha önce yaptığı hukuk uyarısı ile ilgili de “Bazı unsurlar, AK Partili bazı unsurlar, AK Parti’nin tahrik ettiği bazı unsurlar; sokaklara çıkıp ateş ederler, kaybettiklerini görünce taşkınlık yapabilirler. O konuda bütün vatandaşlarımın dikkatli olmasını istedim. Bir çatışma ortamı yaratmak isteyebilirler” diye konuştu.
Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TELE 1 canlı yayınında gazeteciler Merdan Yanardağ ve Evren Özalkuş, Zeynel Züle’nin sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu sorular şöyle yanıt verdi:
"Gençler umduğumuzdan fazla siyasetin içinde şu anda. Onlar özgürlük istiyorlar. Baskıcı bir yönetim istemiyorlar. Seçimin kaderini belirleyecek olan gençler aslında. 5 milyon 300 bin civarında genç ilk kez sandığa gidip oy kullanacak. Bunlar oylarının ne kadar değerli olduğunun farkında aslında. Ben de miting meydanlarında hatırlatıyorum kendilerine. Türkiye’de değişim, dönüşüm, demokrasi, insan haklarını siz getireceksiniz diyorum. Siz dünya siyaset tarihine güzel bir miras bırakacaksınız. Çünkü otoriter bir yönetimi demokratik yollarla değiştireceksiniz diye. Daha ilginç olanı kadınların. Onu da şöyle anlıyorum. Mutfaktaki yangını en çok hisseden kadın aslında. Evin bütün sıkıntılarını, pazarın sıkıntılarını yaşayan kadın. Dolayısıyla gençler ve kadınlar iktidarı anladığım kadarıyla yolcu edecekler. İki kesim ağırlıklı olarak ağırlığını koymuş durumda.
(Cumhur İttifakı mitinginde kadınların aşağılandığı “mutfak” pankartı ile ilgili soru üzerine) Zaten bugün Türkiye ikiye bölünmüş vaziyette. Bir tarafta kadın ve erkek eşitliğini savunanlar. Bir tarafta kadını değersiz bir kişi olarak görenler. O değersiz olarak gördüklerini de her fırsatta dillendiriyorlar zaten. Bir tarafta demokrasi isteyenler, öbür tarafta otoriter rejim isteyenler. Bir tarafta halkı yoksulluğa mahkum edenler, öbür tarafta halkı en azından içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan çekip çıkarmayı ve onlara daha iyi bir yaşam düzeyini sağlamaya çalışanlar. Bunu ayırabiliriz yani. Çok değişik şekillerde… Bu şunu gösteriyor aslında. Türkiye’nin demokrasiden hızla uzaklaştığını ve Türkiye Cumhuriyeti devletini bir kişinin iki dudağından çıkacak sözlere göre yöneltildiği bir tablo. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir tablo ile karşılaşmadık bugüne kadar.
“DİLİMİZ DÖNDÜĞÜNCE ANLATMAYA ÇALIŞIYORUZ”
Her ne kadar bizim yasama ve yargı organımız varsa da bunlar organ olarak varlar ama yine saraydan aldıkları talimata göre ağırlıklı olarak görev yapıyorlar. Temelde devleti ayakta tutan kolonların yıkıldığını görüyoruz. Bu kolonların yeniden inşa edilmesi lazım. Halk bunun ne kadar farkında onu da seçimde göreceğiz. Biz dilimizin döndüğü kadar anlatmaya çalışıyoruz. Yoksulluğun ve pahalılığın tümüyle buradan kaynaklandığını ifade etmeye çalışıyoruz. Türkiye’nin dünyada yalnızlaştığını ve o yalnızlaşmanın getirdiği ekonomik buhranı da bir anlamda görüyoruz. Düne kadar hakaret ettikleri kişilerin ayaklarına kadar gidip para dilendiklerini görüyoruz.
Bütün bunlardan çıkışın yolu sandıkla olacak. Demokratik yöntemlerle olacak. Her vatandaşımın 14’ünde, pazar günü özgür iradesiyle oy kullanmasını, hangi sandıkta kullandıysa onu izlemesini ve sonuçlarını gözlemesini, ondan sonra orada elde edilen bilgileri arkadaşları ve yakınlarına duyurmasını isteriz. Bu sandık güvenliği aslında önemli bir şey.
(Gençler ve kadınların mitinglere ilgisi ile ilgili soru üzerine) Bazen sizin ne söylediğinizi değil kendi iç dünyasını bir şekli ile pankart dediğimiz, elinde tuttuğu bir kağıtla anlatıyor size. Ondan söz etmenizi istiyor. Sizin anlatımlarınızdan çok daha fazla kendisinin elindeki afişe ya da pankarta, ona değinmeniz ve söz etmenizi istiyor. Çünkü canını yakan o. Soğan, patates diye tutuyor. Bundan söz et diyor. Siz doğal olarak kendi söylemlerinizin dışına da zaman zaman çıkmak zorunda kalıyorsunuz çünkü o oraya geldi, kendi cumhurbaşkanı adayının da dillendirmesini istiyor. Oy vereceği cumhurbaşkanım benim sorunlarımla ilgileniyor diye de bir güvenceyi almak istiyor.
“OYUNUZU KULLANIN”
Bazen öğretmen atamaları, bazen mimar, mühendis, sosyal hizmet uzmanı atamaları, bazen öğretmenlerin sorunları gibi pankartlara yansıyor. Biz de gittiğimiz yere göre pankartlardaki ifadelere bakarak söylemlerde bulunuyoruz. Onların bir anlamda onların elinde tuttuğu sorun konusunda çözüm ürettiğimizi onlara anlatıyoruz. Sonunda şunu söylüyorum. Sakın ola ki umutsuzluğa kapılmayın. Demokrasiyi getireceksek sadece benim irademle değil hepimizin iradesiyle gerçekleşecek. Hepimiz gidip ortak oy kullandığımızda, otoriter bir yönetimi değiştirmek istiyorsak gidip oy kullanacağız… Değişim için oy kullanın diye çağırıda bulunuyoruz.
(Erzurum'daki saldırı) Buradaki güzellik şu. Geniş bir kitle olmasına karşın tepki vermiyor. Onların üzerine yürüyüp çatışma ortamı yaratmıyor. Bu seçmenin ne kadar bilinçli olduğunu, tahriklere kapılmadığını, kararlılıkla sandığa gidip oy vereceğini, bunları değiştireceğini düşünüyor ve bu iradeyi ortaya koymuş vaziyette. Bu kararlılık iradesi ve çok önemli. Eskiden karşılıklı çatışma olurdu. Şimdi tam tersine çatışmadan özellikle kaçınılıyor. Çünkü onların ne yaptıklarını gayet iyi biliyoruz, seçmen de biliyor. Tahrik etmek, çatışma yaratmak istiyor, çatışmadan iktidarın yararlanması gibi bir ortamı istiyorlar.
“İLETİŞİM BAŞKANLIĞI NE YAPIYOR?”
Öbür türlü, gerçekten pankartlar ve el broşürleri sanki biz bastırmışız ve biz dağıtıyoruz gibi. Bunlar yapılıyor. Videolar vs. Sormak lazım. Bunlarda Allah inancı var mı? Ahlak denen bir şey var mı? Demokrasi dediğimiz ahlak üzerine inşa edilir. Çünkü demokrasinin temel kuralı vatandaştan topladığınız verginin hesabını vatandaşa vermek, devletin saydam olması demektir. Devleti yönetenler partiyi devletleştirdiler. Şu anda sanki Türkiye Cumhuriyeti devleti yok, AK Parti devleti var. İletişim Başkanlığı ne yapıyor? Hepsi devlet memuru. Ama İletişim Başkanlığı AK Parti’nin yayın organı gibi. Kara kutusu gibi. Bütün yasa dışı işlemleri yapan organ gibi duruyor. Kapı gibi duruyor orada. Biz hepsini biliyoruz. Bu ülkede hala bozulmamış, vatansever, yurtsever, ülkesini ve bayrağını seven bürokratlar var. O bürokratlar bize bilgi getiriyorlar. Biz bunları biliyoruz. Ama her gelen bilgiyi de hemen kullanmıyoruz. Onu birkaç alandan çek ediyoruz. Çek ettikten sonra bu bilgileri kullanıyoruz.
Ahlak denen bir şey var, ahlaksızlık yapan bir anlayışın iktidarda olması doğru değildir. İktidarda olması kabul edilemez. Demokratik yollarla oturur konuşuruz. Bir şey söylüyorsanız çıkar bize söylersiniz. Cesaretiniz varsa TELE 1 olur, beğenmezlerse başka televizyon kanalları olur. Çıkarsınız, beraber oturur ve konuşuruz. Bana soru sorar ve ben cevap veririm. Ben ona soru sorarım, o cevap verir. Hem yüreklilik göstermeyeceksiniz, cesur olmayacaksınız, korkakolacaksınız, hem de arka kapıdan bir sürü iftira atacaksınız. Ahlaksızlık. Önemli olan şu toplum bunlara inanmıyor, yalan olduğunu kabul ediyor zaten. Matbaada veriyorlar parayı, bastırıyorlar.
“KİMSE MONTAJCILARA İNANMASIN”
Kimse montajcılara inanmasın. Tam tersine bu ahlaksızlıktır. Bu ahlaksızlıklarla mücadele etmek de her vatanseverin görevidir. Montajcılar, şunlar, bunlar. Çıkarlar, iftiralar atarlar. Bir sürü şeyler söylerler. Türkiye’nin buradan çıkması lazım ve çıkaracağız Türkiye’yi buradan. Kesinlikle çıkaracağız. Bütün ahlaksız yapıların hepsini açığa çıkaracağız. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu gücü vardı ama bu güç şu anda bastırılıyor. Hepsi çıkar. Dijital ortama iz bıraktığınız zaman bunu kimler tarafından yapıldığını saptamanız kolaydır.
(Sandık güvenliği ile ilgili soru üzerine) Bizim belki tarihimizde ilk kez, tam 1,5 yıldır seçim güvenliği için çalışıyoruz. Parti içi eğitim ve ayrıca eğitim merkezimiz var. Ayrıca orada eğitim. Kim, hangi sandıkta görevli telefonlarla bizzat sorularak, siz hangi sandıkta görevlisiniz, görevli olduğu sandığı biliyor mu, bilmiyor mu? Bütün bu ayrıntılar yapıldı, düşünüldü, görüşüldü, tartışıldı, eğitildi, bir daha eğitildi. Sandıklardan nasıl bilgi verilecek, hangi bilgiler verilecek, cep telefonlarında hangi programlar var, hangi programlarla bilgiler aktarılacak? Cep telefonu ile fotoğraf nasıl çekilecek ve bize nasıl gönderilecek? Bütün bunların tamamının altyapısı oluşturuldu. Denemeler yapıldı. En son deneme, arkadaşlar söylediler. Dün akşam görüştük.
Bu sadece CHP’nin yaptığı. Bizim dışımızda, diğer partiler de var ve onlar da yapıyorlar. Bir, bayram havası içinde sandığa gideceksiniz. Herkes huzurlu, değişimin zamanı, biz bir otoriter rejimi değiştiriyoruz, huzur içinde sandığa gidiyoruz ve biz bu yönetimi değiştiriyoruz.
Sandıklar açıldığı zaman vatandaş olarak siz de oy sayımına tanıklık edin. Orada sandık görevlileri var. Bizim de görevlilerimiz var, diğer partilerin de görevlileri var. Tanıklık edin ve toplamalara bakın. Doğru yapıldı mı, yapılmadı mı? İmzalar. Bizim sandık görevlimiz hemen cep telefonu ile fotoğrafını çekip, bize gönderecek. Biz bunların hepsinin altyapılarını oluşturduk.
“ALTYAPI GÜVENLİĞİNİ YÜZDE 99,99 ALDIK”
Dijital altyapının güvenliğini de yüzde 99,99 aldık. Çünkü yüzde 100 diyemiyoruz, her an her şey değişebilir. Yüzde 100’e yakın yüzde 99,99 her türlü güvenliğini de almış bulunuyoruz. Yüksek Seçim Kurulu, Anadolu Ajansı yayınlamaya bilir. Seçim sonuçlarını durdurabilirler. Biz her birisini tek tek yayınlayacağız. Hem de tutanak örneğini göstererek. Şu tutanak şu kadar, şu tutanak şu kadar. Hepsi bizim elimizde olacak… Bizim parti tarihimizde ilk kez bu kadar sandık güvenliğini sağlamak için özel çalışmalar yapıldı.
“SOKAKLARA ÇIKIP ATEŞ EDERLER”
(Seçim günü için yaptığı sokak uyarısı ile ilgili soru üzerine) Bazı unsurlar, AK Partili bazı unsurlar. AK Parti’nin tahrik ettiği bazı unsurlar. Sokaklara çıkıp ateş ederler. Kaybettiklerini görünce taşkınlık yapabilirler. O konuda bütün vatandaşlarımın dikkatli olmasını istedim. Bir çatışma ortamı yaratmak isteyebilirler. Nasıl Erzurum’da tahrikler yapıldığı zaman orada binlerce kişi vardı. Öbür tarafta 25 kişi vardı. Ama çatışmaya girmediler, özellikle girmediler o çatışmaya. Çünkü çatışmaya girmeyi istiyorlar, saray bunu istiyor. Ondan özenle kaçınmaları lazım.
(Bakan Soylu'nun "siyasi darbe" açıklamasıyla ilgili soru üzerine) Allah aşkına ne söylenebilir. En sonunda bunlar halkı darbeci yaptılar. Soğan üreticisini, emekliyi, neredeyse 85 milyonu terörist yaptılar. Şimdi de kalktı vatandaşları darbeci yapıyorlar. Seçim tarihini belirleyen bunlar. Yüksek Seçim Kurulu’nu belirleyenler bunlar. Oy pusulalarını belirleyenler bunlar, kuraları çektirenler bunlar. Vatandaşa diyorlar ki, demokratik şekilde oyunu kullan. Vatandaş gelip, oyunu kullanacak, beğenmedikleri zaman vatandaş darbe yapmış olacak. Allah akıl ve fikir versin. Bunlar devleti filan yönetmiyorlar. Bunların devletle filan ilgisi yok. Bunlar kendi özel çıkarlarını, ailelerinin çıkarlarını, yakınlarının çıkarlarını, beşli çetelerin çıkarlarını savunuyorlar.
Darbeci tanımlaması filan, gülünecek bir şey. O nedenle fotoroman Süleyman diyoruz ya.
(Erdoğan'ın “Kazansalar bile millet teslim etmez” açıklamasınıile ilgili soru üzerine) Demek ki kazanılacağını o da kabul ediyor. Bu birinci nokta. Yanı kazanacağız. Teslim etmez, ne demek teslim etmez? Nasıl teslim etmez? Halkın iradesi her şeyin üstündedir. Parlamentoyu belirleyen halk. Cumhurbaşkanını da belirleyen halk. Bir kişi ‘Ben halkın bütün iradesini yok sayıyorum, seni de yok sayıyorum’. Onu deme lüksü yok ki. Böyle bir şey zaten yapamaz. Denemek istediler bunu, İstanbul seçimlerinde. Denemek istediler, Yüksek Seçim Kurulu’ndaki çetelerle bu işi halletmeye kalktılar… Bu uygulamayı hayata geçiren ve ikinci kez seçimi yaptıran o yargıçların hiçbirisi gerçek anlamda yargıç değildir. Talimat alan kişiye yargıç denmez. O nedenle onlara çete dedim. Dava açtılar. Bütün o davaları da kazanacağım ve nereye giderlerse gitsinler kovalayacağım o insanları. Çünkü her birimiz hukuka karşı çıkabilir ama yargıç hukuku katledemez. Böyle bir lüksü yoktur o yargıcın.
İstanbul seçimlerinde görüldü. İstiyorlarsa bir daha seçim yapıyoruz, istiyorlarsa bir daha seçim yaparız. Halkın iradesine herkes saygı göstermek zorundadır.
“TIPIŞ TIPIŞ VEREKTİR”
('Yönetimi vermemezlik edemez' sözleri üzerine) Edemez, tıpış tıpış verecektir. Türkiye onun malı mı? Ben evinden su istemiyorum ki. Evinden tencere istemiyorum da. Tencere olsa diyecek, bu tencere benimdir ve vermiyorum. Eyvallah. Türkiye senin mi ya? 85 milyonun Türkiye’si. Bir kişinin olabilir mi, nereden çıktı bu? Kendisini Türkiye’nin patronu görüyor. Yok öyle bir şey. Siyasetçinin patronu halktır. Biz vatandaşın patronu değiliz. Biz vatandaşa hizmet etmek için seçiliriz. Elimizde sopa ile vatandaşın kafasına vurmak için değil. Dolayısıyla Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasında siyah ile beyaz kadar fark var. Onlar herkesi ezmek, taleplerini dayatmak ve kabul ettirmek için yola çıktılar. Biz ise tam tersine halka hizmet etmek ve kamplaşmayı, kutuplaşmayı bitirmek ve Türkiye’ye huzuru getirmek için, kaynakları yerli yerinde kullanmak, istihdam sorununu çözmek için. Çiftçiyi toprağa küstürdüler, çiftçi ile toprağı barıştırmak için. Biz bunun için mücadele ediyoruz zaten.
“BİRİNCİ TURDA BİTECEK”
(anket sonuçları ile ilgili) Çok sayıda yayınlanan şeyler var. Alan var ve görüyorsunuz zaten. İnsanları görüyorsunuz, insanlarla konuşuyorsunuz. Birinci turda bitecek. Toplumun her kesimi baharı hissedecek. Çok iyi durumdayız. Rahatlıkla.
(418 milyar doların getirilmesindeki ana başlık, hukukun tesis edilmesi mi olacak, sorusu üzerine) Hukuk içinde gelecek. Hiçbir uluslararası mahkeme bir toplumun soyulmasına izin vermez. Dünyada örnekleri var, benzer uygulamalar yapılmış. Davalar açılmış, davaları bunlar kaybetmişler, paraların iadesine karar verilmiş. Avrupa Birliği’nin bu konuda öngörüleri var. Biz de bunu kabul etmişiz. Bizim ortak mutakabat metninde de bununla ilgili özel bir düzenlememiz var zaten.
“DAHA KİM BİLİR NELER VAR?”
(Ali Yeşildağ’ın itirafların anımsatılması üzerine )1 milyar dolar. Sadece bir havaalanı. Arkası daha kim bilir neler var? Bunlar bilinen olaylar. Bu paralar nereden, nasıl gitti hepsi belli. Banka aracılığı ile gidiyor. Buradan TIR’larla bile gönderilse, öbür tarafta banka hesabına giriyor. Biz bunların hepsini biliyoruz, artık eskisi gibi değil dünya.
“SAVUNMA SANAYİNDE REKABET ORTAMINI HAZIRLAMAK”
Savunma sanayinde ciddi ve tutarlı bir rekabete ortam hazırlamak lazım. İlerlemeyi sağlayabilmek için rekabete ortam hazırlamak lazım. Tabi savunma sanayi fonunu kuran rahmetli Turgut Özal. Bu alana özel bir ağırlık verildi. Dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı, bu büyük firmaların TAI’den tutun ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN. Bunların büyük ölçüde ortağı. Ciddi ölçüde üretimler yapıyor bunlar. Özel sektör de bu ortama girecekse, rekabet ortamı içinde girilmeli. Kim daha iyi ve nitelikli ürün üretiyorsa başımızın üstünde yeri var. Ama diğerlerini tasfiye edip, bir kişinin önünü açarsanız, bu doğru değil. Ahlaki de değil zaten.
(Aydınlanma ve bilimden kopan bir Türkiye var. Bu konudaki önlemleriniz nelerdir?) Eğitim, ister kişiyi alın, ister aileyi alın, ister mahalle, ister toplum, ister grupları alın. Bir kişiye yükselme olanağı sağlayan en temel ve en önemli faktördür. Eğitimin temel özelliği, çocuk eğitime başladığı andan itibaren merak duygusunu büyütmektir. Eğitim budur. Eğitimin kurallarını siyasetçiler belirlemez, pedagoglar, eğitimciler belirler. O nedenle benim son videomda bu konuya özel olarak vurgu yaptım. Eğitimin bağımsız olması lazım. Dünya değişiyor, teknolojide hızlı gelişmeler var. Bizim eğitim sistemine bakıyorsunuz, çok gerilerde. Dolayısıyla biz Milli Eğitim Bakanlığını artık her partinin bir anlamda ‘Benim keyfime göre eğitim böyle olsun’. O değişiyor. Bakana göre." (ANKA)