Kılıçdaroğlu: Benim kanaatim, birinci turda vatandaş kararını verir
Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Benim kanaatim birinci turda vatandaş sandığa gidip kararını verir. Vatandaş değişimden yana. AK Parti muhalefete düştüğünde görecek. Hiç kavganın olmadığını, ülke yararına her şey için AK Parti’ye de bilgi verileceğini. Onun parlamentoda dışlanmayacağını çünkü şu anda AK Parti ve MHP parlamentoda muhalefeti tamamen dışlamış, dediğimiz dedik mantığıyla gidiyorlar. Yani artık Türkiye yeni bir sıçrama yapmak zorunda, yeni bir hamle yapmak zorunda" dedi.
Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Halk TV’de Lider Masası programında Bengü Şap Babaeker ve İsmail Küçükkaya’nın sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
“RAMAZAN AYININ İLK CUMASI MALATYA’DA OLACAĞIZ ALTI LİDER BİR ARADA OLACAK”
“Mübarek aydayız. Manevi duygularımızın zenginleştiği bir aydayız. Daha hoşgörülü olmamız gereken, birbirimize daha sıcak bağlar, sevgiler, selamlar sunmamız gereken bir aydayız. Depremde yaşanan felaketi ve felaket sonrası yaşanan büyük dramı unutmamak durumundayız. Orada yaşayanların, çadırlarda yaşayanların, konteynerlerde yaşayanların acılarını bilmek, onların acılarını paylaşmak, onlara her türlü yardımı yapmakla mükellefiz. Bu ayın öyle bir özelliği daha var. Yardımlaşma duygumuzun da güçlenmesi gereken bir ay, ramazan ayının ilk cuması Malatya’da olacağız. Altı lider bir arada olacak. Bir mevlit okutacağız. Dolayısıyla altı lider hem depremzedelere bir ziyaretimiz olacak sonra bir araya gelip tekrar konuşacağız. Ekrem bey ile Mansur bey de gelecekler. Böylece hem ramazanı hem depremzedeleri unutmadığımızı, onların yanında olduğumuzu, gerçekten de depremzedeler, yıkılan evlerini, dükkanlarını, iş yerlerini yeniden yapacağımızı, inşa edeceğimizi, sosyal devletin sahip çıkacağını, Millet İttifakı’nın sahip çıkacağını, onlara evlerini yapıp teslim ederken bir kuruş bile almayacağımızı, onlarla devletin helalleşmesi gerektiğini bir şekliyle anlatacağız.
“DEPREMZEDELERİN YARALARININ SARILMASINI İSTİYORUZ. BUNUN İÇİN YENİ BİR ANLAYIŞA, YENİ BİR UFKA İHTİYACIMIZ VAR”
Depremzedelerin en yoğun yaşadığı kent Mersin şu anda, yaklaşık 350-400 bin depremzedenin bölgede olduğu biliniyor. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanımızla konuştuğumuzda bu rakamı verdi bize, bazıları bulundukları yere kendi kayıtlarını aldılar. Orada oy kullanacaklar. Diğerleri terk ettikleri kente dönüp orada oy kullanmaları gerekiyor. Mersin-Hatay arasında uzun bir mesafe yok. Belki bir günlüğüne gidip oy kullanıp dönebilirler. Zaten depremin yaraları biraz sarılıp, enkaz kaldırıldıktan sonra, insanlar biraz geriye dönüp en azından kendi haklarını da aramak istiyorlar. Bu konuda hakkını yemeyelim, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Adıyaman Barosu onlar da depremzedelerin haklarını savunmak için gönüllü avukatlar tuttular ve onlar da çalışıyorlar. Belki onlara özel otobüsler, özel imkanlar sağlamak lazım. Bulundukları kente gelip oy kullanıp, tekrar geri dönmeleri için bunun için çalışacağız, çaba harcayacağız. Onların oy kullanmalarını isteriz. Sonuçta siyaset çok önemli bir kavşağı aşmış olacak. Demokrasi istiyoruz, sosyal hakların güçlenmesini istiyoruz, depremzedelerin yaralarının sarılmasını istiyoruz. Bunun için yeni bir anlayışa, yeni bir ufka ihtiyacımız var. Onları bir şekliyle taşıyacağız, başka seçeneğimiz yok.
“HEDEFİMİZ BİRİNCİ TURDA MİLLET İTTİFAKI OLARAK KAZANMAK”
Birinci turda biter, benim kanaatim birinci turda vatandaş sandığa gidip kararını verir. Vatandaş değişimden yana, yeni bir değişim olsun, yeni bir kan gelsin, yen bir anlayış olsun. Artık bu kavganın son bulması gerekiyor yani, yeni gerilimler, yaratılan gerilimler çok ciddi sorunlar yarattı toplumda… Siyaset dediğiniz kavga aracı değil. Siyaset halka iyilikte yarışmadır yani bunu bu noktaya taşımak lazım, bunu biz taşıyacağız. Görecek yani, AK Parti muhalefete düştüğünde görecek. Hiç kavganın olmadığını, ülke yararına her şey için AK Parti’ye de bilgi verileceğini. Onun parlamentoda dışlanmayacağını çünkü şu anda AK Parti ve MHP parlamentoda muhalefeti tamamen dışlamış, dediğimiz dedik mantığıyla gidiyorlar. Buradan tamamen çıkacağız ve Türkiye’yi gerçekten de yolsuzlukların olmadığı, dünyayla yarışan, üniversiteleri bilgi üreten bir ülke haline getirmek istiyoruz. Yani artık Türkiye yeni bir sıçrama yapmak zorunda, yeni bir hamle yapmak zorunda aksi halde sürekli geriye giden, sürekli kan kaybeden bir ülke haline geldi. Buradan Türkiye’nin süratle çıkması lazım.
Sayın İnce, evet sonuçta bir partidir. Ben bütün partilere saygı duyarım. Her partinin genel başkanına da saygı duyarım. Elbette karar, takdir kendisine aittir ama bizim hedefimiz, bizim amacımız birinci turda Millet İttifakı olarak kazanmak ve Türkiye’yi ikinci bir seçimle yormamak ve süratle kaybedecek zamanımız yok. Bir günü bile kaybetmek istemiyoruz, bir saati bile kaybetmek istemiyoruz. Yaraları süratle sarmak istiyoruz. Bazı özel yasaları deprem bölgesiyle ilgili süratle çıkarmak istiyoruz.
“SAMSAT’TA DEPREM OLDU 2017 YILINDA BİN KÜSÜR KONUT KAYBI VAR, 7 YILDIR ÇADIRDA YAŞAYAN VAR”
Samsat’ta deprem oldu 2017 yılında bin küsür konut kaybı var. Şu ana kadar kaçı yapıldı 7 yıldır? 7 yıldır konteynerde yaşayan var, 7 yıldır çadırda yaşayan var. Ya 7 yıldır bu hükümet nasıl olur da bin küsür konutu yapmaz? ‘Bir yılda yapacağım’ diyor. Samsat Adıyaman’ın ilçesi hala burada konut yapılamadı ya 7 yıldır. Ben bu iktidara şimdi ne söyleyeyim Allah aşkına? O çadırda yaşayanlar mı, o konteynerde yaşayanlar mı? Onların fotoğrafları var elimizde, milletvekili arkadaşlarımız gitti oraya… Bir insanlık dramı yaşanıyor deprem oluyor. Bir söz veriliyor, ‘derhal temeli attık size 1 yıl içinde konutları teslim edeceğiz.’ Arkadaş sen 7 yıldır Adıyaman’da, Samsat’ta konutları yapıp teslim etmedin, 7 yıldır. Yüzünüze, gözünüze dursun ya… Orada yaşayanlar bizim vatandaşımız deil mi? Orada yaşayanlar bir deprem felaketi yaşamadı mı? Tabi medya da unutuyor, kimse kusura bakmasın biraz da medyayı da söyleyeyim yani, medya da unutuyor. Vay efendim işte, ‘temeller atıldı, inşaatlar bitiyor.’ Bir dönüp Samsat’a baksınlar Adıyaman orası da deprem bölgesi, ne oldu burada? 7 yıldır niye bitirmediler? Kim engel oldu bunlara, Bay Kemal mi engel oldu? Niye yapmıyorsunuz kardeşim siz bunları? Para mı yoktu? Beşli çetelere gelince para var. Bu deprem konutlarını ücretsiz bir kuruş vereceğiz deyince hemen ‘parayı nasıl bulacak’ ne demek parayı nereden bulacak ya? Erdoğan demiyor mu ‘binaları yapacağım’ 2 yıl da para almayacak, 2 yıl da ödemesiz olacak demek, ne demek para var demek. Yani yapacağım 2 yıl ödemesiz, 20 yıl taksitle ben ne diyorum, yapacağım, teslim edeceğim beş kuruş da para almayacağım, 1 kuruş da para almayacağım bu kadar basit. Yani hala hafızalara, özellikle belli kesimlerin, ‘tamam Kılıçdaroğlu bunu söylüyor ama acaba para var mı?’ Niye para yok? Türkiye zengin ülke, onların düşündüğünden çok daha zengin ülke.
“SİYASET BİR ŞİKÂYET ALANIYSA SİYASET OLMAKTAN ÇIKAR”
Hakarete karşıyım. Kim olursa olsun. İnsanın düşüncesine katılmazsınız o kadar yani, eleştirebilirsiniz buna da saygı gösteririm ama hakaret asla doğru değil. Hele siyasette olmaması gereken bir şey dediğim gibi siyaset iyilikte yarışmaktır aslında… Elbette ki ben siyasi partileri ziyaret ediyorum. Cumhurbaşkanlığı adaylığım netleştikten sonra elbette Memleket Partisi’ni de ziyaret edeceğim. Elbette onlarla da konuşacağım. HDP’yi ziyaret ettim, Milli Yol Partisi’ni ziyaret ettim, Bağımsız Türkiye Partisi’ni (BTP) ziyaret ettim. Türkiye İşçi Partisi’ni (TİP) ziyaret ettim, Sol Parti’yi ziyaret ettim. Diğer partileri de ziyaret edeceğim. Beklentim, olması gereken şu, birinci turda bu işi alıp Türkiye’yi ikinci kez yormamak gerekiyor. İkinci kez sandıklar, ikinci kez harcamalar, masraflar gerek yok yani bunlara, birinci turda bitirmemiz ve bu işi noktalamamız gerekiyor, doğrusu budur yani…
Eğer siyaset bir şikâyet alanıysa siyaset olmaktan çıkar. Şikâyetin dışına çıkmak lazım. Kimin kusuru var, kimin yanlışı var. Bunlar oturulur, konuşulabilir ama bunu bugünün Türkiye’sinde oturup konuşmanın bir mantığı yok yani, bir şeyi geri getiremezsiniz. Herkes elinden geldiği kadar çaba harcadı. Eksik de olabilir, yanlış da olabilir, kusur da olabilir. Ben ‘her şeyi çok mükemmel yaptık, hiçbir kusur, hiçbir eksik yoktu’ dersem doğruyu söylememiş olurum. Ben şunu da yaptım. Ben gece saat 2’de sabaha karşı oturup metinler yazdım, çalıştım, çabaladım, arkadaşlarım çalıştı, çabaladı. Dolayısıyla geçmişe dönük eleştiri üzerinden bugün bir şeyler ortaya koymayı çok makul bulmuyorum. Sayın İnce’nin görüşü odur, haklı tarafları da olabilir. Dediğim gibi illa söylediklerinin tamamı yanlıştır değil yani eksiğimiz de olabilir, kusurumuz da olabilir, yanlışımız da olabilir.
“DEVLETİN TEMELİ ADALETSE ADALET KURUMUNU GÜÇLENDİRMEK ZORUNDASINIZ”
Her aday oy kullanacak bütün vatandaşların oyuna taliptir. ‘Sen bana oy verme, sen bana oy ver.’ Hiçbir aday bunu söylemez Erdoğan da dahil… Herkes der ki, oy kullanacak kaç kişi var, 20 milyon, 25 milyon, 50 milyon herkesin oyuna taliptir.’ Çünkü neden? Cumhurbaşkanı olmak istiyor. Ülkeyi yönetmek istiyor. Bizim anlayışımız farklı o, ‘ben tek başıma yönetmek istiyorum’ diyor. Biz, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem içinde Türkiye’nin yönetilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bir sistemi değiştirmek istiyoruz temelden, eskiye de dönmeyeceğiz. Eskinin de hataları, kusurları vardı. Tam tersine 21’inci yüzyılın Türkiye’si, demokrasiyi içselleştirmiş, insan hakların saygılı, kimlik üzerinden siyaset yapmayan, inanç üzerinden siyaset yapmayan, herkesi kucaklayan, geleceğe odaklanmış, dünyayla yarışan, teknolojide önemli mesafeler almayı hedeflemiş, üniversiteleri bilgi üreten bir Türkiye inşa etmek istiyoruz. Bizim amacımız bu… Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği, her evde huzurun olduğu, her evde bereketin olduğu, her evde insanların güldüğü, acıların ortaklaştığı, sevinçlerin ortaklaştığı güzel bir Türkiye inşa etmek istiyoruz. ‘Ben tek başıma ülkeyi yönetirim’ diye bir iddiam hiç olmadı, olmasın da öyle bir iddia, yok öyle bir şey… Devlette liyakatin varlık nedeni de zaten, bir kişiye devleti teslim etmeme amacıdır. Kurumların varlık nedeni de odur. Kurumlar varsa bir devlette güçlüdür o devlet. Yargısı, yasaması, yürütmesi, özgür medyası bunlar olduğu takdirde devlet güçlüdür o zaman, adaletin olduğu bir devlet güçlüdür. Devletin temeli adaletse adalet kurumunu güçlendirmek zorundasınız. Parlamento hangi görevi yapıyor? 600 kişi var parlamentoda, AK Partili biri çıkıp da ‘ülkenin şu sorunu vardır’ diye Meclis’te konuştuğunu duydunuz mu? Duyamazsınız.”
“8 SAVCI KORKUDAN DAVA AÇAMAZ NOKTADAYSA, BU ÜLKEDE OTORİTER REJİM VAR DEMEKTİR”
Erdoğan’ın bu millet sana bu yetkiyi vermeyecek sözlerine ilişkin Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
‘Ben milletim’ diyor. ‘Millet sana o yetkiyi vermeyecek’ demek, ‘ben milletim’ diyor. ‘Ben bütün gücümü kullanırım sana o yetkiyi verdirmemek için çalışırım.’ Ben de diyorum ki millet ayrı bir şeydir. 85 milyondur. 85 milyonun iradesine, 85 milyonun oyuna saygı göstereceksiniz. Vatandaş kimi seçiyorsa başımızın üstüne o kadar ama hayır, ‘benim söylediğimi millet yapar’ diyorsanız, o ayrı bir şey otoriter rejimdir o… Otoriter rejimden Türkiye çok şey çekti. Eğer Emine Şenyaşar’ı yaşadığı dramı 8 savcı korkudan dava açamaz noktadaysa bu ülkede otoriter rejim var demektir. Adalet yok demektir bu ülkede, böyle bakmamız lazım. Adalet, hangi adaletten söz ediyoruz biz? Şu az önce söylediğim imza atanlardan kaçı sorgulandı? Kaçının hakkında davalar açıldı? Büyük bir kısmı göreceksiniz Samsat olayı gibi olacak. ‘1 yıl içinde evlerinizi teslim edeceğiz’ 7 yıl geçti ortada ev yok. Akıl alacak şey değil.
“MHP SARAYA TESLİM OLMUŞ BİR PARTİDİR”
MHP, iktidara yani saraya teslim olmuş bir partidir. Türkiye’nin köklü partilerinden birisidir ama bugünkü yapı itibariyle tümüyle saraya teslim olan bir partidir. SADAT’ta da ne söyledi SADAT’a? SADAT diyor ki, ‘Türkçe’yi kaldıracağız, resmi dil Arapça olacak’ diyor. MHP’de tık yok. ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kaldıracağız yeni bir devlet kuracağız adı Asrika olacak’ diyor. MHP’de yine ses yok. SADAT’a giden benim, kavgasını veren benim, mücadelesini veren benim ama ben bugünkü MHP’ye göre ben milliyetçi değilim onlar milliyetçi… Yok efendim milliyetçilik o kadar ucuz bir şey değildir. Milliyetçilik vatanseverliktir. Milliyetçilik halkı arasında ayrımcılık yapmayandır. Milliyetçilik kendi ülkesinin büyümesi, kalkınması için mücadele eden demektir. Milliyetçilik bilimsel alanda, teknolojide dünyaya meydan okumak demektir. Milliyetçilik budur. Süleyman Şah Türbesi’ni bile, Türkiye Cumhuriyeti Devleti toprak kaybetti. Tek adam döneminde toprak kaybetti. Süleyman Şah Türbesi’ni kaçırdılar. Toprağı terk ettiler, bayrağı indirdiler. Ses mi çıktı MHP’den? Ses çıkmadı. Sinan Ateş vuruldu, saraydan tık yok, ‘acaba MHP’yi kızdırır mıyım?’ diye… Yasalara göre kurulmuş bütün siyasi partilere saygılıyım. Her siyasi partinin kendi görüşü vardır. Yasalara aykırı bir şey varsa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçer, gereğini yapar, dolayısıyla yargı kararını verir. Ona da saygımız var. Hukuk kendi içinde sağlıklı çalıştığı sürece, dolayısıyla siyasal partilerin düşmanlaştırılmasını istemem. Çünkü siyasi partiler Anayasa’ya göre demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Tabii Erdoğan kaybedeceğini bildiği için kapı kapı dolaşıyor, ‘acaba şu kişiyi partiye katabilir miyim?’ gelmiyor. ‘Şu partiyle iş birliği yapabilir miyiz, onlardan da bize oy gelirse acaba ben koltuğumu koruyabilir miyim?’ diye bir arayış içinde… Bir siyasi lider devleti yönetirken, ‘koltuğum gitmesin’ diye her türlü yola başvursa, yasa dışı yollar dahil, o devleti yönetemez. Devleti bir felakete sürükler, bugün geldiğimiz nokta onlardan birisidir.
“ÜNİVERSİTEYİ KAPATMAK NEDİR BİLİYOR MUSUNUZ? BİLİME SIRTINI KAPATMAK DEMEKTİR.”
Üniversiteleri açmıyorlar, niçin? Savaş döneminde bile bu ülkenin üniversiteleri açıktı. Savaş mı var Allah aşkına? Almanya’nın üniversiteleri savaş döneminde açıktı ya… Akıl yok ya mantıklı bir izahı yok. Yurtlar boş… Korku, ‘acaba üniversiteler açılırsa bir şey olur mu?’ Hiçbir şey olmaz. Millet zaten sandığı bekliyor. Kavga etmek istemiyor millet, ‘sandık gelsin gidip oyumu kullanacağım, bu beladan kurtulacağım’ diyor. Demokratik yollarla bir sistem değişikliği olacak. Bir zihniyet değişikliği olacak aynı zamanda, üniversiteyi kapatmak nedir biliyor musunuz? Bilime sırtını kapatmak demektir. Doktor kadavrayı görmeden ne yapacak? Kimya fakültesinde okuyan öğrenci, laboratuvara girmeden ne yapacak? Bunun eline diplomayı verdiğinizde ne olacak? Diyorum ya, üniversitenin ne olduğunu bilmiyorlar ne kadar önemli olduğunu bilmiyorlar. Bilgi ekonomisinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bilgi ekonomisinin 21’inci yüzyılın temel aktörlerinden, temel belirleyicilerinden birisi olduğunu bilmiyorlar. Üniversite deyince, ‘bize düşman, bize karşı’ vardı ya bir üniversite hocası, ‘eğitimsizler bizim için daha iyidir’ diye bir açıklama yapmıştı.
“SAYIN ELÇİ, KABUL EDERSE ADAY YAPARIZ, PARLAMENTODA DA MİLLETVEKİLİ OLARAK GÖREV YAPAR”
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi’nin CHP’ye katılmasına ilişkin de Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
“Sayın Elçi, kabul ederse aday yaparız, aday olur. İnşallah parlamentoya da gelir, parlamentoda da milletvekili olarak görev yapar. Benim de en büyük arzularımdan birisi odur. Çünkü o davanın da karanlık noktaları var ama bir milletvekili olarak, bir eş olarak da belki olayı biraz daha ayrıntılı incelemek, ayrıntıları görmek, bilmek onun da hakkıdır. Belki milletvekili olarak bu çerçevede daha etkili olabilir. Ayrıca bölgenin dünya kadar sorunu var. Doğu, Güneydoğu’nun dünya kadar sorunu var. O sorunların parlamentoda Türkan Elçi gibi daha sonradan Hukuk Fakültesi’ni bitirme azmini de gösteren, saygıdeğer bir kişi tarafından dillendirilmesi de bana göre hem bölge açısından hem Türkiye açısından büyük bir önemi var. Artık bölgede biz de kendimizi görmek istiyoruz. CHP’yi görmek istiyoruz. Bölgede siyasi rekabet elbette olacak ama bazı konularda da birliktelik olacak. Demokrasi gibi, insan hakları gibi… Şimdi biz altı siyasi parti bir aradayız. Altı siyasi parti yeri geldiğinde rekabet ediyoruz. ‘En çok oyu ben alayım’ öbürü, ‘ben alayım’ diye rekabet ediyoruz ama ortaklaştığımız konular işte dediğim gibi demokrasi gibi, insan hakları gibi, güçlendirilmiş parlamenter sistem gibi, yolsuzluklara karşı olma gibi, vatandaşa toplanan vergilerin hesabını verme gibi… Şöyle bir şey yaptık biz altı liderin üzerinde ortaklaştığı mesela ‘Ulusal Vergi Konseyi’ her yıl toplanan vergilerin nerelere harcandığını Ulusal Vergi Konseyi bir rapora bağlayacak. Vatandaş, üniversite hocası herkes görecek onu, vatandaş da diyecek ki, ‘ben devlete vergi verdim, ekmek alırken, süt alırken, elektrik düğmesine basarken vergi verdim. Bu vergilerin nereye harcandığını ben görüyorum böylece’ bilecek vatandaş… Vatandaşla devleti yönetenler arasında karşılıklı bir güven bağının oluşması sağlanacak.”
“KADIN MİLLETVEKİLİ SAYISININ FAZLA OLMASI LAZIM”
Haklısınız kadınların parlamentoda fazla olması lazım. Biz bir kanun teklifi de hazırladık. 306 kadın örgütünün ortak hedefi olarak parlamentonun cinsiyet kotasının yüzde 50, 50 olması için ama reddedildi bu teklif. Bizim kadın milletvekili sayımız az, bunu kabul ediyorum. Burada çok başarılı değiliz, bunu da kabul ediyorum ama kadın milletvekili sayısının fazla olması lazım. Sadece milletvekili değil, belediye başkanı, belediye meclis üyeliği, genel meclis üyeliğinde de kadın sayısının fazla olmasına, yönetimde fazla olması lazım. Olabildiğince yapmaya çalışıyoruz, burada da kadınların sayısının fazla olmasını istiyorum, Genel Başkan olarak da istiyorum. Tabi ne olacak, nasıl bir tablo çıkacak onu bilmiyorum. Az önce buraya gelirken de bir kadın milletvekili adayı kendisinin seçilmesi için hangi bölgeden aday olduğunu ifade etti. Elbette, biraz da kadınların mücadeleci olması gerekiyor. Hakkı ararken biraz mücadele etmeleri gerekiyor.
İstişareyle birlikte oturup, Türkiye’nin kararlarını beraber almamız lazım. Çünkü biz Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz. Devletin kolonlarını kestiler. Yok etiller devletin kolonlarını, devlet ciddi bir çürüme içinde… Yasamaya bakın felaket, yürütmeye bakın yok ortada, devlet bir kişiye teslim edilmiş, yasama, yargıya bakıyorsunuz siyasallaşmış vaziyette dolayısıyla bu kolonları yeniden inşa etmeliyiz. Elbette ki kadın unsuru çok önemli hem siyasette önemli, Bakanlıklarda, üst düzey görevlerde, devletin yönetiminde, üniversitelerde kadın önemli… Çalışanlarımızın çoğu kadın…"
ALTI LİDER OLARAK BİR GÖRÜŞMEDE YAZILI OLMAMAKLA BERABER ŞÖYLE SÖZLÜ BİR MUTABAKATIMIZ OLDU. BAKAN OLMAK İSTEYENLER MİLLETVEKİLİ OLMAYACAK
Millet İttifakı’nın Bakanlık ve Milletvekilliği listeleriyle ilgili çalışmalarına ilişkin sorulan soruya Kılıçdaroğlu şu yanıtı verdi:
“Altı lider olarak bir görüşmede yazılı olmamakla beraber şöyle sözlü bir mutabakatımız oldu. Bakan olmak isteyenler milletvekili olmayacak. O talepte bulunmayacaklar. Çünkü parlamentoda dengeler çok hassas olabilir. Dolayısıyla bakanlar dışarıdan, Meclis dışından olsun diye. Öyle bir mutabakatımız, görüş birliğimiz var. Ben de arkadaşlarıma söyledim. Bakan olmak isteyen arkadaşlar, milletvekilliğine başvurmasınlar diye... (AKP’nin Bakanları milletvekili adayı olarak göstereceği yönündeki açıklamaların hatırlatılması üzerine) Dokunulmazlık kazandırmak için mi?"
“O KONUYU GENEL BAŞKAN YARDIMCILARI ÇALIŞIYORLAR”
Millet İttifakı’nın milletvekili listelerine ilişkin ise Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
“O konuyu Genel Başkan Yardımcıları çalışıyorlar. Nerede hangi partinin logosuyla gireceğiz diye çalışıyorlar. Bu çalışmalar milletvekili listeleri YSK’ye verilinceye kadar devam edecek.”
“KÜLLİYEYİ DE BİR ÜNİVERSİTE YAPARSINIZ. ORASI BİR ÜNİVERSİTE OLUR”
Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı seçilmesi takdirde yapacaklarına ilişkin soruya ise şu yanıtı verdi:
“Bakın bir devletin kültürü oluşur. Bu kültür 3-5 günde değil, yıllar içinde oluşur. Çankaya bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün Cumhurbaşkanlarının oturduğu bir yerdir. Dolayısıyla Çankaya’yı korumak gerekiyor. Çankaya’da olması lazım. Külliyeyi de bir üniversite yaparsınız. Orası bir üniversite olur. Bilimde, teknolojide neyse artık. Bunu tabi konuşmam lazım. Bu benim şahsi görüşüm. Benim şahsi düşüncem orayı bir üniversite yapmak gerekiyor. Kütüphanesi, konferans salonları var. Eğitim yapılacak yerler olabilir. Türkiye’nin gözde üniversitelerinden birisi olabilir.”
“TOPLUMUN TALEPLERİNE BAKTIK BİRAZ, O GÜNÜN KOŞULLARI ONU GEREKTİRİYORDU”
Muharrem İnce ve Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylıkları dönemine ilişkin sorulan soruya ise Kılıçdaroğlu şu yanıtı verdi:
"Toplumun taleplerine baktık biraz, o günün koşulları onu gerektiriyordu. O günün koşulları onu gerektiriyordu. O çerçevede hareket ettik. Siyasal partiler arasında çok yakın bir iş birliğimiz yoktu. Adaylarımız özellikle Muharrem Bey sevilen, sayılan, toplumsal desteği olan partililerimizin de çok arzu ettikleri, çünkü sonuçta partililerin de talebini göz ardı edemezsiniz, biz bir siyasi partiyiz. O çerçevede kendisini aday kıldık. Ekmeleddin Bey çok önemli bir isim, adına uluslararası ödül verilen bir kişi, İslam Konferansı’nda kadın haklarını savunan, onunla ilgili özel daireler oluşturan, önemli bilimsel çalışmalar yapan bir insandı. Türkiye’de çok fazla tanınmıyor, uluslararası alanda daha fazla tanınıyordu. Ben o nitelikte birisi Cumhurbaşkanı olursa çok daha iyi olur hem Türkiye’yi temsil eder hem o zaman parlamenter sistemdi, atamaları daha dikkatli yapar, devlette liyakat sistemine uygun birisi olur diye düşünmüştüm."
“BÜTÜN SİYASET KİTAPLARINA GİRECEK. DOKTORA TEZLERİ OLACAK”
Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, birbirinden farklı altı partinin bir araya gelmesi üzerine sorulan soruya ise şu yanıtı verdi:
“Bütün siyaset kitaplarına girecek. Doktora tezleri olacak. Allah nasip eder seçiliriz, Cumhurbaşkanı yardımcıları belli, iki yardımcımız daha olacak; birisi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı diğeri de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, onlar da yardımcı olacak. Onların yardımcı olmasının şöyle bir avantajı var. İstanbul’un ve Ankara’nın devasa sorunları var. Bu sorunların bürokratik mekanizmalarda çok fazla bekletilmeden çözülmesi lazım. Bu iki kent özellikle İstanbul, depreme dayanıklı bir kent, depreme dirençli bir kent yaratmak zorundasınız. Sıradan bir olay değil bu olay… Bu olayı eğer siz bürokratik mekanizmalar içinde alsın götürsün derse bu olmaz ama Ekrem Bey, Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak bütün o bürokratik mekanizmayı hem hızlandırılmasını daha sağlıklı kararlar alınmasını, sonuca kısa sürede varılmasını, depreme dayanıklı dirençli, afetlere dirençli bir kentin ortaya çıkmasını sağlayacak, Cumhurbaşkanı yardımcısı olduğu zaman, aynı şey Ankara için de geçerli… Aynı şekilde bu 2 arkadaşımız diğer belediyelerde de hiçbir ayrım yapmadan diyelim ki; Şanlıurfa Belediyesi, diyelim ki Gaziantep Belediyesi, kime ait, AK Partili Belediye Başkanları yönetiyorlar. Buradan alınan güçle onlar da kendi içlerinde bütün bu sorunları çok hızlı bir şekilde çözecekler. Hukukçu arkadaşlarla konuşuyoruz, herhangi bir sorun olmadığı şekilde bize de yanıt veriliyor.”
İYİ Parti İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun açıklamaları üzerine sorulan soruya ilişkin Kılıçdaroğlu şöyle yanıt verdi:
“Meral Hanımla görüşmedim. Yani Meral Hanım ile görüşmem bir şikâyet anlamında olurdu, hiç buna gerek yok. Artık kavgaları bir tarafa bırakmak zorundayız. Geçmişin kavgalarının Türkiye’ye getirdiği faturayı hepimiz biliyoruz. Bir siyasal parti 7 milyon oy alıyorsa şimdi biz 7 milyon insanı düşman mı ilan edeceğiz? Hayır. Tam tersi az önce HÜDAPAR ile ilgili de sordunuz, yasalara göre kurulmuşsa, yasal olarak hiçbir engel yoksa siyasetçinin görevi eleştiri, tabii. Siyasetçileri de partileri de eleştirebilirsiniz ama belli bir saygıyı korumak zorundasınız. O çerçevede davranmak zorundasınız. Sayın Ağıralioğlu da eleştirebilir, siyasetçi olarak eleştirebilir. Ona da herhangi bir kırgınlığım da yok, onu da ifade edeyim. Niye eleştirdin diye, dönüp ‘Eleştiriyi yaptın ama haksızsın’ diye bir söz söyleme ihtiyacı da duymadım. Eleştirebilir. Önemli olan şu. Biz altı lider Türkiye’nin geleceğine odaklandık, geçmişine değil. Altı liderde de geçmişin hatalarından ders çıkarmak gibi bir erdem var. Geleceği biz inşa etmek zorundayız. Bu ülkenin geleceğini inşa etmek için her birimiz özel olarak fedakarlıklarda bulunduk. Ben de bulundum, Temel Bey de bulundu, Meral Hanım da bulundu. Sayın Davutoğlu, sayın Babacan, sayın Gültekin Uysal da. Her birimiz fedakarlıkta bulunduk. Altı partiyiz. Bu ülke bizim ülkemiz ve biz bu ülkede büyümek istiyoruz. Bu ülkede gelişmek istiyoruz, bu ülkede insan hakları olsun istiyoruz. Bu ülkede insanlar düşüncelerini özgürce ifade etsinler istiyoruz. Artık kinle nefretle, öfkeyle birbirimize bakmamalıyız. Baktığımız andan itibaren zaten onların çok hoşlanarak dillendirdiği ‘dış güçler’ var ya o tuzağa düşmüş oluruz. Niye o tuzaklara düşelim. Biz pekâlâ kendi ülkemizde oturur, konuşuruz, tartışırız ve ülkemizi büyütürüz. Milliyetçilikse hiç kimse endişe etmesin. Hepimiz milliyetçiyiz.
“HESAP UZMANLARI KURULU, MALİYE TEFTİŞ KURULU, DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI GİBİ KURULLAR DEVLETİN AKADEMİSİ GİBİYDİ. FAKAT ÜZÜLEREK İFADE EDEYİM Kİ BU ÜÇ KURUL DA KAPATILDI”
Zor koşullarda okudum. Malum babam küçük bir memurdu. 7 kardeşiz. 7 kardeşe babamın, bir bayramda ayakkabı aldığını hiç görmedim. İşte para yetiyorsa sırayla ayakkabı alırdı. Halktan birisiyim. Rahmetli annem okuma yazma bilmezdi. Büyük ablam hayatta, o da okuma yazma bilmez. Üniversiteye giden 7 kardeşten sadece benim. Diğerleri üniversiteye gidemedi. Zaten babamın onları üniversiteye gönderecek parası da yoktu. Zor sınavları kazandım. Devlette önemli görevlere geldim. Hiçbirisinde de ben talep etmedim, bütün öneriler bana üst makamlardan geldi. Örneğin kurul başkanından, bakanlıktan geldi. Bazılarının da zaten sıram geldiği için Genel Müdür Yardımcısı oldum. Sonra Genel Müdürlükler oldu, sonra Müsteşar Yardımcılığı oldu. Devletin bütün kademelerinde şöyle veya böyle çalıştım. Devletime saygılıyım. Devlette liyakatin ne kadar önemli olduğunu bilen birisiyim. Kurumların kendi kültürleri olması gerektiğine inanan birisiyim. Devleti devlet yapan kurumlarıdır ve o kurumların tarihsel süreç içinde oluşturdukları kültürleridir. Siyaset kurumuna hep saygı gösterdim ama hep mesafeyle siyasete yaklaştım. Plan Bütçe Komisyonu’nda yeri geldi bürokratken hükümeti temsil ettim, yasalar savundum. Benim bürokrat olarak çalıştığım yıllarda şöyle bir gelenek vardı. Hem iktidar partisini hem muhalefet partisini Plan Bütçe Komisyonu üyelerini davet edip onlara çıkaracağımız yasalarla ilgili bilgi verirdik. Bürokrat bilgi verirdi. Onların soruları olurdu ve biz o sorulara cevap verirdik. Böylece yasalar parlamentoda, en azından Plan Bütçe Komisyonu’nda uyum içinde yasalaşırdı. Bakanlarla, Başbakanlarla çalıştım. Rahmetli Özal ve Demirel’le, Tansu Hanım ile çalıştım. Düşüncelerimizi çok rahat söylerdik. Bu olmaz diye eleştirirdik. Neden olmaz olduğunu da söylerdik. Tabii sonuçta karar siyaset organına ait. Biz anlatırdık dolayısıyla onlar bizi haklı görürlerse ona göre düzenleme için tekrar talimat verirlerdi. O çerçevede düzenlerdik. Hesap Uzmanları Kurulu, Maliye Teftiş Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı gibi kurullar devletin akademisi gibiydi. Yani buradan yetişenler devletin üst organlarında hep görev almışlardır. Buralarda her siyasi görüşten kişi vardır. Ama bunların hepsi devlet için çalışırlar. Devletin ne olduğunu, devletin nasıl çalışması gerektiğini bilirler. Fakat üzülerek ifade edeyim ki bu üç kurul da kapatıldı. Devlet ondan sonra nitelikli eleman bulmakta zorlandı.” (ANKA)