Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Kibir, Rabbe yakışmazdı...

Bugün, Aşkın Samuray Bayraktaroğlu’nu konuk edeceğim...

Daha doğrusu...

Aşkın’ın 2007 yılında Arkaplan yayınlarından çıkan “Yeni Muhafazakâr Türkiye” isimli kitabından bir alıntı paylaşacağım sizlerle...

Lütfen buyurun efendim...



Her şeyden önce, söz vardı. Tanrı, “Ol” dedi ve her şey peşi sıra geldi.

Var oluş ve etkileşim ve işleyiş...

Henüz ortalıkta Allah’tan başka kimse olmadığı için, kimsenin ihtiyaç duymadığı bir bilgiydi bu. Oysa mademki Allah vardı ve var etmişti:

Bilinmeliydi ve iman edilmeliydi.

İşte böyle doğdu insan fikri, Cenab-ı Hakk’ın aklının en güzel yerinde.



İlk başlarda, tek yaptığı yaratanına iman etmekti insanın. Her güzel fikir gibi, hiçbir şeyi sorgulamadan kendisini var eden aklın yolundan gidiyordu.

Allah’ın aklı cennetti...

Bu akılda var olmak, aylak aylak gezinmek, evrenin ihtişamını seyreylemek muhteşemdi. Ama henüz yalnızca bir fikir olduğu ve karşıt fikir de olmadığı için, her şeyi sadece o aklın gözleriyle görüyor, o aklın yorumuyla anlıyordu insan.

Yani aslında:

Hiçbir şeyi gerçekten anlamıyor...

Hiçbir şeyi gerçekten bilmiyor...

Ve...

Salt konumu gereği:

Doğal olarak iman ediyordu.



O’nun var ettiği düzeni izliyor, yarattığı kaosların kendi kendilerine birer yeni düzen haline gelmelerine hayranlık besliyordu.

Yaradan şüphesiz tek ve gerçekti...

Ama...

O’nu şüphe etmeden tek ve gerçek bulan, halen kendi fikriydi.



Nitekim, Tanrı giderek bu fikrinden memnun olmadığını hissetti.

Evet...

Koca bir evren yaratmış, gönderdiği nice kaosların kurduğu temel düzene itaat edişlerini izlemişti. Ama bu, sadece nesnenin düzen karşısındaki boyun eğişiydi...

Düzeninin, kendi aklındaki mükemmeliyeti elbette ki şüphe götürmezdi.

Ama kendi aklı, onu kendisi için gerçek kılmaya yetemezdi çünkü:

Fikir, özgür değildi.

Çünkü Allah, kendi aklının kendisine övgüsüyle avunamazdı.

Çünkü kendisinden bağımsızlığını kazanmayan hiçbir itaat, gerçekçi olamazdı...

Çünkü kibir, Rabbe yakışmazdı.



Öyleyse, O’nun gerçek ihtişamını kendi başına ortaya çıkarabilecek; O’na bu akıldan ve hatta bu bilgiden bile bağımsız olarak da iman edebilecek bir canlı yaratmalıydı.

Gerçekliğinin kanıtına, O’nu ancak bağımsız yargısıyla doğrulayabilen bir canlıyla ulaşabilirdi.

Bu öyle bir canlı olmalıydı ki, aklını kendi suretinden yaratmalı ama onu tamamen özgür bırakmalıydı. Hatta önüne engeller koymalı, kafasını karıştırmalı ve meleklerinden birini de onu yoldan çıkarmakla görevlendirmeliydi.



Kader, kaoslarla kendini kanıtlamış mükemmel bir yöntemdi. Şeytan ise, insanı yoldan çıkarma görevini yerine getirebilecek en uygun melek.

Peki ama insan cennetten çıkarılışıyla ilgili ne bilecekti?

Bilmeli miydi ki?

“Bilme” denirdi ve bilmezdi.

Ama bu yöntemle, insan aklı ileride gelişip -aynı kendisi gibi- varlığının sebebini ve kendi gerçekliğini sorguladığında, durum daha da çok karışırdı.

Öyleyse:

Sebep yöntemi...

Yöntem de sebebi desteklemeliydi...

Amaç aracı...

Araç da amacı haklı çıkarmalıydı...

İşte o anda, insanoğlunun karşısında bir ağaç ve dallarında yılan kılığına girmiş Şeytan belirdi...





Bilgi Ağacı’nın yasak elmasını yiyen insan, hak ettiği cezayı bulduğunda, tek ve kudreti mutlak Tanrı, yarattığı evrende artık yalnız değildi.

“Yaratılanların en onurlusu” insan, artık maddenin ve enerjinin ve düzenin ve düzensizliğin ve bütün evrenin anlamıydı.

Artık o, bilerek veya bilmeyerek:

Allah için düşünecek...

Allah için öğrenecek...

Allah için çalışacak...

Allah için yaratacak...

Allah için yaşayacak...

Allah için ölecekti...





Ve en nihayet...

Cenab-ı Hakk’ın bahşettiği özgürce gerçek olma hakkıyla onurlananlar:

Birbirlerinin onurlarını...

Birbirlerinin özgürlüklerini...

Birbirlerinin gerçeklerini...

Ve...

Birbirlerinin haklarını...

Aynı Cenab-ı Hakk adına:

Yerle bir edecekti...



Ya canlarım...

Aşkın, 16 yıl önce böyle başlamıştı Yeni Muhafazakâr Türkiye’yi anlatmaya...

Ve...

Haklı çıktı...



Cenab-ı Hakk’ın bahşettiği özgürce gerçek olma hakkıyla onurlananlar:

Birbirlerinin onurlarını...

Birbirlerinin özgürlüklerini...

Birbirlerinin gerçeklerini...

Ve...

Birbirlerinin haklarını...

Aynı Cenab-ı Hakk adına:

Yerle bir ediyorlar...

Sohbet ve talkshow


“Uluslararası Kıskançlık” teriminin yaratıcısı İrlandalı tarihçi ve filozof Prof. Mahaffy:

İyi bir hatipte olması gereken temel özellikleri sayarken önceliği:

Terbiyeye vermiş...

Şöyle demişti:

“Terbiyeli olmadan, topluluğa yaraşır bir varlık olamazsınız...”.



Günümüzde:

Hitabet...

Ya da...

Sohbet:

“Talk show” olarak tanımlanıyor...



En ünlü “talk show” ustaları...

En çok sevilen...

Ve hatta: Saygı duyulan:

“Hoşsohbet” kişiler ise:

“En edepsiz” olanları...



Demek istemem o ki...

Teknoloji geliştikçe...

İnsanların:

“Terbiye...”.

“Sohbet...”.

Ve...

“Başarı” anlayışları da değişiyor...

Memleketin hali


Haber:

İsmailağa tarikatına bağlı Hiranur Vakfı’nda 6 yaşındaki H.K.G.’nin uğradığı cinsel istismar skandalının araştırılması için kurulan komisyonun başkanlığına:

“Bizim hukukumuz şeriattır” diyen...

AKP Milletvekili Cengiz Aydoğdu:

Getirildi...





Memleketin içinde bulunduğu:

Ahval (Haller...).

Ve...

Şeraiti (Şartları...).

Bu haberden daha net: Ne anlatabilir?..

3. Büyük savaş


Arnold Toynbee soğuk savaşın başlangıç yıllarında şöyle yazmıştı:

“Ulus devlet ve atom bombası aynı gezegende bir arada yaşayamaz...”.

[caption id="attachment_396882" align="alignnone" width="600"] Arnold Toynbee[/caption]



Toynbee’ye göre savaş nihaî savunma yöntemiyken...

Nükleer bombalar da:

Nihaî silahlardı...



“Ya ulus devlet ortadan kalkacak” demişti Toynbee...

Ya da:

“Nükleer silahlar...”.





Rusya ya da Putin’in (Ve benzeri zekâ özürlülerin) çılgınlığı gösterdi ki...

Nükleer silahlar değil...

Ama...

Ulus devletler ortadan kalkmazsa:

Üçüncü Dünya Savaşı:

Kaçınılmaz olacaktır...



Yani...

Ve bir bakıma...

Nükleer silâhlar...

(Şimdilik) Kıyametin önündeki:

Tek engel...

%25 oyla mı?..


CHP’li baz arkadaşları anlayamıyorum...

HDP’yi istemiyorlar...

DEVA’yı istemiyorlar...

Gelecek Parti’yi istemiyorlar...

Saadet Parti’yi İstemiyorlar...

DP’yi istemiyorlar...

*

Sonra da kalkıyorlar:

“Cumhurbaşkanı CHP’li olsun” diyorlar...

İyi de...

%25 oyla mı?..

Dünün tweeti


Prof. Dr. Ali Ihsan Goker

@aihsan_goker



Bu bir demir külçe. Bu haliyle değeri 100$. At nalı yaparsanız değeri 250$. Dikiş iğnesi yaparsanız değeri 70000$. Saat yayı yaparsanız değeri 6 milyon $. Bir şeyin ederini belirleyen şey katma değer.

O da TR’de yok.