Korkusuz
Ümit Zileli

Keşke ve yazık üzerine

En sevmediğim sözcüklerin başında gelir…

Başarısızlığı, zayıflığı, yetersizliği anımsatır her duyduğumda ya da kullanmak zorunda kaldığım zamanlarda…

“Keşke seni sevmeseydim” kadar sevimsiz bir cümle olabilir mi, örneğin! O kadar zaman birlikte olmuşsun, iyi-kötü, mutlu-mutsuz anları birlikte yaşamışsın, sonra birgün ne olmuşsa olmuş ayrılmışsın… Kim suçlu, kim suçsuz, artık hiçbir önemi kalmamış bir konuda, sırf karşındakininin canını yakmak, kendi zayıflığını örtmek için kullanılabilecek en çirkin sözcüğe sığınıyorsun…

“Keşke” bu güzelim dilin en barbar, en acıtıcı, en zavallı sözcüklerinden biridir… Yaşayamadığın, beceremediğin her şeyi ardına saklayabileceğin kadar da riyakardır üstelik; hayatta tutunamayanların “baştacı” sözcüklerinin en önde gelenlerindendir!

İster istemez, dilinin ucuna geldiğinde kullanmadan yapamazsın mesela “keşke” sözcüğünü, tutamazsın, anında alıp başını gider… Her defasında, mesela bir özür yaratma derdine düştüğünde ilk sıra da o vardır:

-Keşke gitmeseydim, keşke yapmasaydım, keşke yemeseydim, keşke tanışmasaydım…

Üstelik, kullandığın o “keşke” seni ferahlatmaz da, tam tersine kendini kendine acır bir hale getirir! İçini acıtan her neyse, o sözcük bin kez aklına, diline gelir, seni boğar, silkinip kendine gelme duygunu silip, yok eder…

-Anlamsız, hiçbir şeyi geri getirmeyecek, boş bir sözcüktür!

Öfkenin ve hüznün sözcüğü!


“Yazık” sözcüğü de acıdır ama anlamsız değildir…

Birine ya da bir şeye öfkelendiğinde, acıdığında, hüzünlendiğinde aklına gelen ilk sözcüktür aslında… Olayın içeriğine göre tonlarsın “yazık” sözcüğünü; sokakta gördüğün terkedilmiş yavru kedi için kullandığın “yazık” ile cadde ortasında eşini döven vahşi herif için kullandığın “yazık” arasında dağlar kadar fark vardır örneğin… Çok öfkelendiğinde, o sözcük yetmediğinde anında ikinci bir sözcük eklersin yanına:

-Yazıklar olsun!

Mesela, “Yazık oldu güzelim yemeğe” cümlesindeki yakınma duygusu ile “Yazık oldu bu güzelim ülkeye” cümlesindeki yakınma hissi birbirinden fersah fersah uzaktır!

Ben örneğin, bu sözcüğü çok kullanırım; “yazık ülke”, “yazık toplum, “yazıklar olsun” başlıklı epey yazım mevcuttur… Anlatmak istediğim konuyu en iyi bu sözcükle anlamlandırabildiğimi düşünürüm…

Mesela, geri kalmış toplumlar üzerine yazdığım yazılarda kullandığım “yazık” sözcüğü birden fazladır ve hem “acıma” hem “hüzün” hem de “öfke” tonlarıyla yazılmıştır…

“Yazık ülke” başlığı altında kaleme aldığım yazılarımda ise daha çok “hüzün” ağır basar… Bin yıllık ülkende bir yabancı, bir sığınmacı gibi kalmanın dipsiz hüznünü, aslında olmayan ve hiç olmamış sorumluluğunu hissederim…

“Yazıklar olsun” başlığı alındaki yazılarım ise acı
bir öfkenin, bu ülkeyi babasının çiftliği gibi soyanlara, çocuk istismarcılarına, kadın cinayetlerine, cehalete, üç kuruş için ülkesine ihanet edenlere duyduğum hiç dinmeyen kızgınlığımın eseridir…

-Çok acı ama çok gerekli bir sözcüktür!

Asla diz çökmemenin asaleti!


Seçimin ertesi günü işte bu duygularla oturdum klavyenin başına…

Üzgündüm, ama “Her şey bitti” diye ağıt yakanlardan değildim! Bu toplumun ülkeyi ayakta tutan, nitelikli yarısı her şeye rağmen, her türlü zorbalığa, tehdide, şantaja, baskıya karşın sandığa gidip oyunu aydınlıktan yana kullandı…

-Asla eğilmedi, diz çökmedi!

Çok yakın bir gelecekte “keşke” diye kendine acıyacak olanlar onlar değil, oy vermeye gitmeyen, buna da kendince bahaneler üreten yaklaşık 10 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olacak!

Oyunu karanlık doğrultusunda kullanan yoksul ahalinin de pek mutlu zamanlar geçiremeyeceğini, heyula gibi çöken ekonomik krizin iyice zıvanadan çıkmasıyla birlikte “keşke” sözcüğüne sarılacağını görebiliyorum…

-Asıl onlar için üzülüyor, “yazık” diyorum…

Bize, bu ülkenin yurtsever halkına gelince; yenilmediğimizi biliyorum, aynı kararlılıkla geleceğe yürüyeceğimizi de biliyorum… Bu ülkenin geleceğini karartmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini de biliyorum…

Güneşli, aydınlık ve çocuklarımızın hayal kurabileceği bir Türkiye’yi mutlaka yaratacağımızdan ise hiç kuşkum yok!

Ancak, yalnızca bu yazıya özel, bir daha asla yazmayacağım bir son cümleyi izninize sığınarak ve de o iki sözcüğü bir arada kullanarak bitirmek istiyorum; biliyorum, milyonlarca kişi aynı şeyi düşündü:

-Keşke aydınlık kazansaydı, yazık oldu bu güzelim ülkeye!