Korkusuz
Can Ataklı

Kendinizi yeteri kadar yırtamamışsınız

KOMİK

Kendinizi yeteri kadar yırtamamışsınız


Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın endazesi bozulmuş .

Gerçi belki eskiden de bozuktu, bilmiyoruz çünkü kamuoyunun önünde pek fazla konuşmuyor.

Hayli uzun zaman sonra Meclis’te yaptığı konuşma ile sesini duyduk.

Ancak belli ki çok gergin, durumun ne kadar kötü olduğunu görüyordur herhalde, bu nedenle kendini diğer bazı bakanlara kaptırıp ağzını bozuyor.

Sorulara çok sinirlendi Akar.

Birbirinden komik ve hakaretlerle dolu cevaplar verdi.

Örneğin “Bu soruların hepsi soruldu, cevapları da verildi” dedi.

Sorulardan biri “Türk askerinin başına çuval geçiren ABD’li generalin elinden neden madalya aldınız?” şeklindeydi.

Akar’ın “Cevabı verildi, açıp bakın” dediğine baktım, aynı Meclis’te söylediği gibi “Herkes aldı, ben niye almayayım?” demiş.

Nasıl anlatalım koca emekli paşaya, mutlaka belli düzeyde zekası, görgüsü, bilgisi vardır mutlaka, o madalyayı alanların askerlerinin başına çuval geçirilmedi ki.

Sanıyorum Akar’ın anlamadığı şu: Milletin madalya almasına kızdığını düşünüyor, oysa madalya alınır tabii, burada önemli olan veren elin aynı zamanda Türk askerinin başına çuval geçirmiş olması, yani millet madalyaya değil çuvala takmış durumda.

Paşa bunu nedense görmezden geliyor.

Bir diğer soru da “15 Temmuz’dan sonra Meclis araştırmasına gelip neden konuşmadı?” yönündeydi.

Akar bunun cevabının defalarca verildiğini söylüyor ama ben aradım bulamadım.

Sahi Hulusi Akar neden lütfedip Meclis’e gelip konuşmadı?

Bilmiyoruz.

Akar’ın o gecenin biraz öncesinde neler yaptığını, MİT Müsteşarı ile ne konuştuğunu, götürüldüğü Akıncı Üssü’nde başına tabanca dayandığı halde neden tetiğin çekilmediğini de bilmiyoruz.

Meclis’te bu soruları soranlara bağırıp çağıran Akar’ın hakkını teslim edelim hep de hakaretler etmedi tabii.

Çok komik açıklamalar da yaptı.

Örneğin sınırlarımızdan milyonlarca yabancının elini kolunu sallayarak geçmesini Güldür Güldür Show tadında anlattı Akar.

Şöyle dedi: “Hudutlar kevgire döndü diyorlar. Bu kelimenin kullanılması çok zararlıdır. Bunun kullanılmaması lazım. Varsa bir şey bizim görevimiz bu zaten. Hudutlardan kimse geçmesin diye gece gündüz kendimizi yırtıyoruz. Bundan çok kısa bir süre önce burada huduttaki nöbetçilerimiz “Amca nereye gidiyorsunuz?” dediğinde, adam nöbetçiye kızarak “Ne karışıyorsun? Tarlama gidiyorum” diyordu. Çünkü evi Türkiye’de, tarlası Suriye’de. Şimdi böyle bir şey asla söz konusu değil. Gerçekten çok ileri düzeyde uygulamalar, tedbirler var.”

Bak sen şu iş, biz de zannediyorduk ki milyonlarca kişi hiçbir engelle karşılaşmadan sınırlarımızı aşıyor.

Öyle değilmiş, meğer askere “Tarlama gidiyorum” diyen sınırı aşmış.

İyi de o sınırları aşanların sayısı neredeyse 10 milyonu aşacak.

Siz hala “Sınırlarımız kevgire döndü diyemezsiniz, gece gündüz kendimizi yırtıyoruz” derseniz bu millet de bir yerini yırtarak güler size.

Yahu bu millete salak muamelesi yapmak bu kadar mı kolay?

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Koca Düzce’de hasar gören binaya bakın


Yine yürekler ağza geldi.

Neredeyse 1999 depreminin yıldönümünde Düzce yine büyük korku yaşadı.

5.9 şiddetinde ve 20 saniyeye yakın süren deprem bu kez 23 yıl öncesinin acılarını yaşatmadı.

Bir kişi heyecanlanıp kalp krizi geçirdi ve ne yazık ki öldü, 20 kadar “telaşlandığı için” yaralanan var, bazı binalarda hasar oldu.

Ama bir hasarlı bina var ki çok şaşırtıcı.



Dışarıdan bakıldığında “yeni” olduğunu düşündüğümüz adliye binasının dış cephe kaplamaları ve bazı duvarlarının tuğlaları dökülmüş.

Olacak şey değil.

Demek ki adliye gibi bir binayı yaparken fena götürmüşler.

ŞAŞIRDIM

Suriye operasyonu, Taksim bombasının intikamı değilmiş


Suriye topraklarındaki hava operasyonları başladığında iktidar kesimi “İşte intikam alınıyor” demişti.

Soylu “Gördüğünüz gibi kanlarını yerde bırakmıyoruz” demeçleri vermişti.

Saray trolleri de sosyal medyada zafer çığlıkları atıyordu.

Ancak Meclis Bütçe Komisyonu görüşmelerinde Hulusi Akar’ı izleyince çok şaşırdım.

Çünkü Akar, intikamdan falan hiç söz etmedi.

Etmediği gibi bunun böyle anlatılmasının da yanlış olduğunu dile getirdi.

Milli Savunma Bakanı, “Bizim TSK’nın, MSB’nin, yurt içinde, sınır ötesinde, Suriye’nin kuzeyinde, Irak’ın kuzeyinde terörle mücadele konusunda operasyon yapmak için gerçekten hiçbir suni gerekçeye ihtiyacımız yok” dedikten sonra şu çarpıcı sözleri söyledi;

“Yani dolayısıyla İstiklal Caddesi’nde şu oldu, bu oldu; kesinlikle böyle bir şey söz konusu değil. Çünkü biz, başından beri söylüyoruz. En son terörist, etkisiz hale getirilinceye kadar bu mücadele devam edecek.”

Devletin güvenlikle ilgili en yetkili ismi böyle söylüyorsa İstiklal Caddesi’nde bomba patlatılmasını belki biraz daha derinine incelemek gerekir.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Kendi içlerindeki üsluba bir bakar mısınız?


Ekranlarda iktidarı savunan çok sayıda kimi başı açık çoğu türbanlı kadını izliyorsunuzdur.

Bu kadınların bir kısmı hayli ateşli, hayli öfkeli tartışmalar yapıyorlar.

Değişik zamanlarda bu kadınlarla ilgili bazı gözlemlerimi aktarırken hep şunu söyledim: “Bizim ekranlarda çok özgür, çok bağımsız gibi gördüğümüz bu kadınların hiçbiri kendi mahallelerine girince konuşamıyorlar. Bu kadınlar kendi çevrelerinde susan, itaat eden, lafı karışmayan, zaten diğer erkeklerle asla aynı mekanı paylaşamadığı için de asla konuşamayan kadınlardır. Ekranların bu ateşli kadınları kendi mahallelerinde yok hükmündeler.”

Bu gözlemi bizzat tanık olduğum olaylara dayanarak yaptığımı da anlattım defalarca.

Dün gördüğüm bir tweet bu konuda bana yeni bir kanıt sunmuş oldu.

Akit isimli gazetenin yazarlarından Vehbi Kara, Atatürk ve Cumhuriyet’e hakaret etmesinden sonra görevden alınan Mahir Ünal’ın yerine Özlem Zengin’in Grup Başkanvekili yapılmasına çok öfkelenmiş.

31 Ekim’de bir tweet atmış, o zaman dikkatten kaçmış anlaşılan, ya da ben dün gördüm.

Şöyle demiş bu kişi; “Eğer Kılıçdaroğlu aday olursa, Erdoğan kesin kazanır. Başka bir aday olursa yine kazanma ihtimali çoktur. Lakin Özlem Zengin gibi laik, LGBT’ci ve Kemalist bir kadın ile seçime girerse; Erdoğan Meclis’te çoğunluğu da kaybedecektir. AK Parti’de adam kalmadı mı da bu karı seçildi?”

Görüyorsunuz değil mi, kadına bakışın nasıl olduğunu?

İşin garibi bu tweetin atılmasından bu yana 23 gün geçmiş, ne gazeteden ne iktidar tarafından tek tepki bile yok.

BUNU YAZMAK GEREK

“Sisi ve Esad’la ne görüşüyorsunuz?” denmemeli ama “Ne değişti?” diye sorulmalı


Saray medyası bukalemun gibi.

Daha dün “Darbeci Sisi ile asla bir araya gelinemez” diye yazarken; Erdoğan, Sisi ile el sıkışınca aynı isimler kamuoyuna “Mısır’ın ne kadar önemli bir ülke olduğunu, Türkiye’nin Sisi ile görüşerek ne büyük kazançlar elde edeceğini” anlatmaya başladılar.

Aynı şey, henüz bir el sıkışma bile olmamasına rağmen Esad için e geçerli.

Üstelik bu yakınlaşmayı “U dönüşü” diyerek eleştirenleri de neredeyse vatan haini yerine koyuyorlar.

Ne tuhaf, 8 yıldır bu iki ülke ile kötü olunmaması ve her iki ülkenin liderleri ile görüşülmesi gerektiğini söyleyen bizlere “Devlet böyle yönetilir” diye ders vermeye kalkıyorlar.

Yıllardır söylediğim gibi Esad’la da Sisi ile de görüşülmeli ve iyi ilişkiler içinde olunmalıdır.

Bugün de böyle olması gerektiğini söylüyorum ama şunu sormadan da edemiyorum: “8 yıl sonra ne değişti de şimdi el sıkıyorsunuz, bu geçen yıllarda Türkiye’nin kaybettiği milyarlarca dolarlık zararı ve ülkemizin 10 milyona yakın yabancı ile dolmasının açtığı hasarı nasıl telafi edeceksiniz?”