Korkusuz
Ümit Zileli

“Kabile Devleti” benzetmesinden dolayı özür diliyorum!

En başından itibaren sabır ve merakla “ne olacak bakalım?” diye bekledim...

Suç örgütü liderliğinden hüküm giyen ve uzun yıllar hapis yatan Alaattin Çakıcı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun salı günü grup toplantısında AKP’nin “yargıda reform” iddiasını eleştirirken “Mafya liderlerini, uyuşturucu kaçakçılarını bırakıp düşünce suçlularını hapsetmekten vazgeçecek misin?” sözleri üzerine Twitter hesabı üzerinden kamuoyuna açık bir mektup yazdı. Kendisine “mafya lideri” denilmesine çok kızmıştı...

Ağır hakaret, küfür ve tehditler içeren mektup gündeme bomba gibi düştü. Çakıcı’nın kullandığı sözcükleri bu sütunda yazıya dökmem mümkün değil! En hafif olanlardan birkaç tanesini paylaşayım:

-Akıllı ol... Vatan hainleri ile Bahçeli’yi bir kefeye koyarsan hayatının hatasını yaparsın... kazığa oturturum...

CHP cephesinde tepki büyük oldu. Bütün örgüt ayağa kalktı. Kılıçdaroğlu, avukatı aracılığıyla suç duyurusunda bulundu ve mektuba verdiği yanıtında da şu sözcükleri kullandı:

-Çakalların uluması!

İktidar cephesinden önce hiç ses gelmedi. Tepkiler sürünce Devlet Bahçeli bir açıklama yaparak Çakıcıya sahip çıktı; “Dava arkadaşımdır” dedi, “Mafya demek rezillik” diye de ekledi!

AKP cephesinden çıkan ses ise eski milletvekili Mehmet Metiner’den geldi, bir  Tv programında şöyle dedi Metiner:

-Gıyaben tanıdığım Alaattin Çakıcı özü sözü bir olan mert, delikanlı bir adam...

Çakıcı’nın mektupta kullandığı “kazığa oturturum” ifadesi ile ilgili olarak da “hangi anlamda kullanıyor bakmak lazım, bunu bir tehdit olarak algılamamak lazım” yorumunu yaptı, iyi mi! Keşke ne anlama geldiğini, kendi anladığı anlamda açıklasaydı! Kullanılan ifade, dünyanın her tarafında tek anlama gelir:

-Tehdit!

Çakıcı açık mektup yazmayı seviyor!


Peki, iktidar ne yaptı, savcılar ne yaptı diyeceksiniz...

48 saatlik bir sessizlikten sonra AKP, Çakıcı hakkında soruşturma açıldığını duyurdu... Neden savcılık duyurmadı? Yeni Türkiye’de artık böyle oluyor demek ki! Ardından Çakıcı’nın Kılıçdaroğlu’nu hedef aldığı ikinci mektup düştü sosyal medyaya... Yine ağır hakaretler, küfürler içeren bir mektuptu bu da ilki gibi... Şu cümle ise dikkat çekiciydi:

-Sen ve avenende yürek varsa beni öldürt!

Bu cümle Çakıcı tarafından defalarca kullanıldı; üstelik bugün “dava arkadaşım” dediği Bahçeli’ye ve AKP’li Cumhurbaşkanına hitaben yazdığı mektuplarda!

Mesela 6  yıl önce, 2014’te Erdoğan’a hapishaneden yazdığı mektupta şöyle sesleniyordu:

-Yezit kişilikli, onursuz, dinimizi kullanan, hırsı için ülkemizin fidanlarını telef ettiren, ruhunu şeytana teslim etmiş kişi!

2018 seçimleri sonrası yazdığı mektupta da şu dikkat çekici cümleyi kuracaktı:

-Potamya asıllı Erdoğan... Sokak çocuğu, sokak çetesi olmadığımı da o beyninin derinliklerine sok!..

Gelelim Bahçeli ile ilgili yazdıklarına... 2015 yılında şöyle seslenmişti MHP liderine:

-Beni dinle; Adamsan ceza evinde yatıyorum, daha evvel de sayın cumhurbaşkanımızı tahrik ederek hapishanede beni öldürecek gücün yok mu dedim. Şimdi sana söylüyorum yürüyen Buda kılıklı herif, yüreğin varsa beni cezaevinde öldürtürsün!

Daha eskilere gidersek, eski başbakanlar Tansu Çiller ve merhum Mesut Yılmaz ile de çeşitli zamanlarda karşı karşıya geldiğini de hatırlıyorum

Kısacası, “mafya” sözcüğünü sevmeyen, geleneksel “kabadayı” lakabını tercih eden Çakıcı’nın özellikle liderlere karşı kamuoyuna açık mektup yazmaktan hoşlandığı, “meydan okumaktan” çekinmediği de ortada... Ancak havada asılı bir soru var:

-Daha yakın geçmişte böylesine ağır mektuplar yazdığı ( ki, daha ağır sözcük ve hakaretleri buraya almadım) iki lider hakkında fikir ve duygu değişikliğinin nedeni nedir?

Devletin sürüklendiği yere bakın!


Bu olay, tek başına çok önemli bir olguyu soktu gözümüze...

Bu iktidar, küçük ortağının cansiperane desteği ile de olsa devleti yönetemiyor! Bir ana muhalefet liderine yapılan açık küfür, hakaret ve tehditler karşısında günlerce sesini, soluğunu bile çıkaramıyor!

Ekonomiden siyasete, yargının durumundan salgın hastalığa her alanda ne yazık ki sapır sapır dökülüyor... Öyle ki sarayın Yüksek İstişare Kurulu üyesi Cemil Çiçek dahi, şu açıklamayı yapmak zorunda kalıyor:

-Reform kelimesi çok aşındı, kimse bir şey beklemesin!

Başka bir dönemde olsa bu açıklamayı “fıkra” niyetine anlatır, kahkahayı patlatırdım; ancak bugün, yazarken dahi içim acıyor! Bu sütunu okuyanlar bilir; zaman, zaman yaşanan “akıllara seza” olayları anlatırken “Kabile Devleti” benzetmesi yaparım...

-Özür dilerim, başka bir şey bulmak gerektiğini anlamış bulunuyorum!