Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

İşlerine mi gelmiyor ne

Dün, İndependent Türkçe’de şöyle bir haber okudum...

“Adıyamanlılar Vakfı Ankara Şube Başkanı Hüseyin Duran verdiği röportajda; ‘30 saat geçti binalarda canlı insanlar var yeterli ekipman yok. Çıkarılan bazı cesetlerin donarak öldüğü tespit edildi’ dedi.”.



İktidara yakın gazetecilerden biri ise alay eder gibi:

“Devlet depremde büyük performans gösterdi” yalanıyla kendi yandaşlarını uyutuyordu...

Bir başkası:

“Devletimiz deprem yaralarını hızla sarmaya başladı” palavrasıyla...

Yalakalıkta zirve yaparken...

Bahçeli’nin:

“Gün bir olma, beraber olma, kenetlenme günü...” çağrısı ilişti gözüme...

Ve...

Adıyamanlılar Vakfı Ankara Şube Başkanı Hüseyin Duran’ın söylediklerini hatırladım...



Benzer yağdanlıkları okuduktan sonra ben de birkaç tweet paylaştım...

Meselâ birinde şöyle dedim:

“Deprem bölgesine yardım etmek hepimizin görevi ve sorumluluğu ama bir diğer sorumluluğumuz da ülkeyi bu hale getirenleri ifşa etmek...”.



Bir diğeri şöyleydi:

“Canlarım, iktidar politikacısı devletin deprem bölgesinde her derde deva olduğunu anlatırken siyaset olmuyor, bizler yapılanların yetersizliğini söylediğimizde ‘bozguncu’ olmakla suçlanıyoruz. Bunların ar damarı çatlamış...”.



Ve saldırı başladı:

“Sus be moruk” diyenler...

“Bunamışsın” diye çemkirenler...

Ve benzeri...



Cevap verdim:

“Yağcılar, yağdanlıklar muktedire destek vermeye devam etsin, ben zavallı ve perişan edilmiş halkımıza desteğimi sürdüreceğim...”.



Çünkü canlarım...

Ölenler:

Kedi yavrusu bile olsa can...

Hem de binlercesi:

Önce insan...

Sonra yurttaş...



Neymiş efendim...

Eleştirmemeliymişiz...

Susmalıymışız...

Bu durumda da mı?



Hem...

Hani sevgili Peygamberimiz:

“Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır” demişti?..

Unuttunuz mu?..

Bugünlerde:

İşinize mi gelmiyor?..


İlim


Ali Naili Erdem dedi ki:

“Batılılar kaderle dövüşür, Doğulular ise kadere teslim olur...”.

*

Bu da Erdem’den:

“Bilim her zaman inancın önünde olmalıdır...

İnancı ilmin önüne koymak, cehalettir...”.

Kader


Filozof Sadık Usta diyor ki:

“İnsanları ölüme terk etmenin adı kader oldu.

Kader, beceriksiz bir iktidarın insafına terk edilmekse, evet bu bir kaderdir...”.

En baştayım




Muğla Cumhuriyet Savcılığı:

“Acele” ifademin alınması için...

Akyaka Jandarma’ya talimat göndermiş...



Ama...

Fakat...

Lâkin:

İstanbul’dayım...

Önümüzdeki hafta hiç çağrılmadan gidecek:

İfade vereceğim...



Suçum mu?..

Sosyal medya üzerinden:

“Sayın Cumhurbaşkanı’na hakaret” etmişim...



Nasıl hakaret ettiğimi bilmiyorum...

Çünkü...

Konuşmalarımın...

Ve paylaşımlarımın içinde...

Tek bir hakaret sözcüğü kullanmadığımdan eminim...



Ama...

Ve belli ki...

Cumhurbaşkanı sözünü tutuyor...

Yani:

Hesap soracakları listesinin en başına:

Adımı yazmış...

Rahatladım...


Canlarım...

İktidar ortağı siyasi partilerden birinin genel müdürü...

Biz:

“Sosyal medya içerik üreticileri” için:

“Sosyal medya faresi” diye bir hakaret terimi üretti...



İtirazım yok...

85 milyon yurttaşın yaşadığı dünya güzeli bir ülkenin:

(Ne yazık ki) Kaderine hükmeden bu kişi...

Kendisi gibi düşünmediğim...

Ve zihniyetini eleştirdiğim için...

Bana hakaret edebilir...





Ahlâkım...

Bu kişiye...

Onun kabalığı...

Ve...

Onun nobranlığıyla cevap vermeme:

Engel oluyor...



Hiç itiraz etmeden...

“Sosyal medya faresi” benzetmesini:

Aldım, kabul ettim...



Ve...

“Cinayet zanlısı” olarak suçlanan bir siyasetçi olmaktansa...

“Sosyal medya faresi” olarak tanımlanan bir:

“Düşünür/yazar” olmanın...

Çok daha değerli olduğu...

İnancıyla:

Rahatladım...

Tebessüm ettim...

Talimat


Erdoğan’ın yakın çevresinde...

Dürüst bir danışman kalmışsa...

Ona...

Muhalefet de edebilen gazeteleri göstersin...

TV kanallarını izletsin...





Eminim...

İnsafa gelecek...

Devletin bu çaresizliğine çözüm bulunması için hemen:

Talimat verecektir...



Çünkü...

Ve...

Bakanların:

“Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı üzerine deprem bölgesine gidiyoruz” açıklamalarından anlaşılıyor ki:

Erdoğan’ın yaşananlardan haberi yok...

İlgili ve yetkililer...

Harekete geçmek için:

“Talimat” bekliyor...

Tetikçi


Sinan Ateş’in katil zanlısı Eray Özyağcı, Yunanistan’a kaçmak isterken yakalanmış...



Bu kişi...

Şimdilik:

“Katil zanlısı...”.

Ama...

Öyle bile olsa...

Kiralık bir tetikçi...

Tetiği düşüren pis bir el...





Asıl katil...

Bunun eline silahı verip...

O silahı merhum Sinan Ateş’in üzerine doğrultup “ateş!” emri veren:

Politikacı...

Ya da...

Politikacılar...



Yani canlarım...

Yakalanan:

Tetik...



Henüz sorguya bile çekilmeyen ise:

Gerçek katil/ler...

Aksi halde


İyi ki...

Sayıca az...

Ama değer olarak çok:

Ve...

Muhalefet de yapabilecek yürekliliği gösteren:

Yazılı...

Görüntülü...

Ve...

Sosyal medya var...





Aksi halde...

Depremzedelerin çektiği acıları öğrenemeyecek...

İktidar destekçisi medya yüzünden:

“Madem görmüyoruz, duymuyoruz, bilmiyoruz” ilkelliğiyle...

O yurttaşlarımızın:

“Güllük gülistanlık bir ortamda” yaşadıklarını zannedecektik...



Eğer muhalefet de yapabilen medya olmasaydı meselâ...

Yüreği yanık bir yurttaşımızın:

“112’yi arıyorum, göçük altında yakınlarım olduğunu ve adresi bildireceğim ama telefonu yüzüme kapatıyorlar” dediğini bilemeyecektik...



Devletin acizliğini haykıran bir hanımefendinin:

“Bunları söylediğim için beni içeri atacaklarsa atsınlar” deyişinden...

Ve haliyle...

Devletin çaresizliğinden...

Haberdar olamayacaktık...

Asimptotumda




Bahçeli dedi ki:

“Gün bir olma, beraber olma, kenetlenme günü...”.



Peki yarın?..

Yarın ve yarından sonra?..

Yani:

Deprem nedeniyle ilân edilen ulusal yas bittikten sonra:

Ne olacak?..

Bugün bile ettiğin hakaretlerine devam edecek misin?..

Ki edeceğin anlaşılıyor...



Kendi adıma söylüyorum...

Sen yoluna...

Ben yoluma arkadaş...



Ben senin zihniyetinle ancak:

Asimptotumda buluşurum...

Dünün tweeti


AA eski Genel Müdürü Kemal Öztürk diyor ki:

“Şurası bir gerçek, dünyada hiçbir devlet art arda iki, 7.5 şiddetinde depremle yıkılan 10 şehrin krizini bu kış şartlarında tek başına çözemez.

Ama şu da acı bir gerçektir ki bu şehirleri depreme hazırlayıp, enkazın altında kalmamak da bir devletin asıl görevidir.”

Salalar


Sordular:

“Enkaz altında toplu salaları işiten depremzedeler ne düşünmüştür?..”.

Cevap verdim:

“Kütükten düşürüldüklerini...”.



Yani...

Ölüme terk edildiklerini düşündüler...

Ve...

Kadere teslim oldular...



Sordular:

“Neden?..”.

Cevap verdim:

“Çünkü sala, canlı için değil ölü için okunur...”.