Korkusuz
Can Ataklı

İran, Amerika’ya gerçekten bir cevap verebilecek mi?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

İran, Amerika’ya gerçekten bir cevap verebilecek mi?


Trump’ın talimatıyla İran’ın “efsane komutan” olarak andığı Kasım Süleymani’nin vurulmasından sonra Ortadoğu’da ipler gerildi haliyle.

Akla ilk gelen şu;

“Amerika böyle bir operasyonla büyük hata yaptı. İran buna çok sert cevap verecek. Ortadoğu kan gölüne dönecek.”

Mantıksız değil elbette.

Hele İran’ın çok yüksek perdeden savurduğu tehditlere bakarsanız savaş çıkmak üzere gibi bile görünüyor.

Peki, İran gerçekten Amerika’ya bir cevap verebilecek mi?

Amerika’nın yaptığı kadar etkili bir operasyon yapabilecek mi?

Cevabı zor bir soru.

Ama şunu gözlemliyoruz yıllardır; İran ayağına gelen her fırsatta Amerika’ya kafa tutuyor, mutlaka çok ağır bir ceza vereceğini söylüyor. Aynı şekilde İsrail de bu kapsamda İran için.

Buna karşı bugüne kadar İran’dan etkili hiçbir eylem görmedik.

Sadece bir kere Basra Körfezi’nde devriye gezen Amerikalıları kısa süreliğine esir aldı, hepsi bu.

Gerçi bu kez durum farklı.

Amerika, İranlı generali “terörist muamelesi” yaparak öldürdü.

Bu nedenle İran’ın sert cevap vermesi kaçınılmaz gibi görünüyor.

Bu konuda şöyle düşünüyorum; İran’ın böyle bir eyleme kalkışması bize pek çok gerçeği öğrenme şansı da verecek.

Bir kere öncelikle İran’ın ulaştığı silah teknolojisini öğreneceğiz.

Bakalım İran’ın, Amerikan hedeflerini vuracak kadar güçlü silahları var mı?

Eğer İran buna kalkışırsa böylelikle Amerika’nın çok övündüğü silah teknolojisinin de gerçek olup olmadığını öğrenebileceğiz.

Öyle ya, Amerika çok güçlü savunma sistemlerinden söz ediyor. Ancak kendisine yönelik çok ciddi bir saldırı olmadığı için bu güçlü savunma sistemlerinin gerçekten söylendiği gibi çalışıp çalışmadığını bilemiyoruz.

Eğer İran, örneğin Amerikan gemilerine saldırırsa, bakalım savunma sistemi bunu bertaraf edebilecek mi?

O halde İran sert cevap vermeden önce mutlaka oturup düşünecektir.

Öncelikle elindeki silah teknolojisinin Amerika ile baş edip edemeyeceğini çok iyi biliyorlar.

Bu durumda misilleme yapmak isterken hüsrana uğrayıp uğramayacaklarının da hesabını iyi yapmak zorundalar.

Sonuç olarak İran’ın sanıldığı gibi çok sert ve etkili bir tepki göstereceğini bekleyenler yanılabilir.

İran’ın sesi çok yüksekten çıkıyor ama bugüne kadar etkili bir eylem yaptığını da görmedik.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Amerika yeni bir dönemi başlattı: “Gücü olan göstersin”


Amerika’nın ancak bir teröriste karşı uygulanan bir yöntemle İranlı komutanları öldürmesi misilleme beklentisi yaratıyor ister istemez.

Bunu elbette Amerika da biliyor.

Nitekim Amerika Başkanı daha cenazeler bile kalkmadan tekrar tehdit etti.

Trump, İran’a parmak sallayarak yapılacak en küçük saldırıya karşı “orantısız biçimde” cevap vereceğini söyledi.

Şu gerçeği bilelim.

İran, Amerika topraklarında “terörist eylemler” planlayabilir ve çok can yakabilir.

Ama askeri olarak Amerika’ya saldırabilmesi mümkün değil.

Buna karşı Amerika, İran’a rahatlıkla saldırabilir.

Trump, Amerikan halkına “Bizden önceki yönetimler Amerika’nın gücünü gösteremedi, Obama pısırık bir politika ile Amerika’yı itilen kakılan ülke haline getirdi. Ben dünyaya Amerika’nın gücünü tekrar göstereceğim” dedi ve bu sayede seçildi.

Şu an Trump’ın arkasında “katı milliyetçi” milyonlarca Amerikalı var ve Başkan’ın yapacağı her türlü çılgın eylemi destekleyeceklerdir.

Hiç sanmıyorum ki Trump, İran liderleri gibi blöf yapsın.

İranlılar yıllardır söyledikleri gibi intikam yeminleri edebilirler ama bunu eyleme dönüştürmeye cesaret edemezler.

Buna karşı Amerika, “Vuracağım” diyorsa bilin ki vurur.

Pek çok aklıevvel “Bu bir savaştır, bölgede Rusya var, Çin gelir, Amerika bunu göze alamaz” diyecektir mutlaka ama göreceksiniz böyle olmayacak.

Amerika yeni bir çığır açıyor.

“Güçlü olan gücünü gösterecektir, güçlüysen sen de göster kendini” dönemi bu.

Bu belki hep böyleydi ama fiiliyata dönüşmüyordu hiç.

Güçlü olan ülkeler birbirlerine “sözlü” biçimde saldırıyordu.

Trump bu “sözlü saldırı” dönemini bir anda “fiili saldırı dönemine” dönüştürdü.

Şimdi gerçekten kim güçlü, kim değil belki daha net göreceğiz.

KOMİK

Komiklikte üstümüze yok; Hafter de darbeci yapıldı ya


Libya’da bir iç savaş var.

Ülkenin yönetimi kimin elinde belli değil.

Trablus’u yani ülkenin başkentini elinde tutan “İhvancı” bir gurup Birleşmiş Milletler tarafından şimdilik meşru kabul ediliyor.

Aslına bakarsanız bunun nedeni basit.

Bütün ülkelerin Libya’daki temsilcileri başkentte.

Öyle olunca da başkenti elinde tutan güçler “konuşulabilir” kabul ediliyor ama dediğim gibi şimdilik.

AKP iktidarı da Trablus’takileri meşru kabul ediyor.

Öyle olmanın ötesinde meşru kabul ettiği bu grubu desteklemek için asker gönderiyor.

Dışişleri Bakanı bu askerlerin her an çatışmaya girebileceğini söylüyor.

Çatışma kiminle olacak?

İç savaşın diğer taraflarından en güçlü olanı General Hafter güçleri ile.

Hafter denilen kişi Libya’nın Genelkurmay eski Başkanı.

Kaddafi’nin, aralarında Erdoğan’ın da olduğu bazı NATO ülkesi liderlerinin marifeti ile düşürülmesinden ve öldürtülmesinden sonra ülkede başlayan iktidar kavgasının taraflarından biri olmuş.

AKP yandaş yalakası medya, kendilerinden olmayan herkesi “terörist, darbeci, hain” olarak nitelediği için, General Hafter için de “Darbeci terörist” tanımını kullanıyor.

Libya’daki iç savaşta bizim tutmadığımız taraf darbeci, Suriye’deki iç savaşa ise bizim tuttuğumuz taraf milli meşru, iktidar terörist.

Ne kadar komik bir yönetimimiz var.

BUNU YAZMAK GEREK

Suikasttan önceki telefon zirvesi gizemini koruyor


Erdoğan formalite icabı tezkereyi Meclis’e gönderip onay aldıktan sonra Amerika Başkanı Trump ile görüşmüştü.

O görüşmeden sonra saraydan yapılan açıklamada “İki ülke arasındaki sorunların ve bölgesel gelişmelerin ele alındığı” belirtilmişti.

Washington ise “Başkan Trump, Türkiye Cumhurbaşkanı’na Libya’da yabancı askeri güç bulundurmanın yanlış olduğunu söyledi” açıklamasını yapmıştı.

Ancak bu açıklamaların yapılmasından 10 saat bile geçmeden Amerika, Irak’ta İranlı General Süleymani’yi öldürdü.

Tabii ister istemez insanın aklına “Trump, telefon görüşmesinde Erdoğan’a bu operasyondan söz etti mi?” sorusu takılıyor.

Erdoğan, önceki gece yaptığı açıklamada böyle bir konudan haberi olmadığını, Trump’la telefon konuşması yaptıktan sonra bu olayı öğrendiğinde şoke olduğunu söyledi.

Gazeteci Sabahattin Önkibar ise Trump’ın bu telefon konuşmasında Erdoğan’a “İranla yaşanabilecek bazı gelişmelerde İran’dan yana tepki koymaya kalkma sakın” dediğini ileri sürdü.

Bu konuda henüz bir yalanlama yok.

Akıl ve mantık, o telefon konuşmasında Trump’ın “Süleymani’nin öldürüleceğini söylemesinin mümkün olmadığını” yönünde.

Ancak “Bir şeyler olacak. Sakın İran’ın yanında olma” denmiş olma ihtimalinin yüksek olduğunu belirtmeliyim.

Nitekim Erdoğan bu suikasttan sonra Amerika’ya yönelik hiçbir şey söylemedi, itidal tavsiye etti.

Oysa Erdoğan, gerçekten Amerika’ya kafa tutan biri olsa “Eyy Trump, sen kimsin?” diye bağırırdı.

Bİ SORALIM BAKALIM

Libya’ya peyderpey gönderilen askerlerle ilgili aklıma takılanlar


Libya’ya asker göndermeye başlamışız meğer.

AKP Genel Başkanı, önceki akşam katıldığı canlı programda açıkladı bunu.

“Peyderpey gidiyorlar” dedi.

Peyderpey yani küçük küçük partiler halinde demek.

Tabii bu açıklamalar insanın aklında kuşkulara neden oluyor.

Bir kere neden peyderpey?

Askerlerimiz Libya’nın neresine gidiyor, başkente mi, yoksa başka bir yere mi?

Asker deyince aklımıza ne gelmeli?

Muvazzaf subay ve astsubaylar mı gidiyor peyderpey, yoksa dönemi gereği vatan hizmeti yapan gencecik evlatlarımız da Libya topraklarına peyderpey gönderilmeye başlandı mı?

Bizzat AKP Genel Başkanı açıkladığına göre, demek ki asker gönderildiğini söylemenin güvenlikle ilgili bir sakıncası yok. O halde askerlerimizin Libya’ya gidişlerinin görüntülerinin de yayınlanmasını istemeliyiz.

Üstelik bu askerler Libya’ya “destan yazmak için” gittiklerine göre, bu millet askerlerin Libya topraklarına ayak bastığı anların görüntüleri ile gurur duymalı, öyle değil mi?