İdlib’de en az 33 evladımız toprağa düştü, çok sayıda Mehmetçik ise yaralandı... En az diyorum, çünkü değişik kaynaklardan gelen haberler, sayının daha da artacağı kaygısı yaratıyor...
Günlerdir, İdlib üzerine yazdım; askeri uzmanların “Hava desteksiz bir harekat cinayettir” ortak yorumunu öne çıkartarak yazdım! Uzmanların bu yorumlarına karşılık Saray, İdlib’de olmanın bir mecburiyet değil, bir mahkumiyet olduğunu söyledi kürsülerden... Daha da acısı, “Şehitler tepesi boş kalmayacak” hamasetine sarılarak, adeta “cihad” ilan edermişçesine şu sözcükleri sıraladı dinleyenlerine:
-Her türlü fedakarlığı göze alıyoruz. Sayılmayız parmak ile tükenmeyiz kırmak ile. Şehadet bizim için son değil, payelerin en büyüğüdür. Savaşta tank, top bir yere kadar, asıl mesele yürektir!..
Art arda yaptığı benzer konuşmaların birinde de “Şehitler Tepesi boş kalmayacağı için de bizler şehadete ürkerek, korkarak değil, tam aksine sevgili peygamberimizin ‘keşke ben de o makama ulaşsaydım’ niyazında olduğu gibi, bu şekilde yürüyeceğiz” dedi!
İdlib’de, şu andaki açıklamaya göre onlarca Mehmetçiğin şehit olması, yine onlarcasının yaralanması “hangi fedakarlığın” eseridir, Saray’ın asıl bunu açıklaması gerekir...
-Yoksa söylenenler boş bir hamasi nutuk olmanın ötesine geçemeyecektir!..
Şehitlerimizi bile hava yoluyla getiremedik!..
AKP’li Cumhurbaşkanı, aynı konuşmalarında en büyük sıkıntımızın “ hava sahasını kullanamamak” olduğunu da itiraf etmişti...
Çünkü Rusya yasaklamıştı! En acısı, şehitlerimizi, ağır yaralılarımızı almaya dahi bir helikopter bile gönderemedik!.. Peki bu halde nasıl oluyor da Suriye rejimine İdlib’den çekilmesi için 29 Şubat akşamına kadar ültimatom veriyor “yoksa savaş” diyebiliyoruz?.. Bizi havadan destekleyecek uçaklarımız olmadan nasıl bir savaşın içine gireceğiz?
Bu soruyu ve benzerlerini sormak bu ülkenin yurttaşlarının en büyük hakkı... Mesela ne zaman “Biz İdlib’de ne yapıyoruz, ne işimiz var orada?” diye sormaya kalkan olsa, başta bizi yöneten zevat ve iktidara yapışmış yandaşlar tarafından hakaretlere maruz bırakılıyor, adeta “hain” muamelesiyle karşılaşıyor! Çok bilmiş tetikçiler, hep aynı sakızı çiğniyorlar:
-Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı operasyonlarını niçin yaptıysak onun için oradayız!..
Baştan aşağı palavra! O operasyonlara büyük destek vermişti toplum... Çünkü bu iktidarın Suriye meselesinde işledikleri ve yıllar sonra “hata yaptık” diye itiraf ettikleri günahları temizlemek, sınırlarımızın güvenliğini sağlamak, kısacası geleceğimiz adına ordumuz bu operasyonları yapmıştı...Ve orada Suriye ordusu ile değil, teröristlerle savaşmıştı Mehmetçik, üstelik yapılan anlaşmalar çerçevesinde!..
-Haklıydık ve BM’nin de tanıdığı hakkımızı kullandık!
Yine yalnız bırakıldık!..
Peki İdlib’de niçin varız?
Suriye ordusu ile savaşmak pahasına kimi koruyacağız? Niçin savaşacağız!.. Bu halk, bu soruların yanıtını bilmek istiyor...
Türkiye, NATO’yu acilen toplantıya çağırdı dün; amaç İttifak Antlaşması’nın 5’inci maddesini çalıştırmak. Ne diyor 5’inci madde? NATO’nun temel maddesi olarak bilinen Washington Anlaşması’nın bu maddesi kısaca “müşterek savunma maddesi” olarak tanımlanıyor. Biraz daha açalım:
-NATO üyeleri, dışarıdan yapılacak bir saldırıya karşı ortak savunma yapmak için anlaşmıştır, dolayısıyla bir NATO ülkesine savaş açmak, bütün NATO üyelerine savaş açmak anlamına gelir.
Ancak, İdlib’de 33 askerimizin şehit olmasına neden olan saldırı Türk topraklarında değil, Suriye topraklarının kuzeydoğusunda meydana geldi. Bu nedenle aynı anlaşmanın 6’ncı maddesine göre, Türk askerinin İdlib topraklarında maruz kaldığı saldırının NATO’nun müşterek savunma maddesini yürürlüğe sokmadığı değerlendiriliyor!..
İşte bu nedenle de dünkü toplantıdan sonra NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg
Şu kuru açıklamayı yaptı:
-Türkiye’ye destek veriyoruz. Ateşkese geri dönülmeli. Rusya ve Suriye’nin saldırılarını kınıyoruz... Müttefikler de “Daha fazla ne yapabiliriz” diye bakıyorlar...
Stoltenberg “sade suya tirit” açıklamasında aslında doğru söylüyor; müttefikler yalnızca “bakıyorlar” o kadar!..
Türkiye bu iktidar sayesinde dün olduğundan daha yalnız, daha yaralı bugün! Halkımız ağlıyor, çocuklarımıza yanıyor. Ve artık içi boş hamasi nutuklar duymaktan bitap düştü...
-Gerçekleri duymak, hesap veren bir yönetim görmek istiyor!..