Binlerce yıldır, insan topluluklarının yaşamlarını düzenleyen ve yönlendiren üç temel unsur vardı...

Bunlar:

Din...

Gelenek ve...

Ahlâk idi...

Hukuk felsefesinin ve ahlâkının gelişmediği asırlarda...

Bireylerin davranışlarını...

Sosyal normları ve...

Toplumsal yapıyı:

Bu üç unsur şekillendiriyordu...

Bu üç unsurun her biri farklı bir işlevi yerine getirirken...

Diğerleriyle de:

Etkileşim içinde bulunuyordu...

Günümüz dünyasında bu üç unsurun yerini sadece hukuk ahlâkı aldığında:

Ulusların hem zenginleştikleri...

Hem de barış ve huzur içinde yaşadıkları görüldü...

Din ahlâkını ve geleneksel ahlâkı, hukuk ahlâkına tercih eden uluslar ise ya:

Geri kalmışlık veya az gelişmişlik bataklığında debeleniyorlar...

Ya da:

“Gelişmekte olan ülkeler” patikasında patinaj çekiyorlar...

Toplumsal düzenin sağlanması için oluşturulmuş hukuk kuralları ve normlar sistemiyle demokrasiyi içselleştirmiş uluslar:

Bireylerin haklarını korumak...

Adaleti sağlamak ve...

Toplumsal barışı temin etmekte başarılı oluyorlar...

Bunları yazarken hiç kimseye:

“Dinden ve geleneksel ahlâktan vazgeçin” demiyorum, demem de...

Ancak...

  1. yüzyılın birinci çeyreği biterken bilimi, inancın...

Hukuk ahlâkını da:

Din ve geleneksel ahlâkın önüne koymanın şart olduğunu:

Hatırlatmak isterim...

Ve bir soruyla bitireyim:

Hukuk ahlâkıyla yetişmiş nesillerimiz olsaydı:

Türkiye bugün:

Yıllık kişi başına 11.000 dolar milli geliriyle...

“Az gelişmiş” veya “gelişmekte olan ülke” ligleri arasında patinaj çekiyor olmazdı...

Narin:

Herkesin bildiği ama...

Söylemeye cesaret edemediği sebeplerden dolayı:

Öldürülmez...

Arkadaşlarıyla birlikte sınıfında olurdu?..

Sözümün özü şu canlarım...

Kendisine ordumuzu emanet ettiğimiz Hulusi Akar, Atatürk ilke ve inkılaplarına karşı aldığı bu tavrıyla tabii ki:

“Mustafa Kemal’in askeri” olamaz...

Olsaydı:

Modern hukuk ahlâkını:

Din ahlâkına tercih eder...

15 Temmuz Komisyonu’na gider:

İfade verirdi...

Bu arada unutmadan:

Dünyanın 3. büyük ekonomisi dinsiz ama hukuk ahlâkıyla eğitilmiş Japonların kişi başına yıllık milli gelirleri:

32.000 dolar...

Halkının %99.5’i Müslüman olan ve din ahlâkıyla eğitilen Türkiye’de kişi başına yıllık milli gelir:

11.000 dolar...

Günün sözü

“Ne zaman bir hükümet, ya da bir cami-kilise, kölelerine; bunu okuyamazsınız, bunu göremezsiniz, bunu bilmeniz yasak dese, nedenleri ne kadar kutsal olursa olsun, sonuç zorbalık ve baskıdır. Aklı kandırılmış bir adamı kontrol etmek için çok az bir güç gerekir. Aklı özgür bir insanı ise hiçbir kuvvet kontrol edemez. Ne işkence ne füzyon bombaları ne de bir başka şey...”.

Robert Anson Heinlein

DÜNÜN X’İ

Rusdu Saracoglu

@RusduSaracoglu

Şimdi bir şey duydum; doğru mu bilmiyorum: 7000lira üzeri alışverişlerde ödeme kredi kartı ya da banka havalesiyle yapılacakmış. Doğruysa, bu öneriyi yapanlar ülke gerçeklerinden habersiz demektir. Yazık!?

NİŞAN YÜZÜĞÜMÜZDEN GAYRİ

Canlarım...

Fakir neden fakirdir bilir misiniz?..

Çalmasını ve...

Çaldıklarıyla:

Siyasî, adlî ve idari gücü satın almayı beceremediği için fakirdir...

Sözümün özü canlarım...

Bizler...

Bir nişan yüzüğüyle geldik...

Bir nişan yüzüğüyle gideceğiz...

Ama...

Namusumuzla...

Arımızla gideceğiz...

Hiç kimse arkamızdan:

“Milletini soydu” diyemeyecek...

NİŞAN YÜZÜĞÜYLE GELDİK

Yargıdaki haksızlıkları ve hukuksuzlukları gördükçe...

Fransız şair Comte De Lautréamont’nun o ünlü sözünü hatırlıyorum: 

“Yeterince hırsızlık yaparsan, çaldığın paralarla seni aziz ilan edecek bir kilise satın alabilirsin...”.

Şair bu sözüyle:

Hırsızlığın ve yolsuzluğun belli bir noktada meşrulaştırılabileceğini...

Ya da...

Göz ardı edilebileceğini ima ediyor...

Bilhassa azgelişmiş toplumlarda, bir kişi yeterince büyük ve başarılı bir şekilde yasa dışı kazanç sağlarsa...

Sonunda...

Bu kazançla:

Kendisini kurumsal ve toplumsal denetimden kurtarabiliyor...

Veya...

Kitleler nezdinde kendini yüceltebilecek güçteki kurum veya kişileri satın alabiliyor...

Comte De Lautréamont bunu “özlü söz” olsun diye mi söylenmiştir bilemem ama...

Bu söz:

Toplumda, paranın ve gücün, ahlâkî değerleri ve adaleti nasıl gölgeleyebileceği üzerine yapılmış...

Olağanüstü bir:

Mizahtır...

Özellikle “aziz ilan edilmek” ifadesi...

Günahkâr bir kişinin bile...

Toplumsal ve dini otoriteler tarafından yüceltilmesinin mümkün olabileceğine dair bir:

İroni içerir...

FAİZİYLE BİRLİKTE TAHSİL EDİLECEK...

Ey Ali Erbaş!..

Diyanet İşleri Başkanı...

T.C. yurttaşı bir “kanaat önderi” olarak soruyorum:

İkamet ettiğiniz konuta ait sabit giderler, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesinden mi karşılanıyor?..

Her gün sabah 09.30’da başkanlığın kadrolu personelinden iki kişi, Başkanlık Konutu’na giderek villanın temizliğini yapıyor mu?..

Villada temizlik yapan işçilerin, “Seher Erbaş’a hizmet etmesi için” hacca da götürüldüğü doğru mu?..

Konutun bahçe bakımı ve kışlık gıda hazırlığı da Diyanet personellerine mi yaptırılıyor?..

Konutunuzun elektrik, su, internet ve telefon gibi sabit ödemeleri de başkanlık bütçesinden mi ödeniyor?..

Cevap veriniz...

Cevap vermezseniz, zımnen kabul etmiş olacaksınız ve...

Normalleşmeye dönüldüğünde bütün bu harcamalarınız:

Faiziyle birlikte sizden tahsil edilecek...

GEREKÇESİ NE?

Özgür Özel’in Erdoğan’a:

“5 yılı ikiye bölelim. 2,5 yılınız dolunca seçime gidelim. Aday olmak istiyorsanız bize Kasım 2025’ten sonra gelmeyin” çağrısı son derecede mantıklı...

Erdoğan, 2025 yılı ikinci yarısıyla...

2026 yılı ilk yarısında yapılacak seçimlerde aday olsa bile:

Kazanamaz...

Hatta:

İmamoğlu ve Yavaş aynı anda aday olursa:

İkinci tura bile kalamaz...

2028 yılında ve zamanında yapılacak bir seçimde ise:

Aday olamaz...

Demek istemem o ki:

Özel’in gerekçesi (bana göre):

Siyasi açıdan son derecede mantıklı...

FİİL ADAMI OLUN 

AYM Başkanı Özkaya:

“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma!..”.

Bu kısa cümle Kuran’dan alıntılanmış...

Oysa...

Aklı başında ve vicdan sahibi herkes kabul eder ki...

Allah’ın zalimlerin yaptıklarından haberdar olmasının:

Halka hiçbir yararı yok...

Anayasamıza göre Türkiye Cumhuriyeti:

Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti...

Başkanı olduğu Anayasa Mahkemesi de...

Üç erkten biri...

O halde...

Beyefendi, Başkan olarak bu zulümlerden öncelikle kendisi haberdar olmalı ve...

Varsa eğer vicdanı...

Arkadaşlarını da ikna ederek...

Ulusumuzu:

Zalimlerden kurtarmak için harekete geçmeli...

Atatürk:

“Söz adamı değil, fiil adamı olun” demişti...