Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Holistik Sağlığa Açılan Pencere

Özer Çiller’in yazdığı:

“Yeniçağ’da Düşünce Gücü ve Holistik Sağlığa Açılan Pencere” isimli kitabın editörüyüm…

Özer Bey adı geçen kitapta:

Dünyada ezoterizm çağının (O, “newage” diyordu) başladığını…

Ancak…

O an için milyarlarca insanın bundan habersiz olduğunu savunuyordu…



Özer Bey’e göre bütün inanç sistemlerinin temel ilgi alanı:

Ezoterizm idi...

Ve...

Yakın bir gelecekte:

Sağlıkta ya da sağlıklı yaşamakta da yeni bir çağ başlayacaktı, başlamalıydı…





Durduk yerde şimdi bu:

“Ezoterim, inisiye falan nereden çıktı?” diyebilirsiniz…

Söyleyeyim canlarım…

Günahkârım:

Ertuğrul Özkök’tür…

Zira…

Yine rahat durmamış…

Yine muzırlık etmiştir…



Dün yayımladığı:

Tansu’ya Mektuplar’da:

Cinleri, perileri, hayaletleri falan anlatıyor…

Tabii ki:

İzlediği ya da gösterime giren/girecek olan filmlere atıfta bulunarak anlatıyor…

Ve bu arada:

Ezoterizm ve inisiyasyondan da söz ediyor…



O halde önce “Ezoterizm” nedir bir bakalım:

Ezoterizm:

Çok az kişinin bilmesine izin verilen bilgilerden oluşan bir tür felsefedir…



Peki ya “inisiye?” nedir?..

Çok az kişinin bilebildiği bilgileri…

Öğrenmesi gerekenleri:

Bilgi sahibi yapmaktır…



Özer Bey de kendini o pek az kişiden biri olarak görüyordu…

Ve…

Kendi kendisini:

“İnisiye” olarak görevlendirmişti…



Kitabı edite ederken kendisine:

“Bu anlatımınızdan kendinizi peygamber yerine koyduğunuz anlamı çıkarılabilir ve başınız ağrır” demiştim?..

“Ne ilgisi var?” der gibi hayretle bakmıştı yüzüme…

“Çünkü” demiştim, “her dinin müminleri kendi peygamberlerinin Allah tarafından bilgi sahibi yapıldıklarına ve insanlığı inisiye etmek için görevlendirildiklerine” inanıyorlar…



Ertuğrul’un yazdıklarını okurken…

Özer Bey’in kitabı ve kitapta anlattıkları geldi aklıma…

Özer Çiller:

Ertuğrul’un dün anlattıklarını…

Ya da adını verdiği filmlerde anlatılmak istenilenleri:

18 yıl önce anlatmıştı…

İlginç…

Hem de çok ilginç.

Günün sözü


“Her kapı açılır,

Sen yeter ki:

Vurmayı bil!..

Ne zaman açılır bilmem...

Ama sen yeter ki:

O kapıda durmayı bil!..”.

Mevlâna…

Erdoğan’ın kaç yılı kaldı?


Özer Bey’in kitabının yayınlanmasından bir süre sonra, Nişantaşı’ndaki İş Reasürans’ta:

Aytunç Altındal, Hakan Aygün ve ben sohbet ediyorduk…

Erdoğan’ın danışmanı olduğu söylenen ünlü avukat Münci İnci ve eşi geldiler aynı mekâna…

Selamlaştık…



Kendisiyle ve eşiyle sadece bir kere ve Çiller ailesinin Yeniköy’deki yalısında beraber olmuştuk…

Özer Bey’in yaş günüydü…

Sevgilim ve benden başka…

İnci ailesiyle birlikte Zeki Küçükberber (Jaguar otomobillerinin Türkiye yetkili satıcısı) ve eşi vardı konuk olarak…



Biz mekândan çıkmak için ayaklandığımızda Münci Bey nazik bir hareketle:

“Masamıza buyurmaz mısınız” dedi…

Aytunç ağabey ve Hakan’dan izin isteyip oturdum…



Hal ve hatır sorulmasını takiben Münci Bey:

“Memduh Bey” dedi, “Özer Bey çok üstün yetenekleri olan biri ve size çok değer veriyor ancak sizinle yakın olması hem Tansu Hanım’a hem Özer Bey’e zarar verebilir; sizi kırmak istemediği için söylemeyebilir ama aileye uzak dursanız çok iyi olacak” dedi…





Şaşırdım…

“Bunu söylemenizi Özer Bey mi istedi, yoksa Hanımefendi mi?” diye sordum…

“İkisi de bana öyle bir şey söylemediler ancak sizin Tayyip Bey’e yönelik eleştirileriniz ikisini de rahatsız ediyor…” dedi...

“Yine de bunu bana onların söylemelerini tercih ederdim……”.



Devam edecektim ki araya girdi:

“Çok affedin ancak sizin de iyiliğiniz için söyleyeyim; ‘Tayyip Bey’i savunun’ demiyorum ama ona karşı cephe de almayın, alırsanız kaybedersiniz… Tayyip Bey en az 20 yıl Türkiye’nin başında kalacak ve Çiller ailesinin Tayyip Bey’e muhalifmiş gibi görünmesi bile ailenin geleceği açısından çok tehlikeli… Onları seviyorsanız uzak durun…”.



Özer Bey, holistik çağın ve holistik sağlık sisteminin başladığı konusunda nasıl haklı çıktıysa…

Münci Bey de Erdoğan’ın:

“En az daha 20 yıl Türkiye’yi yöneteceği” öngörüsünde haklı çıktı…



O görüşme yanlış hatırlamıyorsam 2005 ya da 2006 yılında oldu…

Demek ki Erdoğan daha en az 2…

En çok 3 yıl Türkiye’yi yönetecek…

Eleştirebilirim ancak


Özer Bey’i de Tansu Hanım’ı da yaptıkları işler…

Siyasî ve iktisadî ilişkileri dolayısıyla eleştirebilirim…

Ancak:

Dostlukları için söyleyebileceğim tek kötü olay hatırlamıyorum…

Hele Özer Bey’in arkadaşlığı harikadır…

Yürüdü ve yürüttü


Gazeteci, ülkenin aynı zamanda en zenginlerinden biri olan devlet başkanına sordu:

“Efendim, bugünlere nasıl geldiğinizi, bu kadar büyük serveti nasıl oluşturduğunuzu anlatır mısınız?”

“Elbette” dedi zengin başkan ve devam etti:

Yokluk yıllarıydı…

Pek çok şey karaborsa satılıyordu…

Ve…

Benim cebimde 1 liradan başka param yoktu…

O bir lirayla bir elma satın aldım…

Parlattım…

O kadar göz alıcı oldu ki…

Zenginin biri 10 lira verip satın aldı…

Ertesi sabah, 10 lirayla 10 elma satın aldım…

Ve…

Onları da parlatıp her birini 5 liradan sattım...

Sonra bir kasa elma aldım…

Aynı işlemi yaparak iki katı paraya sattım...

Böylece bir ay sonunda…

Bin liradan fazla param olmuştu…”.

Gazeteci araya girdi…

“Yani servetinizin temelinde o elma satışından oluşan sermayeniz var…”.

Zengin devlet adamı güldü:

“Yok canım…

O günlerde yapılan seçimlerde partim beni aday gösterdi…

Belediye başkanı oldum…

Sonrası ‘yürü ya kulum’ oldu…

Ve ben:

Hem yürüdüm…

Hem yürüttüm…”.

Putin’in Bergen’i kim?


Erdoğan, Putin’le kanka olduğunda…

İtiraz etmiş…

Şarkıcı Bergen örneğini vermiştim...

Zira…

Hayat bana şunu öğretmişti:



Bazı insanlar vardı…

Onlarla arkadaş olmak çok kolaydı…

Ancak…

Onlarla olan arkadaşlığınızı bitirmek:

Sizin elinizde değildi…

O isterse (Ki hiçbir zaman istemiyordu) ancak kopabilirdiniz ondan…

Aksi halde:

Size yapmayacağı kötülük olmazdı



O nedenle o tür insanlar…

Sözde sevdikleri biri ayrılmaya kalktığında:

“Ya benimsin ya kara toprağın” diyor…

Rahatlıkla cinayet işliyorlardı…





Merhume şarkıcı Bergen…

Halen hayatta olan Halis Serbes isimli bir adamla arkadaş olmuş…

Daha sonra da evlenmişti…



Yanlış yaptığını anladığındaysa:

İş işten geçmişti…

Yüzüne yediği kezzap nedeniyle:

Bebek gibi güzel yüzü paramparça…

Gözlerinden biri de kör olmuştu…

Sebebi?..

Kocasının:

“Ya benimsin ya kara toprağın” anlayışıydı…





Nereden mi icabetti?..

Bazı arkadaşlar…

Erdoğan’ın Putin’le kurduğu diplomatik ilişkiyi çok başarılı buluyorlarmış…

Ben ise:

Ne o gün başarılı buldum bu ilişkiyi…

Ne bugün başarılı buluyorum…



Ve diyorum ki:

“Demokrasiye, hukukun üstünlüğü ilkesine ve insan haklarına saygı duymayan devlet başkanlarıyla siyasi ve askeri ilişki kuranlar, Bergen’in durumuna düşmeye mahkumdur…”.

Ne istiyorsunuz?..


Küçük çocuk, kendinden daha büyük olana yan yan baktı:

“Söylediğin sözü geri alman için sana beş dakika süre veriyorum!..”.

Öbürü yumruklarını sıktı:

“Bak hele sen... Peki beş dakika sonra sözümü geri almazsam ne olacak?..”.

Küçük çocuk biraz düşündü:

“Söyle o halde; ne kadar zaman istiyorsun?..”.



Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz demiş ki:

“Hedefimiz enflasyonu tek haneli seviyelere düşürmek…”.



Harika bir hedef

Ancak sorun şu:

Ne zaman?..



Yani…

Sözünüzü yerine getirebilmek için:

Ne kadar zaman istiyorsunuz?..

İyi adama dönüşür mü?


Her romanda veya oyunda bir protagonist karakter vardır…

Bir de antagonist karakter…



Protagonist:

Okuyucunun ya da izleyicinin…

Hikâyesini en yakından takip ettiği:

Ana karakterdir…

Yeşilçam filmlerinin “esas oğlanı/kızı” meselâ…

Ve…

Protagonist karakter her zaman iyidir…



Türkiye’nin “Siyaset” isimli romanında ana karakter:

Erdoğan’dır…



Ancak…

Bu romanın:

Antagonist karakteri eksik…

Yani:

Erdoğan’ın zıddı yok…

Yani:

Kötü adamsız bir roman bizimki…



Hiçbir roman veya oyun sadece:

“İyi adam/iyi kadın/protagonist” karakter üzerine kurulamaz…

Ve canlarım…

Hemen hiçbir roman ya da oyunda kötü adam:

Protagonist karakter olamaz…



Türk Müslümanlarının:

Siyaset isimli:

Romanında…

Ya da…

Oyununda acil olarak:

Protagonist karaktere ihtiyaç var…



Bu karakter:

Hem esas oğlan olacak…

Hem çok iyi olacak…

Ama…

Hem de…

Halihazırda ülkeyi yönetmeyen…

Ancak…

Yönetme potansiyeli olan

Bir siy asi lider olacak…



Öyle bir potansiyel var mı?..

Elbette var…

Ama…

Onun gelmesini beklemektense…

Mevcut kötü adamın…

Protagonist karakter olarak:

İyi adama dönüşmesini bekleyeceğiz…