Ülkece zor günlerden geçiyoruz. Ekonomik sıkıntılar, toplumsal çalkantılar, çevre sorunları...
Ancak tüm bu zorluklara rağmen bizi ayakta tutan bir şey var: Birlik duygusu. Özellikle son 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda ve 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü’nde bu duyguyu daha derinden yaşayabildik.
Bu özel günlerde, her yaştan, her düşünceden insanın aynı amaç etrafında toplanıp, özgürlük ve bağımsızlık değerlerini sahiplenmesi büyük bir çoğunluğun kalbinde hala umut olduğunu gösteriyor.
Birlik duygusunu canlı tutmak, aynı gemide olduğumuzu, bu geminin huzurla ilerlemesi için el ele vermemiz gerektiğini hepimiz kabul ediyoruz. Hepimiz biliyoruz ki, bu gemi batarsa birlikte batacağız. İşte bu yüzden, tek kurtuluşumuz birlik olmak ve demokrasimize sahip çıkmak.
★★★
Ancak bu süreçte, insanların korkularını ve endişelerini kullanarak kendi çıkarlarına hizmet eden bir grup var. Böyle kriz anlarında asılsız hikayeler, yalan haberleri ortalığa atıp bir kenara çekilip izliyorlar.
Uyduruk hikayeler, asparagas haberler dilden dile dolaşıyor. İnsanlar da asılız dedikoduları farkında olmadan paylaşmaya başlıyor ve bu sosyal medyada bir zincir halinde dolaşıyor. Gerçeği araştırmadan, kaynağı bilinmeden yapılan paylaşımlar, toplumsal endişeyi artırarak birlik duygusunu zedeleyebiliyor.
Tarihin en büyük buluşlarından biri olan internet maalesef kötü niyetli çakalların elinde nimet olmaktan çıkıp Pandora’nın kutusuna dönüşebiliyor ve ne yazık ki kötü niyetli kişilerin elinde büyük kitleleri manipüle etmeye yarayan bir silah olarak kullanılıyor. Uçsuz bucaksız bir bilgi kirliliği... Gerçekler ise her yeni iddianın arkasında görünmez hale geliyor.
Hani havaalanlarında parfümeri reyonları vardır ya... Kokuları denemek için koklamaya başlarsınız... Üçüncü ya da dördüncüden sonra artık ne kokladığınızı ayırt edemez hale gelirsiniz, burnunuz koku almaz... İşte tam da öyle.
İnternette ve sosyal medyada her gün farklı bir yazıyla, başka bir hikayeyle karşılaşıyoruz. Birini okuyorsunuz, mantıklı geliyor; sonra başka bir yerde farklı bir senaryo karşınıza çıkıyor ve o da mantıklı geliyor.
Bu noktada herkes, aklına yatan bir komplo teorisine inanarak diğerleriyle tartışmaya giriyor. Bu kargaşa içinde doğrularla olan bağımız kayboluyor, gerçek giderek bulanıklaşıyor. Bir bakıyorsunuz kaybolup gitmişsiniz, doğru bildiklerinizden de uzaklaşmışsınız.
Gerçekler ise bu kargaşada köşede unutulmuş bir muamma olarak kalıyor. Bir süre sonra insanlar, bilgi kirliliği içinde pes ediyor, gerçeği aramaktan vazgeçiyor ve olayların akışını beklemeye başlıyor. Bu yorgunluk içinde en sonunda hepimizin diline yerleşmiş o tanıdık ifade dökülüyor: “Hayırlısı olsun.”