Korkusuz
Can Ataklı

Hâlâ 14 Mayıs’ın ne seçimi olduğunu anlamadınız mı?

ANALİZ

Hâlâ 14 Mayıs’ın ne seçimi olduğunu anlamadınız mı?


En önemli viraj dönüldü.

Partilerin listeleri Yüksek Seçim Kurulu’na sunuldu.

Bu yazıyı yazdığım sırada henüz kesin listeler belli olmamıştı.

Ancak merak edilen bazı iller ve milletvekili aday sıralamaları aşağı yukarı belli olmuştu.

Kesin liste elimde olmadığı için isimlerden hiç söz etmek istemiyorum.

Buna karşı henüz listeler kesinleşmeden, özellikle CHP içinde müthiş bir gürültü koptu.

Hemen baştan söyleyeyim, gördüğüm kesin olmayan listelerde içime hiç sinmeyen birçok isim var.

En önemlisi bu dönemin başarısızlıklarına ortak hatta neden olmuş isimlerin liste başı olması çok kötü.

Kadın aday sayısında görünür bir azlık var.

Adı şaibelere karışmış ya da parti içinde ikilik yarattıkları konusunda ciddi emareler olan bazı isimler seçilecek yerlerden aday gösterilmiş.

Siyasetin kurtları “Bunlar zor işlerdir, bazı isimleri dışarıda tutmak kolay değildir, Genel Başkan da sıkıntıda” diyor.

Buna kesinlikle katılmıyorum.

Bugün hangi parti olursa olsun, kendini çok güçlü hisseden veya bu yönde görüntü veren hiç kimse aslında o kadar da güçlü değildir.

Lafa gelince partiyi arkasında sürüklediği sanılanlar, aday gösterilmedikleri anda sudan çıkmış balığa dönerler.

Dışarıda bırakılan bir isim “Görürsünüz gününüzü” örneği pek çok iri laflar edebilirler.

Ama bugüne kadar hiçbir dönemde genel başkanlar tarafından liste ışı bırakılan isimlerin seçimin kaderini etkilediklerini görmedim.

Bu ancak büyük bir grubun birlikte hareket etmesi ile gerçekleşebilir.

Ancak bunların hiçbiri sorun değil.

Listeleri görüp isyan edenlere şunu söylemek istiyorum;

Bu seçim demokratik bir seçim değildir.

Çünkü ülke demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleri ile yönetilmiyor.

Bu seçim demokratik hukuk sistemine geçilebilmesi için mevcut ucube sistemin kuralları ile yapılacak bir seçimdir.

Bu seçimde Türkiye’yi en iyi yönetecek kişiyi ve kadroları seçmeyeceğiz.

Bu seçimde, Türkiye’nin yeniden demokrasiye geçmesini oylayacağız.

Ya demokratik hukuk düzenine geçecek, hukukun üstünlüğü ilkesini kabul edecek, hak ve özgürlüklerin kullanılmasını sağlayacak adımı atacağız ya da tek adam rejiminin karanlığında boğulmayı kabul edeceğiz.

Bu nedenle aday beğenmemek, birbirinden farklı sayısız siyasi görüşün bir güç birliği yapmasından rahatsız olmak bir lükstür.

Gün parti içi mücadele günü değildir.

Bu seçim bir son değil başlangıç olacaktır.

Bu seçimde mevcut ucube sistem yenilgiye uğratıldıktan sonra partilerin, siyasi görüşlerin asıl mücadelesi başlayacak, oluşacak demokratik oramda artık herkes kendi alanında kendini halka anlatarak bir sonraki seçimin hazırlıklarını yapacaktır.

Telaşlanmak, öfkelenmek, derin kaygılara düşmek seçimin baştan kaybedilmesi demektir.

Hala 14 Mayıs seçiminin ne olduğunu anlamayanlara hatırlatmak istedim.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

İstanbul’da yol onarımı adeta İmamoğlu’na sabotaj gibi yapılıyor


Son zamanlarda pek çok yerde bozuk yolların onarıldığını görüyorum.

Ama ne onarma?

Sanki o çukurları olduğu gibi bıraksalar daha iyi.

Çünkü o kadar kötü bir sözde onarım yapılıyor ki, yollar daha da kötü hale geliyor.

İnanmayan İstanbul caddelerinde şöyle bir gezsin.

Yollarda açılan çukurlara dökülen asfaltlara baksın.

Ne kadar özensiz çalışıldığını hemen görecektir ki pek çok sürücü zaten bunu her gün yaşıyor.

Sözde yama yapıyorlar.

Bir kamyon geliyor yolun bozuk olan yerinin yanına.

Elde kürek çukurlaşmış ya da kırılmış yere bir iki kürek asfalt atıyorlar.

Sonra üzerine yuvarlak bir cisimle vuruyorlar ve çekip gidiyorlar.

Çukur olan yer bu kez tümsek haline geliyor.

Bu çalışmaları hangi birim yönetiyorsa yaptıkları özensiz işte kasıt arıyorum inanın.

Muhtemelen eski dönemden kalma yetkililer İmamoğlu’na sabotaj yapmaya çalışıyor.

İstanbul halkının sinir uçlarıyla oynuyorlar.

Seçime giden yolda, Başkan İmamoğlu’nun ekibine biraz görünmesi gerek gibi geliyor bana.

SOSYAL MEDYA

O günle bugün aynı mı?


Saray medyası ve trolleri ciddi bir atağa kalktı.

Kamuoyunda oluşan “Erdoğan bu kez gidiyor” görüşünü yıkmak için peş peşe ne olduğu belirsiz anketlerle durumun tam tersi olduğunu göstermeye çalışıyorlar.

Adının sanını bilmediğimiz anket şirketlerinin sözde yaptıkları anketlerin ucundan kenarından gösterip üzerine yönlendirici yorumlar ekleyerek “Erdoğan önde, yüzde 51 ile kazanıyor” algısı yaratmak peşindeler.

Elbette güvendiğim anket şirketlerinin verileri de olsa muhalefetin kesinlikle kazandığını söylemek mümkün değil.

Seçim sandığı çok farklıdır, kim bilir kaç kez anketlerin çok tersine sonuçlar alındı bu ülkede.

Ancak ısrarla söylemeye çalıştığım bir şey var.

Erdoğan’ın “Bu kardeşinizi seçin, dolarmış, faizmiş ne olduğunu göreceksiniz” demişti hatırlarsanız 2018 seçiminden hemen önce.

O halde ben de şunu diyorum; “Herkes 2018 seçimindeki durumu şimdiki durumunu kıyaslasın. Önce kendine baksın sonra ekonomik verilere göz atsın. 5 yıl sonra durum daha mı iyi yoksa daha mı kötü?”

Bu beş yılı değerlendirdiğim zaman AKP’nin hala 5 yıl önceki oyunu alabileceğini Erdoğan’ın da yüzde 50’yi geçebileceğini hiç sanmıyorum.



Bu karikatür 2018 yılının mart ayında çizilmiş.

Dolar o tarihte 4 lira olmuş ki zaten karikatür de doların 4 lirayı geçmesi üzerine çizilmiş.

Peki dolar bugün kaç lira.

Değişen bir şey yok mu yani?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Anlat bakalım kan bağışı neden azalmış


Medyanın birçok yayınında dünkü bir haber çok çarpıcıydı.

Kızılay Kan Hizmetleri Genel Müdürü Saim Kerman, Kızılay’ın çok ciddi bir kan stoku azalması ile karşı karşıya olduğunu açıkladı.

“Üç günlük kan stoku kaldığını” söyleyen Saim Kerman “Bu sabah (Cumartesi) 20 bin 600 ünite kan ile güne başladık, günde 8 bin ünite kan toplanmaması halinde büyük sıkıntı yaşanacak” dedi.

Kerman mutlaka çok halkıdır.

Ama önce dönüp kendilerine ve Türkiye’nin en eski ve köklü kurumlarından Kızılay’ı babasının çiftliği gibi yöneten Kızılay Başkanı Kerem Kınık’a bakmalı.

Sonra da kendilerine şu soruyu sormalılar: “Ne oldu da kan bağışları bu kadar düştü?”

Gerçi Saim Kerman, muhtemelen iktidarın gözde isimlerinden biri olduğu için konuyu hemen Ramazan’a bağlamış ve “Her yıl olur” demiş.

Madem her yıl Ramazan gelince böyle oluyor, o halde niye bu yıl alarm zilleri çalıyorsunuz?

Oysa kendisi de başkanı da bal gibi biliyor ki, depremle birlikte kurumun bütün kirli çamaşırları ortaya dökülünce milletin gönül verdiği Kızılay’a güveni kalmadı.

Bu nedenle de hem yardımlar bıçak gibi kesildi hem kan bağışlarında çok büyük azalma görüldü.

Yarattıkları eserle övünüyorlar mıdır acaba?

Yoksa tatlı para her zaman olduğu gibi yine galip mi geliyordur?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

AKP’de üç döneme takılanlara bakanlık sözü mü verildi?


Seçim listeleri kesinleşti artık.

AKP’den üç döneme takılan en bilindik isimler milletvekili listelerine konulmadı.

Peki, bu isimler tamamen siyaset dışına mı itilecek, en az bir dönem beklemek zorunda mı kalacaklar?

Aldığım bazı bilgilere ve duyumlara göre üç dönem kuralı nedeniyle liste dışı kalan bazı isimler Erdoğan’ın seçimi yeniden kazanması halinde bakan yapılacakmış.

Bir diğer kulis bilgisine göre ise AKP yönetimi, “Seçimin kaybedilmesi halinde gelecek yönetimin bir yıl içinde seçime gitmek zorunda kalacağına” inanıyormuş.

Hatta seçimin 2024 yerel seçimleri ile birleştirileceğini düşünüyorlarmış.

Bu isimlerin o zaman üç dönem kuralı dışına çıkacakları ve yeniden aday yapılacağı söyleniyor.

İşte bu dönem milletvekili listelerine giremeyen AKP’liler;

Meclis Başkanı Mustafa Şentop

AKP Genel Başkanvekili Binali Yıldırım

AKP Grup Başkanı İsmet Yılmaz

AKP Grup Başkanvekilleri Bülent Turan, Mustafa Elitaş ve Yılmaz Tunç

AKP Genel Başkan Yardımcıları Hayati Yazıcı, Ali İhsan Yavuz, Hamza Dağ, Nurettin Canikli, Vedat Demiröz

AKP Genel Sekreteri Fatih Şahin