1992’de Ankara’da doğdu.

Anne-babası altı yaşındayken ayrıldı. O annesiyle kaldı. Babası Ankara’da market işletiyordu. Başka bir evlilik yaptı. Onu, tek başına büyüttüğü için annesine hep hayranlık duydu.

‘Kahramanı’ annesine model olmak istediğini söylediğinde Antalya’da yaşıyorlardı. Anne, her zamanki gibi kızına “Arkandayım” demişti. Çek Cumhuriyeti’ndeki güzellik yarışmasına katıldığında 15 yaşındaydı. Tek kelime İngilizce bilmiyordu. Jüri özel ödülünü aldı, tacını taktı. Antalya’ya döndü ve orada çekilen bir filmde oynadı. Filmin yönetmeni Sinan Çetin’di. Oyunculuktan keyif aldı, kamera da onu çok sevdi. 16 yaşına geldiğinde artık bir şöhretti.

2013 yılında sevgili Hakan Gence’ye verdiği söyleşide dikkatimi çekmişti, doğru mu hatırlıyorum diye geriye dönüp baktım. Evet, Serenay Sarıkaya “Çok maddi zorluk çektiğim oldu. Annemle yaşıyorum. İki kadın zor bir hayatın içinden mücadele ediyoruz. Bu yüzden daha güçlü olmaya çalışıyorum. Çünkü arkamı yaslayabileceğim bir gücüm yok” diyordu.

“Aşk inandığım bir şey değil, belki de hiç başıma gelmediğinden” açıklamasını yaptığında 21, “Aşk varsa kontrol yoktur, kapılıp gidersin” dediğinde 24 yaşındaydı.

Gözümüzün önünde büyüyen, güzel, yetenekli bir kadın vardı. Güzel şarkı söylüyor, sahnede harika duruyor, dans ediyor, şarkı söylüyordu.

Serenay Sarıkaya için sadece güzel demek haksızlık olur kanaatindeyim. Alice müzikali için beş ay boyunca her gün saatlerce nasıl çalıştığını onu takip eden herkes biliyor olmalı.

Kariyerini inşa eden bir oyuncu Serenay Sarıkaya.

Magazine çıkıp saçma sapan açıklamalar yapmıyor, aşklarını göz önünde yaşıyordu.

Taa ki son ilişkisine kadar. Geçen yıl şarkıcı Mert Demir ile yaşadığı ilişkinin ‘reklam ilişkisi’ olduğu konuşulmaya başladı.

Serenay Sarıkaya

Sonra bir gün...

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, ID Danışmanlık Şirketi’nin sahibi olan ve çok sayıda ünlünün menajerliğini yapan Ayşe Barım hakkında sosyal medyada ve bazı haberlerde ortaya atılan iddiaların ardından re’sen soruşturma başlattı.

Soruşturma kapsamında Barım hakkında yurt dışına çıkış yasağı da getirildi. O konu başka, tekelleşmeyi başka bir güne bırakalım.

Ayşe Barım ile çalışan Serenay da tanık olarak ifadeye çağrıldı.

Sebep şarkıcı Mert Demir ile ilişkisiydi.

Bu birliktelik karşılığında menajer Ayşe Barım’la bir iş adamından 5 milyon dolar rüşvet aldığı iddia ediliyordu.

Savcının yanına girdi, çıktı, gerçek dışı iddiaların son bulması için ifadesine başvurulduğunu belirtti, “Hiçbir problem yok. Benim adıma yönlendirilen bütün iddialar, iftiralarla alakalı ben de hukuki bir süreç başlatacağım. Şu an soruşturma kapsamında olduğu için başka söyleyebileceğim bir şey yok” dedi. Bir gazeteci, “İtibar zedelenmesi mi var? Bu konuda ne söylemek istersiniz?” diye sordu; “Şüphesiz ki dişimle tırnağımla bugünlere gelmişim. Bir itibarsızlaştırma çabası sorun değil. Böyle olmaz bu işler. Zaten açık, net bir şekilde gerçek ortada. O yüzden ifademizi verdik, gidiyoruz” cevabını verdi, nezaketinden hiçbir şey eksilmemişti.

Mert Demir ise, son bir senedir hakkında çıkan yalan haberlere ve üzerine atılan iftiralara karşı sessiz kalmayı tercih ettiğini söyledi, sonunda patladı, “Her başarımın altında başka sebepler arandı, ailem didik didik edildi, mutlu giden birlikteliğim çok görüldü, reklam ilişkisi dendi, cinsel kimliğimle ilgili yalanlar atıldı, proje olduğum söylendi... Tek bir gerçek var, işimi tutkuyla yapıyorum ve karşılığını halktan alıyorum. Reklam ilişkisi değil çok sevdiğim, aşık olduğum bir ilişkinin içerisindeyim. Hissettiğim bu güzel duyguları kendi hayatınızda deneyimlemenizi tüm kalbimle diliyorum” deyiverdi.

Uzun zaman gazetelerde hafta sonu eki yapmış bir gazeteci olarak Ayşe Barım’dan haz ettiğimi söyleyemem, tekelleşme iddiaları da Rekabet Kurulu ve mahkemelerin vereceği karara bırakılmalı.

Bu arada ‘gerçekten sevgili misiniz’ sorusu daha önce hiç yargıya taşınmış mıydı, bilemedim.

Dikkat çekmek istediğim şu:

Gözümüzün önünde büyüyen, dişiyle tırnağıyla, emeğiyle, yeteneğiyle buralara gelmiş, kendi ayakları üzerinde durmak için çabalamış ve başarmış genç bir kadının, Serenay Sarıkaya’nın hayatına bu şekilde züccaciye dükkanına giren fil hesabı fütursuzca dalmak, ahkâm kesmek, iki dedikodu uğruna bir kadını böylesine harcamak ne kadar doğru, bir düşünün derim.

Ablama son bir kez sarılıp, ne kadar çok sevdiğimi söylemek isterdim

CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan, Apolitik soruları yanıtladı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan

- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

Sabahları erken kalkar, bir fincan kahve eşliğinde ülke gündemini gözden geçiririm. Günün ilk saatleri, hem düşünmek hem de planlama yapmak için en verimli zamanlardır.

- En son hangi kitabı okudunuz?

Birden fazla kitabı aynı anda okumayı severim. Şu sıralar ‘Bir Gurûb İhtişamıyla Enver’ kitabını bitirmek üzereyim, aynı zamanda Noam Chomsky’nin ‘Direniş’ kitabını okuyorum. Tarih okumalarından, özellikle yakın tarihe dair eserlerden büyük keyif alıyorum. Enver Paşa, yakın tarihimizin olumlu ve olumsuz yönleriyle çok tartışılan önemli figürlerinden biri. Mustafa Kemal Atatürk’ün onun için söylediği, “Enver, bir güneş gibi doğmuş, bir gurûb ihtişamıyla batmıştır; arasını tarihe bırakalım,” sözleri, onun tarihimizdeki yerini çarpıcı bir şekilde özetliyor.

- En son hangi filmi izlediniz?

En son ‘Dune 2’ filmini izledim. Fantastik filmleri çok severim. Yüzüklerin Efendisi, Game of Thrones ve Dune, bu alanda en sevdiklerim arasında. Sinema, beni günlük yaşamın yoğunluğundan uzaklaştırarak bambaşka bir evrene taşıyor; bu süreç hem zihnimi besliyor hem de ruhumu dinlendiriyor.

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

Bu sorunun tek bir yanıtı yok ama iki tane seçmem gerekirse: Deniz dalgalarının kıyıya vururken çıkardığı o huzurlu ses ve bir kedinin mırlaması; bu kadar huzur veren başka bir şey olamaz.

- En çok dinlediğiniz üç şarkı?

Bu sorunun cevabı her yıl değişebilir. Bu yıl en çok dinlediğim şarkılar: I Can See Clearly Now-Johnny Nash, Ain’t No Sunshine-Bill Withers, Bu Havada Gidilmez-Manuş Baba.

- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?

Neşet Ertaş’ın ‘Gönül Dağı’. Çünkü bu eser, halkımızın derin duygularını ve mücadelelerini en yalın haliyle hissettiriyor.

- Aşka inanır mısınız?

Aşk, yaşamın odağıdır. Aşık olduğum insanla evliyim ve aşkımız, her yeni gün kendini yenileyen ve büyüten bir bağ olarak varlığını sürdürüyor. Aşk, sevgi ve tutku, hayatın her alanında anlam kazandıran unsurlar.

- Kırmızı çizginiz nedir?

Adaletsizlik. Hiçbir şart altında adaletten taviz verilmesine tahammülüm yok.

- En sevdiğiniz yemek?

Etli yaprak sarmasının üzerine yemek tanımam; hemen ardından kuzu etli şevketibostan gelir. İlkini annem, ikincisini ise kayınvalidem olağanüstü bir şekilde yapar.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Türk mutfağında “asla yemem” diyebileceğim bir yemek yok. Ancak Asya mutfağında, damak tadıma uymayan bazı yemekler var.

Bu fotoğrafın Murat Bakan için anlamı çok büyük. Fotoğrafta gördüğünüz kız çocuğu Murat 
Bey’in 1999 depreminde kaybettiği ablası Nurcan. Kendisi 2, Nurcan Hanım 6 yaşındayken. 

- Sizi ne heyecanlandırır?

Yeni bir şey öğrenmek ve halkımızın hayatını iyileştirecek bir projeyi hayata geçirmek.

- Yağmur mu, güneş mi?

Yağmur. Yağmurun ardından toprağın yayılan o mis gibi kokusu, bana her zaman umut verir.

- Güz mü, ilkbahar mı?

Güz. Yeniden başlamadan önceki sakinliği ve dinginliği seviyorum.

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Empati eksikliği, verilen sözlere sadık kalmamak, haksız yere üstünlük taslamak.

- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

17 Ağustos depreminde kaybettiğim ablama son bir kez sarılıp ne kadar çok sevdiğimi son bir kez söylemek isterdim.

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

O üç gün dünyadan kopup eşimle, dostlarımla vakit geçirmek tam bir konsantrasyon ile kitaplara gömülmek isterim.

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?

Akılları pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını seçmiş. Ben de yine yeniden Murat Bakan olmak isterim.

- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?

Çok uzun zamandır çalmıyorum ancak biraz bağlama çalarım.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Sağlıkla yaşayabileceğim kadar. Bir yıl süresi koymadan eskilerin tabiri ile ele ayağa düşmeden ne kadar yaşayabilirsem.