Korkusuz
Memduh Bayraktaroğlu

Fakirliğin temel sebeplerinden biri

Vergiyi kısaca tarif edersem şunları söylerim:

Devletin harcamaları için kişilerden ve kurumlardan kanunlara dayanarak topladıkları paralardır...

Demek ki harcamak için ve yasal dayanağı olma şartıyla...

Bu tanımların hiçbirinde vergi oranlarının adil olması gerektiğine işaret eden bir cümle görmedim...

Çünkü devlet için “yasal” olan aynı zamanda “adildir” de...

Öyle olmadığını da bir ara tartışırız...





Bu yazımda kısaca bizim devletimizin vergi politikasından söz edeceğim...

T.C. Devleti vergiyi iki yolla alıyor...

Doğrudan...

Dolaylı...



Doğrudan vergiyi de iki yolla alıyor:

Kârdan...

Gelirden...

Dolaylı vergiyi ise sadece tüketimden alıyor...



Kârdan aldığı vergiyi o dönem içinde değil, sonraki dönem içinde ve 3 taksitte tahsil ediyor.

Gelirden aldığı vergiyi ise maaş ve ücretleri öderken alıyor...

Ve...

Bir ülkede toplam nüfusun çok daha fazlası maaş ve ücretle geçindiği için, bu modelin fakirliğin bir numaralı sorumlusu olduğu yıllardır tartışılmıyor bile...



Verginin, bir kişi veya kurumun bir faaliyet yılı içinde (1 Ocak – 31 Aralık) elde ettiği kazancından (Gelirleriyle giderleri arasındaki farktan) ve vicdanlı bir oranda alınması Devlet olmanın gereği ve hakkıdır...

Ama...

Vergiyi gelirden almak hem insafsızlık hem de vicdansızlıktır (Adaletsizlik)...



Yani...

Maaş ve ücretliler de ay sonu ya da başında gelirlerini hiç vergi kesintisi olmadan tahsil etmeli, yıl sonuna kadar yaptığı tüm harcamalarını faturalandırarak gelirinden düşmeli...

Kalan üzerinden de bir sonraki dönemde vergisini ödemeli...

GELİR, GİDER VE KÂR...


Gelir/Hâsıla, bir kişi ya da kurumun, bir hesap dönemi içinde yaptığı satıştan elde ettiği paradır (Nakit olması şart değil...).

Buna “ciro” da deniliyor...

Gider ise, bir kişi ya da kurumun bir hesap yılı içinde yaptığı harcamalardır (Satışa konu olan mal ve hizmetler için ödedikleri dahil...).





Kazanç/Kâr nedir peki?..

Bir hesap yılında kişi veya kurumun gelirleriyle giderleri arasındaki gelir lehine olan fazlalıktır...

Ama unutmayalım ki kişi ve kurumların bir de zararları söz konusudur...

Ya zarar neye denir?..

Bir hesap yılında kişi veya kurumun gelirleriyle giderleri arasındaki gelir aleyhine olan fazlalıktır...



Nitekim kurumlardan alınan “Kurumlar Vergisi” gelirden (Hâsıla, ciro) değil kârdan alınır...

Kâr, teşebbüsün karşılığıdır...



Peki...

Emeğin karşılığı nedir?..

Ücrettir...

Yani gelirdir ve haliyle kâr sayılamaz...



İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır....

Devletler teşebbüsün vergisini kârdan (Gelirden değil), emeğin vergisini gelirden alarak; maaş ve ücretliler ya da gelirle hayatını kazananlar aleyhine olağanüstü ve acımasız bir adaletsizlik yapar...

ÖZ SERMAYE ERİR...


Krediyle ekonomi büyür mü?

Tabii büyür...

Yanlış olan borçlanmak değil ki...

Yanlış olan, alınan borcun üretim ve verimlilik dışı kullanılması...



Krediyle büyüme doğru kullanılırsa, öz sermayenin kârlılığını ve verimliliğini arttırır...

Ama...

Alınan kredi; yenileşme ve üretimi arttırmak yerine inşaatta veya sözde “itibar kazandırıcı” lüks harcamalarda kullanılırsa, çok büyük bir belaya dönüşür...

Öz sermayenin kârlılığını arttırmak yerine, öz sermayeyi eritir, bitirir...

VERGİ MÜKELLEFLERİ


Normal, adil ve demokratik hukuk devletleri vergiyi kârdan alır...

Mükellefler ise gerçek ve tüzel kişilerdir...

Normal, adil ve demokratik hukuk devleti vasfı olmayan devletler ise vergiyi tuttuklarından alır...

Nasıl mı?..

Açayım...



Normal, adil ve demokratik hukuk devletlerinde vergi; gelir üzerinden değil, faaliyet kârı üzerinden tahsil olunur...

Normal, adil ve demokratik hukuk devleti vasfı olmayan devletler ise vergiyi gelirden ve cebren tahsil eder...

Ve adına da “Gelir vergisi” der...



Ticari faaliyet kazancı elde eden gerçek ve tüzel kişiler vergilerini kârları üzerinden öderken...

Emekçiler, memurlar, aylık maaş ve ücretle çalışanlar ise vergilerini gelirlerinden öderler...

Bu maaş ve ücretli adına feci bir adaletsizliktir...

ADALETİ OLMAYAN SİSTEM...


Bir kurumun “Kurumlar vergisi” ödeyebilmesi için o kurumun bir hesap yılı içinde kâr etmesi şarttır...

Kâr edemezse ne olur?..

Kurum zarar eder...

Zarar eden kurum haliyle kurumlar vergisi ödemez...



Peki...

Zarar eden kurum kâr payı dağıtır mı?..

Hayır...

Yani, o dönem faaliyeti için ortaklarının gelirleri de olmayacağı için gelir vergisi ödemez...

Beyan edilen zarar gelecek senenin kârından düşülür...



Ama...

Bir serbest meslek sahibi ya da bir maaş veya ücretli, yıllık gelirinden fazla harcama yaparsa onu zarar olarak kaydedip gelecek sene gelirinden düşemez...

Ve o harcama fazlasını zarar hanesine yazamaz...