Fransız sosyalist düşünür ve sendikacı Georges Sorel (1847-1922), 20. yüzyılın başlarında şöyle demişti:

“Kitlelere bir din gerekir...”.

Ünlü düşünürün bu sözü etmekteki amacı:

Kitlelerin motivasyonunu artırmak ve toplumsal birlik sağlamak için...

Bir inanç sisteminin gerekliliğini vurgulamaktı...

Bendeniz Sorel’in bu cümleyi, Karl Marks’ın:

“Toplumları yönetebilmek için din afyon olarak kullanılmalıdır” mealindeki tavsiyesinin etkisinde kalarak kurduğu kanaatindeyim...

Ancak ve yine bana göre ...

Marks’ın bu tespiti, Sovyetler Birliği komünistleri tarafından:

“Din afyondur” şeklinde değiştirildi ve...

Dinin dışlanması amacıyla kullanıldı...

Kişisel görüşüm odur ki...

SSCB Politbürosu dini dışlamak yerine kullansaydı...

Komünizm asla yıkılmazdı...

Nitekim...

Komünizm yıkıldığı anda halk, kiliseleri ve camileri doldurarak...

Yaşamadıkları ya da yaşatılmayan dinlerini doyasıya yaşamayı tercih etti...

Georges Sorel, özellikle işçi sınıfının devrimci potansiyeli üzerine yoğunlaştı ve...

Toplumsal dönüşümde mitlerin ve sembollerin rolünü inceledi...

En önemli eserlerinden biri:

“Réflexions sur la Violence/Şiddet Üzerine Düşünceler” isimli kitabıdır...

Bu eserinde Sorel, devrimci eylemin gerekliliğini ve kitlelerin eylemlerinin anlamını sorguladı...

Toplumsal değişimin sadece ekonomik veya politik faktörlere dayanmadığını...

Aynı zamanda:

İnsanların inanç ve duygularıyla da şekillendiğini öne süren Sorel, bu bağlamda:

“Kitlelere bir din gerekir” diyerek...

Kitlelerin:

Tutku ve inançlarla yönlendirilmesi gerektiğini ifade etti...

Gerek 28 Şubat sürecinde...

Gerekse de ondan sonra:

“Laik sistemi korumak” adına kökten laikçilik yapanların, rejimi tehlikeye attıklarına...

Böyle yaparak Siyasal İslâm’ın önünü açtıklarına dikkat çektim...

1970’li yıllarda ilk kez Bülent Ecevit, Sorel’in:

“Kitlelere bir din gerekir” tavsiyesini ciddiye aldı ve solu %44’e kadar çıkardı...

Ecevit dışındaki tüm CHP genel başkanlarının kökten laikçi tavırları:

Siyasal İslâm’ı hem iktidara taşıdı...

Hem de iktidarda tuttu...

Canlarım...

Unutulmamalı ki:

İnanç sistemleri ve mitler, toplumsal eylemi teşvik eden önemli unsurlardır...

Kitleler, soyut ideallerden ziyade, somut ve etkileyici bir inanç sistemine ihtiyaç duyarlar...

Bu inançlar:

Kitleleri harekete geçiren bir motivasyon kaynağı işlevi görür...

Bu bağlamda bakıldığında sosyalizmin veya işçi hareketlerinin, kitlelere:

Bir din gibi işlev görmesi gerektiği anlatılmadı...

Şu anda bu konuda en akılcı politikayı uygulayacak CHP’li lider:

Ekrem İmamoğlu gibi görünüyor...

Benim gördüğümü Erdoğan ve akıl hocaları da gördükleri için:

İmamoğlu’nu siyasi yarışın dışına itmeye çalışıyorlar...

Günün sözü

“Bir dizi rejim değişikliğiyle çalkalanmış, ayrıca görüşlerinden rücu edenlere çok fazla 
tanık olmuş bir ülkede, bugünkü suçlu, yarının yargıcı olabileceği için politik adaletin özellikle iğrenç bir yönü vardır...”.

Georges Sorel 

MÜLAYİM DAHA ŞANSLIYDI

Vincent Van Gogh adı sanatseverlere:

Sanatın Duygusal Renklerini hatırlatır...

  1. yüzyılda yaşadı ama...

Yaşarken...

Dört amcası ve bir erkek kardeşi sanat eseri ticareti ile uğraşmasına rağmen...

Sadece:

Bir tek tablo satmayı başardı...

Satılan tablosu beğenildiğinden dolayı değil...

Bir arkadaşının kız kardeşinin merhamet duyguları ağır bastığı için satın alınmıştı...

Arles’te yapılmış “Kırmızı Üzüm Bağı” adlı yağlı boya tablosuna:

O dönem için yüksek bir fiyat ödenmişti:

400 frank...

Ölümünden 100 yıl kadar sonra resimleri, yaşarken hiç okumadığı gazetelerin final sayfalarında haber oluyor...

Asla adım atmadığı sanat galerilerde en yüksek fiyattan satılıyor...

Onun varlığını görmezden gelmiş müzelerde en görülen eserler oluyordu...

Ona “sen resim yapma başka bir işle ilgilen” tavsiyesinde bulunan akademilerde en büyük hayranlığı uyandırıyor...

Bugün ona yemek vermeyecek restoranların duvarlarını...

Onu akıl hastanesine kapatacak doktorların muayenehanelerini...

Ve...

Onu hapsettirecek avukatların yazı hanelerini süslüyor...

Bir film alıntısıyla bitireyim...

Filmin adı: “Korkusuz korkak...”.

Kemal Sunal başrolünü oynuyordu...

Büyük ikramiyeyi kazanan Mülayim Sert; stokçuluk, karaborsacılık gibi kârlı iş teklifleri aldığı halde umumi tuvalet açıyordu...

“Neden umumi helâ?” sorusuna ise şu cevabı veriyordu:

“Ben zamansız gelen paranın ancak üstüne s.çarım...”.

Van Gogh ise eserleriyle...

Ölümünden sonra servet sahibi olan talihsiz (Ya da yaşarken müdanasız) bir sanatçıydı...

Yani...

Her şeye rağmen...

Mülayim Sert, daha şanslıydı...

SİYASET VE SİYASETÇİ TÜMÜYLE SORUMLU...

1960’lı yılların sonları olmalı...

Hem lise son sınıf öğrencisiyim...

Hem de okul idaresinden izinli olarak şehrimizin (Kırklareli) tek dans Orkestrası Damlalar’da solistlik yapıyorum...

Bir genç kız (Hümeyra), daha o yıllarda...

Kompozisyon derslerinde etkisi altında kalarak yazdığım sohbet türü yazılarımla...

Öğretmenlerinin ilgisini çekmeme sebep olan Şevket Rado’nun “Kördüğüm” isimli şiirini besteledi ve:

Plâk yaptı...

Sahneye her çıktığımda, pek de dans ritmi olmadığı halde o güzel şarkıyı söyledim...

İlginçtir...

Bugünlerde yine aynı şiir şarkı olarak beynimde dönüp duruyor...

Öyle uzak ki yerim...

Uzakları aşıyor...

Bütün özlediklerim...

Benden ayrı yaşıyor...

Ya her şeyim ya hiçim...

Sorma dünya ne biçim...

Bir kördüğüm ki içim...

Çözdükçe dolaşıyor....

Aynen şiirdeki gibi bir ruh hali yaşıyorum...

İçinde yaşadığım topluma öyle uzağım ki...

Kendimi bazen ülkem için “her şey” hissediyorum...

Sonra bir bakıyorum ki:

Kimsenin umurunda bile değilim...

Yani:

Bir hiçim...

İçimdeki kördüğüm ise çözdükçe...

Daha çok dolaşıyor...

Sorumlusu ben miyim?..

Hayır...

Toplum mu?..

Bir kısmı evet...

Ama:

Siyaset ve siyasetçi:

Tümüyle...

KARA MİZAH VE SKANDAL...

Duydunuz mu?..

Yunanistan’a ait sahil güvenlik güçleri...

Türklere ait bir botu...

Muğla’nın sahiline kadar kovaladı...

Üzüldüm ama bir o kadar da güldüm...

Çünkü...

Bizim Cumhurbaşkanımız, devletimize karşı kabalaşan ve saldırgan bir tavır takınan Yunanistan Dışişleri ile Savunma Bakanlığı’na:

“Bir gece ansızın gelebiliriz” diye bir şarkı sözüyle (Güfte Ümit Yaşar Oğuzcan, beste Rüştü Şardağ) ayar vermişti...

Aaaaa...

Bir gün bir baktık...

Bir gece ansızın gidemediğimiz Yunanistan...

Bir gün, gündüz gözüyle ve hem de...

Hiçbir müdahaleyle karşılaşmadan:

Muğla’mızın sahiline kadar gelmiş...

Kara mizah...

Ve tabii ki:

Skandal...

DÜNÜN X’İ

Mahfi Eğilmez

@mahfiegilmez

Ülke dolandırıcıdan, sahtekârdan, ahlaksızdan, caniden, hırsızdan geçilmez hale geldi. Gün geçmiyor ki adıma sahte bir hesap çıkmasın ya da biri telefonla arayıp kendisini polis olarak takdim edip dolandırıcılık denemesi yapmasın. Kadın cinayetleri, çocuk tacizleri, sağlık görevlilerine saldırılar her gün her yerde karşımıza çıkıyor. Türkiye’nin bir numaralı meselesi güvenlik meselesidir.

GÜNÜN UYANIĞI

Antalya İcra Müdürü, zimmetine 13 milyon geçirerek yurtdışına kaçtı...

ALKIŞLAR

Absürt konuların önemliymiş gibi tartışıldığı bugünlerde...

“Estonya ilkokulda yazılım dersi veriyor biz ise ilkokullarımızın tuvaletlerini temizleyemez hale geldik. Eğitimden tasarruf ederseniz İsrail gibi ülkelerin yüksek savaş teknolojileri ile baş etmeyi bırakın, nasıl yaptıklarını bile anlayamazsınız” uyarısını yapan Ayşe Sucu@aysesucu alkışı hak etti...

GÜNÜN HABERİ

Koç Grubu’nun elinden ihaleyi kapmıştı...

Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı ihalesini kazanan Vahit Karaarslan’ın projeyi gerçekleştirmek için yeterli sermayesinin olmadığı, Saray’dan destek istediği iddia edildi.

Cumhuriyet yazarı Jale Özgentürk’ün haberi:

Aldığım duyumlara göre Vahit Karaaslan, yatırım ve ödeme için kaynak arayışında. Hatta bunun için Saray’dan bile destek arayışına girmiş.

Ancak kredi faizlerinin yüzde 60’larda olduğu, tasarruf tedbirlerinin her kesimi inim inim inlettiği bir dönemde Karaaslan’ın öz sermaye olmadan bu yatırıma girebilmesi zor görünüyor...”.

GÜNÜN POLEMİĞİ

Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan:

“Bu ülkeye yapılan en büyük kötülük EYT’dir ve müsebbibi CHP’dir...”.

DP Milletvekili Cemal Enginyurt:

“Oğlum Bilal, muhalefet bu kadar güçlü ise babanın ne işi var cumhurbaşkanlığında? Al oğlum, yapamıyor, beceremiyor. Muhalefeti getirelim. ‘EYT’ diyor, ‘deprem’ diyor. Pek ala o zaman biz soralım. 128 milyar doları çaldığınızda deprem mi oldu Bilal? EYT mi çıkarttınız Bilal? 5’li Çete’nin 460 milyar dolar parasını sildiğinizde EYT mi vardı?..”.