Korkusuz

Eğlence sektörü kan ağlıyor!

Eğlence sektörü kan ağlıyor!
Pandeminin en çok vurduğu ve mağdur ettiği kesimlerin başında hiç kuşkusuz ki; sanat dünyası ve eğlence sektörü emekçileri geliyor. Sayıları elli bine yaklaşan bu kesim, mekanların kapanması, konserlerin iptal edilmesi, dizi çekimlerine son verilmesi  ve stüdyolarda yapılan kayıtlara ara verilmesi yüzünden evlerine ekmek götüremez oldu. Emekçilerin “Açız” feryatları peş peşe yükselince Kültür Bakanlığı ‘pansuman tedavisi’ne  başvurdu ve sanatçılara 1000 TL vereceğini duyurdu. Bunun için de çeşitli kriterler koydu. Yaptığım araştırmaya göre, bu haktan ilk etapta  30 bin kişi faydalandı.

3000  TL NASIL DAĞITILACAK?

Geride bıraktığımız günlerde ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeni bir açıklama yaptı ve “Sanatçılara yönelik yardımı 3000 TL’ye çıkardık” dedi. Ancak Erdoğan’ın açıklamasında yer alan bir cümle sektörde emek verenlerin tepkisine neden oldu. Erdoğan, ‘’Bu parayı vergi mükellefi olan sanatçılara Ticaret Bakanlığı üzerinden vereceğiz” ifadesini kullandı. Neyse ki; sektörün önemli isimleri devreye girerek bu uygulamayı sonlandırdı. Zira; sektörde yer alan binlerce kişinin ne fatura kesme imkanı var ne de vergi levhası… Çünkü bu insanlar, “gündelik kazanıp gündelik yiyor.”

Erdoğan’ın açıkladığı 3000 TL’lik yardımdan faydalanmak için 25 Haziran’a kadar süre verildi. Bu sırada ise eğlence sektöründe yer alan birçok emekçi “Biz bu yardımdan yararlanamıyoruz” demeye başladı.



KAYITSIZ SEKTÖR

Bunun üzerine müzik ve eğlence sektörünün önde gelen isimleriyle konuştum. Görüşüne başvurduğum kişiler, “Biz ne yazık ki; kayıtlı bir sektör değiliz. Binlerce kişi bu sektörde yer alıyor ama devlette hiçbir kaydı yok. Bu işi yapabildiğini kanıtlaması bile zor” dedi. Ardından  ise çözüm önerilerini sıraladılar:

“Bakanlığın yardım için kullandığı ‘sahne’ kavramı sadece müzisyenlerden ibaret değildir. Işıkçısı, servis şoförü, müzik aletlerini toplayan RODİ’ler ve sahnenin yükünü çeken onlarca emekçi var. Sokaklarda müzik yapan, pandomim oynayan, sergi açan sanat emekçilerimiz var.  Kültür Bakanlığı, bu kişileri de ‘yardım’ kapsamına almalıdır. Önceki etapta başvuran ve 1000 TL’lik yardımdan faydalanan 30 bin kişiye ek olarak, her türlü yeni müracaat kabul edilmeli ve bir kısıtlamaya gidilmemelidir. Ayrıca sektörün üstündeki vergi ve stopaj yükünü kaldıracak düzenlemeler de yapılmalıdır.”

Kültür Bakanlığı henüz vakit varken bu öneriyi değerlendirmeli ve sektörün tümünü kapsayacak bir adım atmalıdır.

“Aman kantinde Sözcü ve Korkusuz olmasın...”


Dün bu köşede yer verdiğim “Hastane kantinlerini İBB işletiyor diye sözleşmeleri yenilemediler” başlıklı yazı, pazartesi gününün en çok konuşulan konuları arasına girdi. Sizin de okuduğunuz üzere, Sağlık Bakanlığı,  yüzbinlerce insanın faydalandığı hastane kantinlerini sırf CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı BEL-TUR işletiyor diye sözleşmelerini yenilemiyor. Bu yüzden 48 kantin fiilen kapandı. İBB bu kantinlerde hizmet veremediği için gelir kaybına uğruyor, yurttaşlar ise ürünleri dün de yazdığım üzere ‘otomat’ denilen makinelerden daha pahalıya alıyor.



MUHALİF GAZETELERE DE ENGEL

Yazımın ardından arayan bir hastane yetkilisi, “Barış Bey, yazdıklarınız tamamen doğru ama eksik…” dedi. Hemen ardından ise konunun başka bir boyutuna dikkat çekti. Beni arayan hastane yetkilisi, devlet memuru olduğu için ismini yazamıyorum. Ancak anlattıklarını kayda değer gördüğüm için size de aktarmak istiyorum: “Ekrem İmamoğlu seçimi kazandıktan sonra, hastanelerdeki BELTUR kantinlerinde diğer gazetelerin yanı sıra SÖZCÜ, Korkusuz, Cumhuriyet, Birgün, Evrensel, Milli Gazete, Yeniçağ ve Karar da satılmaya başlandı. Bu ise bakanlıktaki AKP’lilerde büyük rahatsızlığa yol açtı. Kantinleri kapatarak, hem İBB’nin hizmet etmesini engelledi, hem de yurttaşların mağdur olmasına yol açtılar. Böylece İBB ile halkın arasındaki bir köprüyü yıktılar. Şimdi belli ki; bu kantinleri yandaşlarına verecek ve buraları yine partililerine rant dağıtan arpalıklara çevirecekler.”

Hastanede çalışan yetkilinin anlatımı, “parti devleti”nin hangi boyutlara ulaştığını göstermesi açısından ilginç bir veriyi daha ortaya koyuyor. “Parti Devleti” hiçbir farklılığa tahammül edemiyor.

Gazeteciler malvarlığını açıklasın


Önce organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in yaptığı açıklamalar ardından ise ‘’hayırsever iş insanı” olarak lanse edilen Sezgin Baran Korkmaz’ın etrafında gelişen olaylar, medyayı tartışmaların odağına oturttu. Birçok gazetecinin Sezgin Baran Korkmaz  ile “allengirli işlere” girdiği, meslek etiğine aykırı para alışverişi yaptığı iddiaları ortalığı kapladı. Geçen hafta TV 100’de katıldığım Sağlı – Sollu programında tüm meslektaşlarımıza bir çağrı yapmış ve “Gelin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin hakemliğinde hepimiz malvarlıklarımızı açıklayalım” demiştim.



Bu çağrımı bir kez de KORKUSUZ sütunlarından yineliyorum. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti bu çağrıya öncülük ederse, kimin sadece gazetecilik yaparak yaşamını sürdürdüğü kimin ise mesleğini pis işlere alet etiğini hepimiz öğrenmiş oluruz.