-Yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde!..
-Nasıl yani?.
–Türkiye, Arjantin, Güney Kore gibi zaten teslim olmaya meyilli ülkelerde IMF aracılığıyla, biraz asi olanları da zor yoluyla tasarladığı düzene uyduruyor. Bak, büyük patron Kuveyt’e asker yığmaya başladı bile. Yakında Irak’ın defteri dürülecek. Sonra diğerlerine sıra gelecek, diğer yaramazlara!..
-Ama bu düzen tüm dünyayı yeni bir kölelik düzenine götürür.. Efendiler ve köleleri!..
-Böyle de nitelendirebilirsin!. Onların açısından ise dünyaya yeni bir nizam vermek, kontrollü bir düzen kurmak olarak adlandırılabilir!.. Tarihte de hep böyle olmadı mı?. Yönetenler her türlü aracı kullanarak en büyük acılar, kıyımlar, katliamlar, soykırımlar pahasına iktidarlarını kurup, sürdürmediler mi?..
-Başkaldırıları, özgürlük savaşlarını unutma!..
-Haklısın, Spartaküs’ten bu yana ezilenler hep başkaldırdılar. İnsanı insanlığa götüren yolda büyük başarılara da imza attılar. Ama tüm bunlar yönetenlerin hırsını, açgözlülüğünü, iktidar uğruna her türlü zalimliği yapmasını engelleyemedi. Tarih, işte bu temel nedenden ötürü hep tekerrür ediyor!..
-Tekerrür mü ediyor?..
Her şey insanı sömürmek için!..
-Tabii! Hem de sürekli olarak... Şimdi iyice geriye git; Tarım Devrimi, tek tanrılı dinleri yaratmadı mı?.. Yani, insanoğlunun göçebelikten yerleşik düzene geçmesiyle ortaya çıkan derebeyi ve toprak ağası yüzyıllarca köylüyü insanları neredeyse köle gibi kullanmadı mı?. Batı’da Papa, Doğu’da Halife bu düzeni din adına desteklemedi mi?.. Bu kölelik düzenine karşı çıkan insanlar, beylikler, devletler din dışı kabul edilip cezalandırılmadı mı?.. Batı’da yüzyıllar süren Engizisyon döneminde yüzbinlerce kişi aforoz edilip yakılmadı mı?.. Osmanlı’da yüz binlerce Alevi, iktidarın gazabına uğrayıp katledilmedi mi?..
-Doğru...
-Peki bu; yönetenlerin, iktidar sahiplerinin, bilinen tarihin her döneminde çoğunluğu neredeyse sürü yönetir gibi yönettiğini, en büyük araç olarak seçtiği dini kullanarak, inançlarla dilediği gibi oynayarak etkinliğini sürdürdüğünü göstermez mi?..
-Bu da doğru...
-Ardından gelen Endüstri Devrimi milliyetçilik ideolojisini yaratmadı mı?. Göreceli bir özgürlük dönemi ve ulus-devletlerin ortaya çıkışından sonra eski yönetim şeklini yıkan yeni yöneticiler, bu kez dinleri de arkalarına alarak, emperyalizme ulaşacak olan sömürgecilik dönemini başlatmadılar mı?. Dünyayı sahiplenmek için birbirlerini yemediler mi?. Yüz milyonlarca insan sömürge savaşlarında yok edilmedi mi?..
-Sadede gel!..
-Demek ki, tarihin her döneminde yönetenler, mutlaka o dönemin şartlarına göre yarattıkları araçlarla, inançları, hurafeleri, milliyetçi güdüleri, ırksal ayrılıkları kullanarak iktidarlarını sürdürdüler...
-Artık bugüne gel!..
Yumruk yine o yumruk bir varsa el değişti!..
-Görmüyor musun, temelde hiçbir değişiklik yok. Yönetenler bugün de dün olduğu gibi aynı araçları kullanıyor. Teknoloji gelişti ama argümanlar aynı!. Üstelik şimdi savaş gücünün inanılmaz boyutlara ulaşması sayesinde daha acımasız, daha gözleri dönmüş durumdalar.
-Peki, demokrasi, insan hakları, hukuk, adalet...
-Çok haklısın, iktidar sahipleriyle insanlığın savaşında büyük zorluklarla bu kazanımlar elde edilmiş. Ama dikkat et, bu kazanımlar en çok gelişmiş ülkelerde yerini bulmuş!.. Dünyayı sömürenler kendi ülkelerindeki isyanları, devrimleri engellemek için bunları kullanmış. 11 Eylül saldırılarından sonra başta ABD ve İngiltere olmak üzere getirilen baskıcı yasalara bak; bu kavramların da iyice sulandırıldığını görürsün. Dünyanın geri kalanında ise adı olup kendisi olmayan kavramlar bunlar!.. Ortadoğu’da, Asya’da, Afrika’da bizzat bu kavramları ağzında sakız yapan Batılı ülkelerin desteğiyle kurulan rejimlere bak, ne büyük bir aldatmacanın içinde yuvarlandığımızı anlarsın!..
-Sonuca gel, yerimiz bitti!..
-Bugün kurulan düzenin gerçek adı “Hıristiyan Beyaz Uygarlığı”dır!.. Eğer bu düzen dünyada egemen olursa korkarım bir gün gelecek, efendilerin kararıyla “yaşamaya layık olanlar-olmayanlar” hesabı bile yapılabilecek!..
-Korkunç!. Peki çözüm ne?.
-İnsanlığın ayağa kalkması!. Yoksulların, ezilenlerin kendilerine dayatılan mikro-milliyetçi, dinci, ırkçı aldatmacalardan sıyrılıp tıpkı iktidar sahipleri gibi sarsılmayacak dayanışmayı sağlaması... Bunun için de önce işbirlikçilerin teşhir edilmesi gerekiyor. İnsan gibi yaşanacak bir dünyanın biricik yolu bu...”
Bu yazı taa 2002’de, neredeyse çeyrek yüzyıl önce yazıldı!.. Yukarıda öngörülenlerin neredeyse tümü gerçekleşti! Bakın bakalım, sömürülen, ezilen, aç ve yoksul bırakılan, katliamlarla, diktatörlüklerle yoğrulan dünyanın büyük kısmında ne değişmiş?..
-Hiçbir şey!..
Tam tersine, ezilenler, daha bir ezilmiş, öldürülmüş, sürülmüş, açlık ve yoksulluk kat be kat artmış!..
Peki ya yönetenler, sömürenler, ezenler, diktatörler? Onlar son yıllarda varlıklarına trilyonlarca dolar daha eklediler!.. Dünya yine umutsuz bir kaosun içinde çırpınıyor, yine bir
“Yeni Ortaçağ’ın” eşiğinde.
-İnsanı kurtaracak biricik şey ise yine insan!..
Korkmadan, eğilmeden, haysiyetini ayaklar altına almadan direnecek, birleşecek ve kazanacak olan insan... Güneşli geleceğini kendi elleriyle yaratacak olan insan...
-Seçimlere yalnızca 45 gün kaldı!